İSLAMIN FITRİLİĞİ
Islam Epitemolojisinin Tabiati ve Evrimci Yaradilis
(Yaratici Tekamul) Dusuncesi
Bilgin Erdogan
Varligin
mahiyeti
Varligin mahiyetinin ne oldugu konusu insanlik tarihi
kadar eskidir. Presokratik donemin filozoflarindan Thales varligin ozu
“Su’ dedigi zaman tarih M.O. 585 yiliydi. Thales, varligin ozunu ‘Su’
ile Anaximones ‘Hava’ ile Heraklitus ‘Su’ ile aciklamis ve daha sonra
Sicilyali filozof Empedokles varl...igi aciklamada ‘Anasir-i Erbaa’
fikrini atmisti. Anlasilan o ki dusunce tarihinin en eski donemlerinde
dahi varlik ve mahiyeti insanligin zihnini hep mesgul etmisti. Tabii ki
bu kadim tecessus Milet mektebiyle baslamamis insanlik tarih boyunca hep
nerden geldigini ve neci oldugunu ve dahi nereye gidecegini hep merak
etmistir. (1)
Tarihten gunumuze baktigimizda varligin mahiyeti
uc yolla aciklanmaya calisildi.Kimileri metafizik ve mitolojik yollarla
akli dislayarak dogmatik bir sekilde izah ederken kimileri materialist
ve naturalist yollarla varligi aciklamaya calisti. Bir diger yol ise hem
dini hemde akli referans alarak varolusu aciklama gayretiydi. (2)
Dusunce tarihinde naturalism; tabiatı, bilgi ve değer kaynağı olarak
kabul eden ve insan zihnini doğal kavramlarla aciklamaya calisan
sistemlerin genel adıdır. Başka bir ifadeyle Natüralizm, felsefe, ilim,
ahlâk ve sanattaki her çeşit yorumu tabiat ve tabiat ilkelerine göre
yapan ve herseyi tabiatla aciklamaya calisan sistemin
adidir.Naturalizmin genel ozelligi bilgi felsefesi acisindan ampirist ,
varlik felsefesi acisindan ise realist olmasidir . Metafizigi ve dini
kabul etmeyen felsefi disipline materyalist naturalism veya metodolojik
materyalizm denmektedir. Ancak metafizigi ve Yaraticiyi kabul eden birde
metafizik naturalisler vardir.(3)
Metafizik ve din olgusunu
kabul etmeyen metodolojik naturalistlerden farkli olarak metafizik
naturalistler yaraticiyi ve dini kabul etmelerine ragmen, dini
gercekleri akilci ve dogal yollardan anlama cabasi icine girmislerdir.
Hatta orta cagin sonlarinda kimi hristiyan filozoflar akilci ve dogal
yollarla degil olagan ustu ve mucize gibi yontemlerle dini yorumlamaya
ve anlatmaya calisan din adamlarini elestirmislerdir.(4)
Bu
baglamda varolusu salt metafizik yollarla aciklamaya calisanlar
“Yaradilisci Teori” onu Ilahi mudahalededen bagimsiz ‘rasyonalist’
yollardan anlamaya calisanlar “ Materyalist Naturlism” ve onu Ilahi
metinlerden yola cikarak akil ve ilim isiginda idrak etmeye calisanlar
bizim bu makalede izah etmeye calisacagimiz Yaratici Tekamul teorisine
uygun bir isimlendirme olacaktir. “Yaradilisci teori” tabiati ve
olaganligi dislarken “Materyalist Naturalism” Ilahi gucu dislamaktadir.
Oysa ki “Yaratici Tekamul” din ile akli beraber ele alarak varligi
anlamaya calisir. Islam epistemolojine uyanda zaten budur. (5)
1) Yunan Felsefe Tarihi 1: Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve
Pythagorasçılar,Akca Ergun, Kabalci Yayinevi)
2) Islam between East
and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
3) The
Cambridge Dictionary of Philosophy : Robert Audi, Cambridge Press,1999
4) Creative Evolution, Henri Bergson,Barnes Noble, 2005, New York
5) Adalet Devleti , Ihsan Eliacik, Insa Yayinlari,2011,Istanbul
Aliya Izzetbegovic dunya goruslerini uce ayirir. Birinci olarak ,
Hinduizm,Hristiyanlik ve Idealizm dogrultusunda Buda, Mahavira,Eflatun,
Gazali, Hegel ve Kant gibi temelde ruhculugu esas alan dunya gorusleri,
ikinci olarak Yunan ve Materyalist dogrultuda Aristo,Hobbes,Spencer,
Marx ve Russel gibi maddeciligi esas alanlar. Aliya İzzetbegoviç der ki;
tarih bu iki kutuplu düalizmin sürekli çatışmasının tarihidir. İnsanlık
sürekli ruh ile madde, soyut ile somut, nitelik ile nicelik, manastır
ile okul, rahip ile şövalye, kilise ile laboratuar, ahlak dramı ile
yasam gerçeği arasında gidip gelmiştir. Ancak İslam bu iki dünya
arasındaki köprü konumundadır. Dolayısıyla İslam; manastır ile okulu,
fizik ile metafiziği, ruh ile maddeyi birleştiren tevhidi bir dünya
görüsüdür. Ali Şeriati, Muhammed İkbal isimli çalışmasında tarih boyunca
bu ikili çatışmaya atıf yapar. “Lao Tse, Çin toplumunu ahirete yöneltti
ve sonra Konfüçyüs onları tekrar dünyaya çekti. Batı da ise yine aynı
durum yaşandı. Roma, Hıristiyanlık mistisizmi ile Batı toplumunu ahirete
yöneltti ve sonra batı Rönesans ile tekrar dünyaya ve pozitivizme
yöneldi” Bu iki kutuplu düalizm hep görüldü. Zira ifrat tefriti, tefrit
ifratı körükleyendi. Oysaki İslam, bu ikisi arası dengeyi saklayacak
değerler siteminin adıdır der İzzetbegoviç.
Ucuncu olarak ise
ruh-madde ,
suur-varlik,soyut-somut,mabet-labaratuvar,kalp-beden,Idealizm-Realizm
dengesine dayanan Islam epistemolojisi.
ISLAM EPISTEMOLOJISININ
TABIATI
a) Denge
İslam bir denge dinidir ve medeniyetler
arası muvazene unsuru olma özelliğini muhafaza etmektedir. Daha başka
anlatımla ruh ve madde dengesizliği ortadan kaldırılmalıdır. Dengeli
olunduğu takdirde İslam bir medeniyet olarak tekrar hayat bulacaktır.
Zira dengede hayat vardir. Nasil ki evrende her sey denge icinde oldugu
takdirde hayat bulur. Mesela cok soguk oldugu zaman veya cok sicak
oldugu zaman hayat olmaz. Dusunsel baglamdada bu boyledir. Dusunceler ve
ideoljilerde mutedil olabildikleri takdirde hayati bir ozellik
tasirlar.
b) Hakikatin uc temel kaynagi :Akil-Nakil-Sezgi
Islam
epistemoljisine gore,insani hakikate ulastiran uc temel arac vardir ki
bunlar vahiy,akil ve sezgi olarak bilinir. Islam epistemoloji tarihinde
bu araclara yogunlasan uc temel okul cikmistir. Bunlar; akla yogunlasan
Burhan mektebi, rivayete yogunlasan Beyan mektebi ve sezgi’ye yogunlasan
Irfan mektebi olarak bilinir.Burhan okulu ;Ibni Sina, Ibni Rusd, Biruni
gibi dev isimleri yetistirmis, Beyan mektebi, Ibni Kayyim, Ibni Kesir
veya Ibni Teymiye gibi onemli alimleri yetistirmis ve yine Irfan ekolu
ise Mevlana, Ahmed Yesevi, Abdulkadir Geylani gibi gonul insanlarini
yetistirmistir. Bu okullarin icinde yetisen insanlar akli, rivayeti ve
duygulari farkli yontemlerle kismen de olsa dengelemeyi
basarmislardir.(7)
6) Islam between East and West : Alija
Izzetbogovic ,American Trust Publications
7) Hayatin Yeniden Insasi
icin : Mustafa Islamoglu, Denge Yayinevi,
c) Fitrilik
(Dogallik) ve Aklin ehemmiyeti
Islamda ise dini meseleleri
dogalligi icinde tavzih etmek o dinin kitabinin ruhuna ve mesajina daha
munasiptir. Zira Rabbimiz Kur’anda soyle der : “ O halde sen yüzünü
hanif-olarak dine çevir; Allâh’ın insanları üzerinde yarattığı o
fıtrata. Allâh’ın yaratışı için hiç bir tebdil yoktur. İşte dimdik
ayakta duran din! Ancak insanların çoğu bilmezler.”Rum:30:30 Ayetten anlasildigi
gibi Islam dininin en temel ozelligi fitrat dini olmasidir. Fitrat ise
insan dogasi dedigimiz seyin kendisidir.
Bir hadisi serifte ise
Allah resulu (sav) soyle der: “Her doğan (çocuk) fitrat üzerine doğar.
(Daha sonra) onu anne-babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya
Mecûsileştirir (…) Bu beyandanda anlasiliyor ki Islam, insan
fitrati(dogasi) ile beraber degerlendirilir. Fikhi olarak ise insanin
mukellef olmasi bulug cagina ermesi ile olur. Mukellef olma yasi insan
dogasindaki gelismelerden yola cikarak tespit edilir. Dolayisiyla Islam,
insan dogasiyla ortusen bir degerler sisteminin adidir.
Ebu
Hanife : “Allâh, peygamber göndermemiş olsaydı bile, fitrî
kabiliyetleriyle insan Rabbini tanıma sorumluluğunu taşımaktadır” der.
Bu gorusune su ayeti delil gosterir: “ Hani rabbin Âdem oğullarının
sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı
şahid tutmuştu: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” (demişti de) onlar:
"Evet (rabbimizsin), şahidlik ettik" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: “Biz
bundan habersizdik” dememeniz içindir. “ (Araf : 7: 172) Bu ayetten
anliyoruz ki insan fitrati(dogasi) Allah’in varligini ve birligini
itiraf eder. Zemahseri der ki : Bu ayet, Rabbin insan fitratini
konusturmasidir. Burada temsili bir anlatim vardir. Insan fitratina “
Ben sizin Rabbiniz degilmiyim?” diye soruldugunda insan fitrati “Evet
Rabbimizsin” diyerek bu hakikati itiraf eder.
Insan dogasina
mutabik olan bir inanc sistemi kuskusuz akli referans kabul eden bir
nitelikte olmasi gerekir. Zira insan dogasinin en bariz ozelligi
akildir. Iste Islam bir inanc sistemi olarak akli vahiyle beraber en
temel kaynak kabul eder. Oncelikle bir insanin imana sahip olabilmesi
icin akledebiliyor olmasi sarttir. Akilli olmayan bir insan kesinlikle
dini acidan mukellef degildir. Onun icin Beyhaki, ‘ Akli olmayanin imani
olmaz’ der. Akil ile nakil birbirinin lazim-I melzumudur yani birinin
noksan olmasi digerini fonksiyonsuz kilar. Onun icin Kur’an “
…Sagirdirlar, dilsizdirler, kordurler onlar akletmezler’(Bakara:2:171)
diyerek hakikate karsi sagir,dilsiz ve kor olmanin sebebinin akledememis
olmak oldugunu ifade eder. Yine bir baska ayette ‘ Allah
akletmeyenlerin uzerine pislik indirir ‘ (Yunus:10:100) diyerek
akletmenin insani ‘ricz’’e yani sirk pisligine garkedecegi ifade edilir.
Ayette gecen ‘ricz’ hem pislik hemde sirk ve hurafe anlamindadir. Bir
baska ayette ise “Ve dediler ki: “Eğer (vahyi) dinlemiş olsaydık ya da
akletseydik, şu çılgın ateşin yârânı arasında olmayacaktık.”
(Rahman:67:10) Bu ayette ise aklin cikarttigi yol ile vahyin cikarttigi
yol adeta aynidir. Tum bunlar gosteriyor ki Islam bir inanc sistemi
olarak akli referans kabul eder. Oyleyse dini anlamaya calisirken ve
vahyi okurken onu aklederek idrak etmeye calismak muhimdir.
Islam bir inanc sistemi olarak insan aklina ve fitratina hitap eden
yegane dindir.O , hurafe ve Israiliyattan arindirilip vahyin ve sahih
sunnetin rehberliginde anlasilmaya calisildiginda gorulecektir ki bir
inanc sistemi olarak aklin ve ilmin gosterdikleriyle asla celismez.
Imanin Sartlari Acisindan Akli ve Fitri Olmak
Allaha iman ve
fitrilik
Oncelikle vahyin tanittigi Allah makul bir insanin
kabul edecegi niteliktedir. Insan fitrati ve akli mademki mahlukat var
oyleyse bir yaratici var der. Kitap, katipsiz , nakis nakkassiz ve igne
ustasiz olmuyorsa elbette bir seyden hersey yapan ve her seyi bir sey
yapan her seyin yaraticisi olan o Tek sey Allahtir. Iste o sey yaratilan
arasindaki bir sey degildir. Hic bir seye benzemeyendir. Tek olandir.
Hic bir seye muhtac olmayandir.Dogmayan ve dogrulmayandir.Hic bir seyin
kendisine es yada ustun olamayacagi bir Zattir. Madem ki oyledir oyleyse
o halde kulluk salt Ona yapilir.Animimizde oldugu gibi ruhlara tapinma,
totemizmde oldugu gibi totemleri sanem addetme, antropomorfizmde oldugu
gibi tanrinin bir insanin yada peygamberin icine hulul edecigine
inanma, Yunan paganizminde oldugu gibi insan figurlerini yari-tanri
olarak tasavvur etme, Sintoizmde oldugu gibi gunesetapinma, panteizmde
oldugu gibi varligi tanri addetme iste bunlarin hic biri vahyin
tanittigi Allah degildir. Allah Tek olan yaratici ve sadece kendisine
kulluk edilendir.
Meleklere iman ve Fitrilik
Iman
prensiplerinden digeri ise meleklere imandir. Kur’ana gore melekler
insan gibi degildirler. Onlarin cinsiyeti yoktur. Paganizmde oldugu gibi
tanrinin kizlari degildirler. Onlara kulluk edilerek Allaha ulasilmaz.
Bilakis onlar insanin onunde egilmislerdir. Onlar Allah’in emirlerini
yerine getiren memurlardir. Zaten Cebrail, Allah’in gucu demektir.
Mikail, Allah’in eli anlamindadir.Israfil, Allah’in nefesi veya solgu
anlamina gelir.Azrail, Kur’an ve sunnette isim olarak gecmez ama o da
kavram olarak Allah’in durdurusu demektir. Dolayisiyla melekler yerleri
ve gokleri yaratan Allah’in yeryuzundeki davranisini sembolize eden
varliklardir. Israilayattan ve hurafelerden arindirildigi zaman melek
Allaha iman eden makul bir insanin anlayabilecegi bir akidevi
prensiptir.
Kitaplara iman ve Fitrilik
Kitaplara iman
ise yine vahyin dilinde bir mu’minin iman etmesi gereken prensiptir.
Vahiy, akla hitap eden bir hitabi Ilahiyedir. Onun icinde akla mugayyir
gibi gorunen seyler aslinda okuma veya anlama probleminden
kaynaklanmaktadir. Ilk bakista Kur’anin kissalari akla mugayyir gibi
olsada dikkatli olarak okundugunda gorulecektir ki aslinda onlar insana
evrensel ders mahiyetinde olan fitri mesajlardir. Bu anlamda vahiy masal
gibi degil burhani bir dille okundugunda daha iyi anlasilacaktir. Bu
konuda birkac misal vermek istiyorum.
Birinci misal: Fil
suresinin burhani dille okunmasi
Hikaye bilindigi gibi
Habesistan’in Yemen valisi olan Ebrehe’nin Kabe’yi yikmak icin fillerle
yola cikmasiyla baslar.Kabe’yi yikmak istemesindeki temel sebeb Yemen’in
baskenti San’a daki kiliseye Mekkedeki hacilari cekmektir.Ancak cok
sayida filleriyle yola cikan Ebrehe Kabe’yi yikmak istediysede basarili
olamadi.Ordu perisan bir halde dagildi. Zira onlarin ustune suru suru
kuslar hucum etmisti.
Bu ayetleri masal gibi okumak veya sadece
mucize diyerek gecmekte mumkundur.Ancak burhani dille kendi dogalligi
icinde okudugumuzda tabiattan kopmayan ve her zaman yasanabilecek bir
gerceklik oldugunun farkina variriz.
O donemin tabiat olaylari
incelendiginde Habesistanin alt kismi olan Madagaskar adasindaki volkan
puskurmeleri sonucu suruler halinde kuzeye dogru goc eden kuslar oldugu
dusunulur. Zaten Razi, Ata ve Ibni Abbas bu kuslar icin “Bunlar deniz
tarafindan gelen siyah kuslardi’ ifadesini kullanirlar. Iste bu kuslar
ayaklarinda Madagaskar adasindan tasidiklari taslarla fil ordusuna
ususurler. Askerlerin uzerine bulasan volkanik partikuller kisa surede
salgin hastaliga yol acar. Arabistanda ilk defa kizamik ve cicek
hastaliginin goruldugu rivayeti bu bilgiyi dogrulmaktadir.(Kaynak:
Eliacik, Yasayan Kur’an)
Ikinci misal: Ibrahim’in atresten
kurtulmasi
Mucize: (der ki) İbrahim ateşe atıldı fakat ateş onu
yakmadı. Allah’ın mucizesi tam zamanında yetişerek ateşe “İbrahim’e
karşı serin ve selamette ol” dedi ve İbrahim böylece ateşten kurtuldu.
Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde
İbrahim’i yakmayan bir ateş varmış. Yedi kat odun yığmışlar, yedi yerden
ateşe vermişler ve yedi saat durmadan yakmışlar. Karıncalar İbrahim’e
yedi yerden su taşımış; “Söndüremesem bile o yolda ölürüm” demiş. Derken
yedi gün yedi gece yağmur yağmış ve ateş gül bahçesine dönmüş. Ya, işte
böyle evlat, İbrahim ermiş muradına biz çıkalım kerevetine….
Kıssa: (der ki) İbrahim’i ateşte yakmak istediler. “Yakın şunu” (21/69)
demekten başka bir şey yapamadılar. İbrahim ise “Size selam eder,
Rabbimin uğrunda sizi bırakır giderim ” (37/100, 19/47-49) diyerek Babil
İmparatorluğu’nun beşkenti Ur şehrini terk etti. Böylece, Salih’in,
Hud’un ve çok sonları da Muhammed’in (yatağına Ali’yi bırakarak) şehri
terketmesi gibi, İbrahim de şehri terk ederek ateşten (yakılarak idam!)
kurtuldu. Yaktıkları ateş de orada öylece söndü gitti; “Ateşe serin ol
dedik, selam olsun İbrahim’e!” (21/69). (Kaynak: Eliacik, Yasayan
Kur’an)
Ucuncu misal: Musa’nın asayı yılana çevirmesi
Mucize: (der ki) Musa Firavun’un karşısına çıktı. Sihirbazlar
değneklerini yere attılar ve hepsi birer yılan oldu. Musa ne yapacağını
şaşırınca Allah “Sende at, korkma” dedi. Musa asasını atınca birden daha
büyük yılan oldu ve sihirbazlarınkini yuttu. Allah’ın mucizesi tam
zamanında yetişerek Musa’ya yardım etti. Sihirbazların hepsi imana geldi
ve toptan Allah’a secde etti.
Masal: (der ki) Bir varmış bir
yokmuş… Evvel zaman içinde asaları yılana çeviren Musa adında bir
peygamber varmış. Çok ulu bir zatmış. Günlerden bir gün sihirbazların
karşısına çıkmış. Sihirbazlar değneklerini yere atıp yılana çevirince, o
da asasını atmış. Tek başına yedi yılanı yedi saniye içinde yutuvermiş.
Sihirbazlar yedi defa secdeye kapanmış, Firavun yedi gün yedi gece
sarayından çıkamamış. Ya, işte böyle evlat, Musa ermiş muradına biz
çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki) Firavunlar, Mısır’da sihirbazlık
tekniğini kullanarak sır, gizem ve büyüye dayalı akıl dışı (gayr-ı
reşid) bir yönetim kurmuşlardı. Sihirbazlar, dönemin yüksek
teknokratları ve kimyagerleri olarak Firavun’a bu yolla hizmet ediyor ve
halkı yaptıkları büyülerle korkutuyorlardı. “Firavun’a itaat
etmezseniz, sizi de bu şekilde böcek yaparız” diye asayı yılana çevirme
gösterileri yapıyorlardı. Kurutulmuş bağırsağın içine civa
dolduruyorlar, yılan şeklinde boyuyorlar, sıcak yere atınca birden
hareket ediyor ve yılan gibi görünüyordu. Halk da cehaletinden bunların
tanrı tarafından onlara verilmiş çok özel bilgeler olduğunu sanıyordu.
Bu korkuyla sihirbazları kutsuyor, Firavun’a da tanrı diyerek
tapınıyorlardı… Musa işte bu düzeni deşifre etti. Bunun özel tanrı
bilgisi olmadığını, sıradan bir sihirbazlık numarası olduğunu, fakat
halkın bunu bilmediğini, bunu öğrenmesi için herkesin toplandığı bir
yerde bunun böyle olduğunu göstereceğini söyleyerek meydan okudu. Ve
gerçekten de öyle olduğunu gösterdi. Çünkü kendisi bunu daha önce
“İnsanoğluna eşyaya isim verme” (öğrenme) yeteneği sayesinde öğrenmişti.
Allah’ın Musa’ya apaçık ayetlerini vermesi bu demekti… Sihirbazlar
kendi yaptıklarını Musa’nın da yaptığını görünce hayretler içinde
kaldılar ve bütün karizmaları yerle bir oldu. Halkın gözünden düştüler,
sahtekarlıkları ortaya çıktı, umutları boşa gitti. O gün rezil oldular
ve Musa’nın o atışı bütün umutlarını, beklentilerini, hayallerini yedi
yuttu.
(Kaynak:Eliacik: Yasayan Kur’an)
Dorduncu Misal:
Süleymanın cinleri, kuşları, karıncaları
Mucize: (der ki) Hz.
Süleyman Allah’ın izni ile kuşlarla, karıncalarla konuşurdu. Cinlerden
askerleri vardı, onları mabet yapımında çalıştırmıştı. Cinlerden bir
ifrite Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar (ışınlama!) yoluyla
bir kaç saniyede getirtmişti. Allah, Süleyman’a herkesi hayretlerde
bırakan daha nice mucizeler vermişti. O muhteşem mülke böyle böyle sahip
olmuştu.
Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş, zamanın behrinde
bir Süleyman peygamber varmış. Mülkü öyle büyük öyle büyükmüş ki emrine
cinler, periler, kuşlar, karıncalar girmiş. Rüzgarlı gemileri denizde
yürütürmüş. Atlarla hasbihal edermiş. Sarayı yedi kat göğe değer hale
gelmiş. Altı yüz cariyesi varmış. Günlerden bir gün, bir cin dayandığı
bastonuna dokununca düşmüş ve öldüğü öyle anlaşılmış… Ya, işte böyle
evlat, neyse, ben kalkayım artık, gerisini sonra anlatırım. Süleyman
ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki) Süleyman
merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Böylece bölgeyi bir adalet ve
barış yurdu (Daru’s-Selam) haline getirmiş ve bunun için Kudüs’e bu
anlamda Jerusalem denmişti. Güneyde Sebeliler (karıncalar), kuzeyde
Hititler (kuşlar), doğuda Babilliler (cinler/periler) ve batıda
Fenikeliler (yelkenli gemi ve rüzgarlar) emrine girmişti. Çünkü bu
devletler o dönemde böyle anılır ve bilinirlerdi. Onlarla çeşitli
zamanlarda temaslarda bulunmuş ve konuşmalar yapmıştı. Sebe Kraliçesini
ülkesine davet etti. Göz açıp kapayıncaya kadar (çok kısa bir sürede)
onun tahtının bir benzerini yaptırttı. Tahtın, krallığın, debdebenin
değil; asıl daha başka şeylerin insan hayatındaki önemini ona göstermek
istedi. Kraliçeyi Allah’ın dinine davet etti ve Müslüman olmasına vesile
oldu. Böylece dünyanın başına dünyada gözü olmayan kanaatkar ruhlu
insanların geçmesi gerektiğinin dersini verdi.
Besinci misal:
İsa’nın göğe çekilmesi
Mucize: (der ki) Yahudiler Hz. İsa’yı çarmıha
germek istediler. Fakat onu değil onun bir benzerini çarmıha gerdiler.
Çünkü Allah onları şaşırtmış, onun yerine başkasını İsa sandırtmış ve
asıl İsa’yı göğe çekmişti. Allah’ın mucizesi bu ya, İsa’ya da son anda
yetişerek onu ölümden böyle kurtardı. Şu an Allah’ın yanında sağ olarak
bekliyor ve kıyamete yakın dünyaya tekrar geri dönecektir.
Masal:
(der ki) Bir varmış bir yokmuş… Zamanın birinde ölüleri dirilten,
körleri iyileştiren, çamurdan kuş yapan, evinde kimin ne sakladığını
bilen bir İsa peygamber varmış. Günlerden bir gün onu çarmıha germek
istemişler. Havarileri ile otururken askerler onları yakalamış. Allah
orda hemen yeni bir İsa yaratıvermiş. Onun yerine bunu yakalayıp
asmışlar. Gerçek İsa’yı da Allah evin bacasından göğe çekmiş. Şu anda
Tanrı’nın sağ yanında oturuyormuş. Kıyamete yakın dünyaya bulutların
arasından süzülerek gelecek ve Şam’daki beyaz minareli camiye inecekmiş.
Haç’ı kıracak, Deccal’i öldürecek ve zulümle dolmuş dünyayı adaletle
dolduracakmış. Cenab-ı Hak bizleri o güne eriştirsin… Ya, işte böyle
evlat, İsa ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki)
İsa, Allah’ın evine ticarethaneye, gerçek hayat dinini tapınak dinine
çeviren bezirgan din adamlarına ve onların efendisi Bizans tiranlarına
başkaldıran yiğit bir peygamberdi. Daima mesel ile konuşurdu. “Ey Tavus
kuşu (Kudüs) senin civcivlerini (halkını) toplamak istedim ama beni
sevmediler” derdi. Zulüm altında yaşamayı kaderleri bilen halkına
“Uyanın! Size yepyeni bir gelecek çizeceğim (çamurdan bir kuş yapacağım)
ve Allah’ın vahyine yüreklerinize üfleyeceğim ve onunla yepyeni bir
hayata başlayacaksınız. Üzerinize serpilmişi ölü toprağını kaldıracak,
Allah’ın ayetlerini körelmiş gözlere gösterecek, sağırlaşmış kulaklara
dinleteceğim. Artık hiçbir şey gizli kalmayacak, bütün gerçekleri ortaya
dökeceğim (evinizde biriktirdiklerinizi haber vereceğim). Ben şu
engerek soyunun (tapınak taciri din adamlarının) sırtınıza yüklediği
ağır yükleri kaldırmaya, vurulduğunuz zincirlerden sizleri kurtamaya
geldim. Benden öncekilerin yolunu sürdürmeye, benden sonrakilerin
müjdesini (bu davanın ilelebet süreceğini, bitmeyeceğini) haber vermeye
geldim.” derdi. Fakat “engerek soyu” Bizansla işbirliği yaparak onu yok
etmek istedi. Mahkeme kurup yargıladılar ve Babil’in asilere verdiği
ceza olan ateşte yakarak idam gibi, İsa’yı da Bizans’ın asilere verdiği
ceza olan çarmıha germe ile cezalandırdılar. Acılar içinde ellerine
ayaklarına çiviler çakılmış halde çarmıhta son nefesini verdi. Fakat
şunu bilmiyorlar ki onu gerçekte öldürmediler, asmadılar, öyle olduğunu
sandılar. Allah ona çok yüce, çok yüksek bir paye verdi çünkü şehitler
ölmez! Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Gerçekte onlar
yaşıyor, fakat siz bunun farkında değilsiniz (2/154). Bütün şehitler
Allah’ın katına yükselir ve Allah onları kendi katından rızıklarla
yaşatır…(Kaynak: Eliacik: Yasayan Kur’an)
Altinci misal : Yunus (as)
kissasi
Yunus(as) kissasi kisaca soyledir: Yunus(as) gorevli oldugu
Ninovayi terkedince bir sekilde gemiden atilmis ve kendisini buyuk bir
baligin karninda bulmustur. Aslinda burhani dille okudugunuzda bu hadise
mesuliyetini terkeden insanlarin yasadiklari ve her daim yasayacaklari
bir vakiadir.
Zira o donemde Ortadogu devletlerinden herbirinin bir
sembolu vardi.Mesela Misir; Boga, Hitit; Kus, Babil; Cin ve peri,
Fenike; Ruzgar, Sebe; Karinca , Asur; Balik gibi sembollerle temsil
ediliyordu.
Balik su tanrisi Enki’nin semboluydu. Devlet
muhurlerinde ozellikle eski Babil muhurlerinde bulunuyordu.Hristiyan
rahiplerinin hac simgesini boynunda tasidiklari gibi o donemdeki Asur
devlet yoneticileride balik armasi tasiyorlardi. Dolayisiyla balik Asur
medeniyetinin armasiydi ve Yunus(as) iste o medeniyete ait bir cezaevine
girdi ve orada yillarca kaldi.
Yukarda Ihsan Eliacik’tan vahyin
kissalarini dogal yollardan anlamaya yonelik misaller paylastim.
Bunlarin hepsi tam olarak yukarda anlatildigi gibi harfi harfine
olmamista olabilir. Ancak sunu biliyoruz ki vahiy tabiattan kopuk masal
ve mucize kitabi degil insanliga fitri dersler veren bir Ilahi
mesajidir. Dolayisiyla bu din knedi dogalligi icinde okunmasi gerekir.
Peygamberlere Iman ve Fitrilik
Imanin temel prensiplerinden
biriside peygamberlere imandir. Peygamberler vahyin dilinde Allah’in
once kulu sonra elcisidirler. Onlar Allah’in iclerine hulul ettigi
insan-ustu yari tanrilar degil bilakis Allah’in once kulu sonra
elcisidirler. Onlarda Ilahi ozellikler degil beseri ozellikler
vardir.Onlarda her beser gibi inasi ihtiyaclarinin geregini yerine
getirirler. Kur’an soyle der: “ De ki: “Şüphesiz ben, ancak sizin gibi
bir beşerim; yalnızca bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu
vahyolunuyor (Kehf:18:110) Ayettende anlasildigi gibi onlar beserdirler.
Gaybi asla bilemezler. Kur’an soyle der: “De ki: "Göklerde ve yerde
gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin
şuuruna varmıyorlar."(Neml:27:65) Vahyin dilinde onlar gucleri ve
yetkileri sinirli fakat ahlaken temiz Rabbin elci tayin ettigi
kimselerdir.
Birinci Misal: Allah bir beser icin yasalarini
degistirmez
Allah resulu’nun oglu vefat etmisti ve ayni gun bolgede
gunes tutulmasi yasandi. Bolgede insanlar bu iki olay arasinda baglanti
kurarak gogun yas tuttugunu ifade eder tarzda dusunmeye basladilar.
Allah resulu(sav) derhal hutbeye cikti ve Allah bir fani icin yasalarini
degistirmez dedi.
Ikinci misal: Melek degil insan peygamber
Allah resulu(sav) tevhide insanlari davet ettiginde bazi kimseler :
Allah bir insani mi peygamber tayin etti deyince vahiy soyle karsilik
verdi : “De ki: Yeryüzünün sakinleri olarak orada melekler dolaşsaydı, o
zaman Biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.” (Isra:17:95)
Ucuncu misal: Tu’me bin Ubeyrik’in Suclulugu noktasinda vahiy mudahale
etti
Tu'me zirhli bir gömlek calmis yakalanacagini farkedince
hirsizligi yahudiye atfetmistir...Mali calinan kisi Katade bin Numan
yahudiyi sorgulamis ama sahitleri gömlegin Tu'me tarafindan
birakildigini iddia etmislerdir.Olay Allah elcisine kadar gitmis ve
Tu'me, peygamberimizi dahi Ikna etmeye kalkmistir...Alah resulu beser
oldugu icin kimin suclu olup olmadigini anliyamamis ve olaya vahiy
mudahale etmistir ve oanda ayet inmistir ''Biz sana bu kitabi Hak olarak
indirdik ki insanlar arasinda Allahin sana indirdigine göre hüküm
veresin.(Nisa:4:105)
Dorduncu Misal: Abese suresi ve Peygamber
zelleleri
Abese Suresi (1-10) Muhammed (as) kissasi:
Abese
suresi ise bizzat alemlerin efendisi’nin bir surcmesinden bahseder.
Kendisinden bir seyler ogrenmek isteyen gozleri gormeyen bir sahabiye
yonelik kucuk bir ilgisizlik onun Rabbi tarafindan uyarilmasina sebeb
olur ve tefsir tarihine “Tazir ayetleri” olarak gecen Abese suresinin
ilk on ayeti nazil olur. Alemlerin efendisi dahi bir surcmesinden dolayi
Rabbi tarafindan tazir edilmistir.
Allah, es Settar ismiyle
dileseydi tum bu mubarek insanlarin hatalarini ortebilir ve bunlari
insanlarin bilgisine sunmazdi. Ancak Rabbimizin muradi insanligin
mutlulugu oldugundan bu yasananlari insanligin idrakine sundu ki
insanlar suca ve sucluya bakislarini tashih etsinler ve Allah resulu’nun
o muhtesem beyani cercevesinde “Her insan hata yapar, ama hata
yapanlarin en hayirlisi tovbe edenlerdir” sirrina mazhar olsunlar. Sayet
vahiy, peygamberleri melekler gibi surcmekten soyutlasaydi
peygamberlerin en onemli yonu olan model olma ozelliklerini yok etmis
olurdu. O halde vahiy bize peygamberlerin cok mubarek kimseler oldugunu
vurgularken onlarin hatadan munezzeh ve muberra olmadigini ve her insane
gibi onlarinda surcmelerinin olabileceginin altini cizer.Zira hatadan
munezzeh olmak ancak Allaha ait bir hususiyettir. Her insan hata yapar
ama insanligin hayirlilari donus yapmasini yani tevbe etmesini
bilenlerdir.
Kuran’in alti farkli yerinde peygamberlerin
surcmelerinden bahseder. Dolayisiyla vahyin tanittigi peygamber oyle
insan ustu varlik degil ahlaken ustun ama beser olan bir peygamberdir.
Besinci misal : Peygamberimizin namazda sasirmasi:
Allah
resulu(sav) birgun namaz kilarken sasirmis ve sahabe “Namazla ilgili
yeni hukum mu indi ? “ demislerdi. Bunun uzerine Allah resulu(sav) Bende
beserim sizing unuttugunuz gibi bende unuturum “ dedi.
Bunun gibi
daha onlarca misal verilebilir. Ancak bu misaller gsteriyor ki
peygembelerde beseri valiklardir. Kur’an onlari mitolojik figurler gibi
tanitmaz.
Ahirete Iman ve Fitrilik
Ahirete iman, Islam
akidesinin temel prensiplerinden biridir. Yine fitratin ve aklin kendisi
ahirete delildir. Said Nursi, ahiretin varligini nakli degi burhani vel
akli yollarla ispat etmeye calisan bir kelamcidir. Ahiret dahi akli ve
burhani olarak tavzih edilmeye musaittir.
Birinci delil: Fitrat
yani insan tabiati ahirete deilidir. Onun icin eskiler kendini bilen
Rabbini bilir demislerdir. Evet, kendini bilen hem Rabbini bilir hem
ahireti. Birseyin tabiati, o sey ile ilgili bilgi verir. Kucuk bir
kafese konumus bir kartali dusunun. Onun tabiatina bakarak dersiniz ki
bu kartal bu kafes icin yaratilmamis. Bir kafese konmus ve bir asagi bir
yukari giden aslana bakiniz anlarsiniz ki o aslan orasi icin
yaratilmamis. Onun hakiki memleketi orasi degil. Insanda kendi ruhunu ve
fitratini tanidigi zaman anlar ki, bu dunya onun hakiki menzili degil.
Zira tipki o kartalin semada pervaz etmeyi arzuladigi ve o aslanin
ormanlarda ozgurce dolasmak istedigi gibi insan ruhuda bu dunyada kalmak
istemedigi gibi ebediyen varolmak ister. Insan kendisine sorsa yok
olmak yani hic olmak istermisin? Fitratindaki katiyyen istemedigini
haykiracak. Dolayisiyla insan kendisine yabancilasmazsa kesinlikle
ahirete iman edecektir.
Ikinci delil: Selim olan akil ahirete
delildir. Akil der ki; madem igne dahi ustasiz olmaz ve su kainat
mukemmel tarzda yaratilmis oyleyse bu kainat bir kere daha yaratilabilir
zira Allah’in bunu yapmaya bir kere gucu yetmisse bir kere daha bunu
yapmaya gucu yetecektir. Bir cekirdegin icine koca bir agacin programini
yerlestiren Allah, su dunya cekirdeginden de ahiret agacini var etmeye
muktedirdir. Bu aelmde her sey tam tesekkul ve donanimli oldugu halde
insan ondan tam anlamiyla istifade edemiyor. Demekki bu alem insanlarin
mutemadiyen kaldiklari yer degil gecici olarak ugradiklari bir
misafirhane. Dunyanin tabiati bunu ispat ediyor.Bu dunya olsa olsa bir
sultanin misafirhanesine benziyor. Sayet bir sultanin misafirhanesi
varsa mutlaka daimi bir memleketide vardir. Dunya hayatinin tabiati ve
olum ve milyonlarin kisa bir hayattan sonra sevkiyati bizim boyle
dusunmemizi gerektiriyor. Zaten kisacik bir hayat icin yapilan bu kadar
masraf cok fazla. Demek ki akil vahid-I kiyasi yaparak ahiretin
varligini ispat ediyor.
Ucuncu delil: Vicdan, lisan-I haliyle ahiret
var der. Rahmet ve adalet selim bir vicdanin tecellisidir. Kainat
bastan asagi rahmettir. Aldigin ve verdigin her nefes, yedigin her sey,
yerde ve gokte hersey sana musahhar kilinmis. Oyleyse hersey rahmetiyle
sana muamale ederken ve rahmet bu denli varligin ekseniyken yokluk ve
hiclik bu rahmete mugayyir olur. Bir anne dusunun: Yavrusunu bebeklikten
alip her tur ihtiyacini karsiliyor. Onun buyutuyor ve vebsliyor. Maddi
ve manevi her tur ihtiyacina kosuyor. Sonra yavrusunu kendi elleriyle
yok ediyor. Aynen oylede Rahim olan Allah insanlik ailesini bir annenin
bebegine kiyasla milyar kere daha buyuk bir rahmet ile kusatir ve
rahmetiyle muamele eder. Oyleyse bu onu yok etmek icin degil ona rahmet
icindir.
Hem zalimler bu dunyada yapmis olduklari zulmun karsiligini
alamadan gidiyorlar.Masumlar, masumiyetlerini ispat edemeden
gocuyorlar. Kainat hic bir boslugu kaldirmazken boylesi ciddi bosluk
elbette bir mahkeme-i kubrayi gerekli kiliyor.
Bunun gibi daha
bir cok burhani delilleri siralamak mumkundur. Ancak ahiretin varligi
dahi salt nakli delillerle degil akli ve burhani delillerle ispat
edilebilmektedir.
Islam inancinda kader meselesi:
Kader
meseleside icinden cikilmayacak bir mevzu degildir. Zira kader, Allah’in
bir seyi takdir etmesidir. Insanin iradesinin kapsami alani icinde
kalan noktalardaki kaderi insanin secmesidir. Insanin iradesinin kapsama
alani disinda kalan noktalarda ise kaderi Allah’in kulli iradesidir.
Birincisine static kader, ikincisine dinamik kader denir. Insanin
erkek-bayan olarak var edilmesi static kaderin konusu yani Allah’in
kulli iradeyle secmesidir. Insanin meslegini secmesi, yasadigi hayat
tarzini secmesi ise dinamik kaderdir. Dolayisiyla buradada insanin akli
baglamda anlayamayacagi bir nokta yoktur. Mesele gayet acik ve nettir.
Insan irade eder ve Allah halk eder.
Islam’in karekteri insan
Fitratidir:
Islam’in tum emir ve yasaklari insan tabiatina ve evrene
uyum saglama cercevesindedir. Bunun icin, denge (vasat) Islam’in temel
kavramlari arasindadir. Islam bir dusunce sistemi olarak zaten Aliya
Izzetbegovic’in dedigi gibi dogal olmayan iki kutuplu dusunce sisteminin
ortasinda muvazene unsuru bir durusa sahip bir inanc sistemidir. Bir
tarafta Dogu’nun ruhban Hind ve Hristiyan felsefesi diger tarafta
Bati’nin materialist ve paganist dusunce sistemi. Iste Islam, bu
ikisinin ortasinda maddeyi manaya, profani kutsala, akli ruha baglayan
insan dogasinin oteki sesi olan bir inanc sistemidir.
Bunun
icindir ki kelime-i tevhid, Allahtan baska ilah yoktur ifadesi ateizm
ile paganism arasinda ikisininde insan tabiatina aykiri oldugunu
haykiran insan tabiatinin biricik sesisidir. Ateism tanri yok der
paganism ise esyayi tanri yapar. Tevhid, tanri yok ama Allah var diyerek
hem ateizm gibi gayri mumkin bir iddiaya reddiye ceker hemde esyaya
tanrisallik veren ve insani esyanin karsisinda kul eden paganizmin makul
disi sesini reddeder. Islam’in tum emir ve yasaklari iki seyi hedefler.
1) Insana haddini yani sinirlarini bildirmek 2) Insana kadrini yani
kapasitesini bildirmek.
Islam’in tum yasaklari insanin
yabancilasmasina sebebiyet verdigi icindir. Icki tum kotuluklerin
annesidir zira insani hem kendine hemde cevresine yabancilastirir.
Hirsizlik, yasaktir zira o da insanin tabiatina yabancilasmasidir.Adam
oldurmek veya giybet etmek ve hakeza… Insan kendisine yabancilasmadan
hic bir suc irtikap edemez. Es cinsellik yasaktir zira bu insan dogasina
aykiridir. Islam’in karekteri insan dogasiyla paralellik arzeder. Ne ki
fitridir o Islamidir ne ki fitrata terstir o Islamada terstir.
B) ISLAM TARIHINDE YARATICI TEKAMUL DUSUNCESI
Insan fitratinin en
temel sualleri “Neciyim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum?”
sorgulamalaridir. Bunlara varlik sorusu denir. Bu sorulara aklin,
vicdanin,fitratin ve vahyin isiginda cevap aramak Islam epistemoljisinde
kadim bir cabadir. Onun icin Farabi, “Medinetul Fazila” isimli eserine
teoloji ve kozmoloji ile baslar. Akil insanin icindeki peygamber ve
peygamber insanin disindaki akilsa ve akil ile vahiy arasindaki iliski
goz ile isik arasindaki iliski gibiyse bu durumda vahyi okurken
kozmolojiden, antropolojiden ve genetic disiplinin gozlem ve
bulgularindan istifade ederek insanin varolus gercegine bakmak
zaruridir.
Kur’an Nisa suresi’nin basinda, insanligin tek bir
ozden geldigini vurgular. BununKur’an literaturundeki karsiligi nefs-i
vahidedir. Dolayisiyla insanlik Kur’ana gore tek bir biyolojik ailenin
uyesidir. Son genetic bulgulara goreyse insanin genetic benzerliginin %
98 ve farkliliginin %2 olmasi bu ayeti destekler mahiyettedir. Ahdi Atik
ve Ahdi Cedit yine insanligin ozunun tek olduguna atif yapar. (Tevrat:
Tekvin:3-4 , Incil, Matta: 19)
Insan kokenine iliskin aslinda uc
temel gorusten bahsedilebilinir. 1) Materyalist teori 2) Yaratici gorus
3) Yaratici tekamul Dusuncesi. Yaratici Tekamul dusuncesi ise bu iki
temel gorus arasinda orta bir cizgi mahiyeti tasir. Materyalist
evrimcilere gore insanin Tanzanya ve Habesistan bolgesinde maymunun
insanlastigini iddia ederler. Yaratici gorus ise Adem ve Havva’nin
cennetten kovulduktan sonra Hindistan ve Orta Doguya dustugune
inanirlar. Dolayisiyla Orta Dogu insanligin basladigi yerdir. Onun icin
Adem ile Havva Muzdelifede bulusmuslar ve Kabeyi insa etmisler ve orasi
insanligin baslangic yeri olarak Kabul edilmistir. Dolayisiyla
haccetmenin teolojik anlam,i Allah’in sembolik evi olan Kabede insanla
bir cesit bulusmasi oldugu gibi, haccetmenin antropoljik anlami
insanligin turemis oldugu yere donus yapmasidir. Dolayisiyla koke ve oze
donus yapmaktir. Bunun sosyolojik anlami insanligin ortak bi rata olan
Adem’in ocaginda ilk hallerine donmesi ve esitlenerek bulusmasidir.
Bunun kozmolojik anlami evrenin ozunun orasi oldugunu hatirlamaktir.
Onun icin o kozmik gucun etrafinda donus sergilenir.
Insanlik
maymundan mi turedi? Bu konuda Bozkurt Guvenc diyor ki aslinda evrimci
gorusu savunanlar yanlis anlasilmistir. Evrim maymunla insan arasinda
ata-torun iliskisi oldugunu degil yegen iliskisi oldugunu soyler.
Dolayisiyla maymun insanin atasi degil her ikiside ortak bir atadan
gelme evrim agacinin iki farkli dalidir.
Islam tarihinde “Yaratici
Tekamul Dusuncesi”ni savunan bircok Islam alimi olmustur. Bunlardan
bazilari, Cabir Bin Hayyan, Nazzam, Cahiz, Ibni Miskeveh,Biruni Ibni
Sina, Fahrettin er Razi , Ibni Tufeyl, Ibni Nefis, Ibnu’l Heysem, Ibni
Arabi, Mevlana,Nasiruddin Tusi,Kazvini,Molla Sadra,Kinalizade Ali
Efendi,Erzurumlu Ibrahim Hakki,Seyyid Ahmed Han,Muhammed Abduh,Muhammed
Ikbal, Mutahhari vb. Tabi yine Batili dusunce icinde yine Henry
Bergson,Goethe,Lamarck gibi batili dusunur ve yazarlar farkli
versiyonlariyla yaratici tekamul teorisini Kabul etmislerdir.
Cabir
bin Hayyan: (815)
Cabir bin Hayyan der ki : Allah once anasir-i
erbaayi yaratti. Dort temel unsuru yaratmaya muktedir olan Allahtir.
Iste buna Ilahi yaratma denir. Ancak Cabir, olusumu uce ayirir. 1) Ilahi
yaratma ( Kevn-Halk) 2) Suni olusum (Tevalud) 3) Kendiliginden olusum (
Tevellud)
Cabir’in teorsine gore Allah ‘halk’ (yaratici)
ozelligiyle anasir-I erbaayi yaratimis sonra Ilahi mudahaleyle insanlik
tevellud etmistir. Zaten insanin ontolojik ozu olan camur bu anlamda
anasir-I erbaayi temsil eder.
Cabir bin Hayyan o kadar ileri gider
ki ilerde suni olusum yoluyla birgun bitkilerin ve minerallerin ve hatta
insanligin labaratuvarlarda uretilebilecegini soyler.
Nazzam :
(845)
Nazzam bir nevi kozmoljik evrim diyebilecegimiz bir dusunceyi
savunuyordu. Nazzam, bir turden digerine gecisi kesinlikle Kabul
etmemekle beraber Kur’andaki bazi ayetlerden yola cikarak varolusu;
KUMUN – BURUZ ve TECDID kavramlariyla acikliyordu.
Nazzam’in
terminolojisinde KUMUN, ilk varlik cekirdegine kuvvet olarak gizlenen
kozmik ozdu. Ilk varlik cekirdegi dolayisiyla KUMUN ve oradanda BURUZ
tesekkul etti. Buruz, bariz olma yani ortaya cikma anlamindaydi.
Kozmik oz zamanla ortaya cikti ve boylece madde, yeryuzu,gokyuzu,hayat
varlik sahnesinde vucud buldu.
Turler birbirine donusmez ancak
yenilenir. Insan irklarinin olusumu iste boyle bir tecdidin sonucudur.
Câhiz (öl. 869): Kelamcı, antropolog ve zoolog… Cahiz,
Kitabu’l-Heyavan adlı kitabında biyolojik evrimi açıkca savunmuştur. Ona
göre evrenin yaratılışını başlatan Allah, aynı zamanda onu evrimleşme
yoluyla teşekkül edici, hem de türleri devamlı evrimleştirici kılmıştır.
Bu bakımdan evrimin gerçek sebebi Allah’tır. O, yaratılışı yaratıcı
tekamül süreci olarak irade etmiştir. Türler kendi içlerinde taşıdıkları
potansiyel kuvvet sebebiyle evrimleşmektedirler. Bu potansiyel kuvvet
onlara Allah tarafından konulmuştur. Türlerin içindeki potansiyel
kuvvet, fiziksel çevre, iklim şartları, hayat mücadelesi ve doğal
seçilimin etkisiyle ortaya çıkmakta, yaratıcı tekamül birbiri ardı sıra
türleri ortaya çıkarmaktadır.
Birûni (öl. 1061): Büyük ansiklopedik
İslam filozofu… Jeo-kimyasal ve Jeo-biyolojik evrim diyebileceğimiz bir
görüşü savunmaktaydı. Biruni’ye göre evrenin tekevvünü Allah’ın öyle
irade etmesi sonucunda jeo-kimyasal ve biyolojik bir evrimin sonucudur.
Allah’ın ezeli planına göre evren, genel jeo-kimyasal evrimler
geçirmektedir. Bu esnada, uygun şartlar oluştuğunda madenler ve canlı
türler birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Her bir
jeo-kimyasal zaman kendi türlerini ortaya çıkarmaktadır
İbn
Miskeveyh (öl. 1030): İslam tarihinde ilk ahlak filozofu…Ona göre
varlığın hiyerarşik mertebelenişi, ana hatlarıyla en aşağıdan başlamak
üzere inorganik cisimler, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve melekler
şeklindedir. Dolayısıyla basitten karmaşığa, inorganik olandan
organizmaya, fiziki olandan metafizik olana doğru yükselen hiyerarşik
bir yapı söz konusudur. Her mertebe ayrıca kendi içinde çok sayıda
katmanlara ayrılmaktadır.
İbni Tufeyl (öl. 1185): ve İbni
Nefis’in (öl. 689/1288) aynı adlı romanları Hay bin Yakzan ise insanın
menşei hakkında tabiatçı bir teoriyi savunmaktaydı. Her iki romanda da
tabiatın çocuğu olarak, annesiz-babasız, toprak ve çamurdan
kimyevi/biyolojik tepkimelerle canlı haline gelen Hay bin Yakzan aslında
Adem’in yaratılışını anlatmaktadır.
İbni Haldun (öl. 1406):
Tarihçi, siyasi filozof ve sosyolog… İbni Haldun Mukaddimesi’nde açıkça
“Hurma ve üzüm ağacı sedef ve salyangoza, maymun insana, insan meleğe
insilah edebilir” görüşünü savunmaktadır. Burada “insilah” kelimesi daha
iyiye geçme, tekamül, transformasyon, dönüşüm, reform, değişim vb.
anlamlara geliyor.
Yaratici Tekamul Dusuncesi ve Varlik Nasil
Olustu Konusu
Varlik nasil olustu konusuna Yaratilisci ve
Evrimci dusunceyi ortak noktada butunlestiren“ Yaratici Tekamul”
dusuncesidir. Materyalist Evrimciler yaraticiyi dislarken yaratilisci
gorus tabiati gormezlikten gelir. Yaratici Tekamul yaklasimi ise tekamul
yasasinin esyanin icine Ilahi bir mudahale ile konmus olabilecegini
kabul etmektir.
Birunide gordugumuz gibi her bir jeo ekolojik zaman
diliminde tabiatin bunyesinden canli-cansiz yeni turler tesekkul eder.
Son jeo-ekolojik zaman bundan 10-12 bin yil once yasanmistir. Ibni
Haldun’un ifadesiyle sular kuzeye cekilince Henry Bergson’un
benzetmesiyle bir havai fisekten bin turlue yeni rengin cikmasi gibi,
Ibni Tufeyle ve Ibni Nefsin “Hay bin Yekzan” isimli romaninda oldugu
gibi tabiatin bagrindan bir canlinin cikmasi gibi Ademde topragin
bagrindan cikmistir. Topragin rahminde, su ve hava karisimiyla ve
gunesin isigiyla camur mayalandi ve Ilahi kudretin eliyle
sekillendirilerek Allah’in Hay ismi tecelli etti.
Topragin rahminde
kimyevi bir tepkimeye giren canliligi saglayan CO2 (karbondioksit), NH2
(Amonyak) ve Su (H2O) maddeleri cinsiyeti henuz belli olmayan insan
embriyosunu (nefsi vahide) meydana getirdi. Daha sonra yumurta ikizi
bolunmesiyle topragin bagrindan bir cins insan dogdu. Iste bu cift
insane Adem ve Havva denildi.
Dolayisiyla Ilahi irade disardan
degil icerden bir kuvvetle inkisaf etti. Ilahi irade yani Allah’in Hayy
sifati maddenin potansiyel kuvvetinde tecelli etti ve bu tecelli hayata
donustu. Varliga yayilan Allah’in Hayy sifati ile madde hareketlendi.
Bundan sonra ne oluyor ? Bugunku tum veriler ilk insanin ciktigi
yerle ilgili uc antropolojik gorus serdederler.
1)
Hindistandaki Serendip adasi, burada Ademe ait oldugu iddia edilen ayak
izi ziyarete aciktir.
2) Tanzanya ve Habesistan : Materyalist
evrimciler bu bolgelerde fosil bulduklarini iddia ederler.
3) Mekke
ve Cidde : Taberi gibi kaynaklarda ise Adem’in Hinde, Havva’nin ise
Mekke veya Cidde’ye dustugunu soyleyen gorus vardir.
Dolayisiyla bu uc bolgede birbirine yakin bolgelerdir.
Adem’in
tek bir kisi mi yoksa binlerce Adem’in mi topraktan cikarildigi meselesi
ise Islam tarihinde tartisilmistir. Islam dusunce tarihinde Ibni Babeyh
el Kummi, Fahreddin er Razi, Ibni Arabi, Muhammaed Abduh gibi isimler
binlerce Adem meselsini tartismislardir. Tek bir havai fisekten binlerce
rengin cikmasi gibi yada peynirin icinde yuzlerce kurtcugun olusmasi
gibi insanlik varlik sahnesine cikmistir.
Kur’anda Adem’in obur
dunyadan geldigine dair herhangi bir pasaj yok. Imam Maturidi, bu
bahcenin bu dunyada oldugunu kabul etmekle beraber bunun yerinin tespit
edilmesinin guc oldugunu ifade eder. (Te’vilatu Ehlus Sunnah) Tevratta,
Tekvin bolumunde 2: 2-14 bolumunde Adem’in kastedilidgi bahcenin obur
dunyada degil bu dunyada oldugu ifade edilir.
Ebul Kasim el
Belhi, Ebu Muslim el Isfahani gibi mutezile alimleri ve bircok ehli
sunnet alimide Adem’in diger dunyadan dustugunu degil bu dunyada
yaratildigini kabul eder.
Kur’an Ayetleri Isiginda Yaratici
Tekamul Dusuncesi
Kur’an’in bir cok yerinde insanin neden
yaratildigi konusunda degisik ifadeler kullanilir.
Turab (Toprak),
Salsal (Pismis camur) , Hamei mesnun ( Sekillenmis Camur), Tin (Camur) ,
Ma (Su), (Alaq) Kan pihtisi, Nutfe (Sperm) gibi kavramlar insanin
yaradilisiyle ilgili olarak kullanilir.
Buradan yola cikarak denir
ki insan tabiatin bagrindan cikmistir. Dolayisiyla insan anasir-
erbaanin (hava,su,toprak ve ates) bir birlesimidir. Kur’anda bunu
destekleyen bazi ayetler gosterebilmek mumkundur.
Insanlar cogu
kez su ayetin tekamul yasasina ters oldugunu soylerler.
1)Bedîus
semâvâti vel ard(ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe
yekûn(yekûnu).(Bakara 2:117)
Gökleri ve yeri, güzelliklerle
donatarak yaratan Bedî, O'dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona
sadece "Ol'" der. Artık o, oluverir. (Bakara:2:117)
Burada vahyin
ifade ettigi ‘kun’ emri sozlu bir ifade degil fiili bir ifadedir. Yani
Allah bir seye ol demesi onun olus surecini baslatmasidir. Ki hemen
oncesinde zaten “Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî,
O'dur” deniyor. Ancak biz baska ayetlerden biliyoruz ki Allah yerleri ve
gokleri alti asamada yaratmistir. Demek ki Allah bir seyi yaradilis
kanununa gore var ediyor. Demek ki tekamul yasasi esyanin tabiatinda
vardir.
2) Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı
halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud
dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle
innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne). ( Bakara : 2:30)
Bir zamanlar
Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de
onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken
birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz;
seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben,
sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."(Bakara 2:30)
Bu ayette “innî
câilun fîl ardı halîfeh” ‘ Bir halife atayacagim’ deniyor ‘Bir halife
yaratacagim’ degil.
Bu ayette genel olarak su soru sorulur :
Melekler insanlarin bozgunculuk yapacagini nerden biliyorlardi?
Onun
icin burada ‘ce’ale’ fiiliyle ‘halaka’ fiili arasindaki farktan
bahsetmemiz gerekiyor.
Mesela su iki ayetle aciklayacak olursak :
1) ‘Ve halaknakum ezvace’ Bi sizi ciftler olarak yarattik. 2) Ve ce’alne
leyle libase ‘ Geceyi ortu kildik’
Dolayisiyla bir seyin cevherinin
yaratilmasi ile ilgili Kur’an, ‘ha-la-ka’ fiilini kullanirken birseyin
arazi ile ilgili ‘ce’ale’ fiilini kullaniyor. Ilk orjinali yaratacaginda
halaka sonraki arazin olusumunda ce’ale fiilini kullaniyor. Dolayisiyla
burada insan yaratilmis ve yaratilan insandan yola cikarak onun
bozgunculuk yapacagini melekler dusunuyor. Ancak kendisine hilafet ve
sorumluluk verildiginde insan “Insan” suresinde ifade edildigi gibi
anilmaya deger bir varlik degilken, anilmaya deger bir varlik olarak
varlik sahnesinde ozne olabiliyor.
3)Hel etâ alel insâni hînun mined
dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).
Insan uzerinden, daha
kendisi anilmaya deger bir sey degilken uzun bir sure gecti ? (76:1)
Insana henuz ruh uflenmemisti veya insan tam olarak tesekkul etmemisti
veya insan isim verme kabiliyetine sahip degildi veya insan henuz halife
degildi ve dolayisiyla insan henuz anilmaya deger degildi.
4)
Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve
halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen),
vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne
aleykum rakîbâ(rakîben). (Nisa:4:1)
Ey insanlar! Sizi bir tek
can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın
ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde
olun. Kendisi adına birbirinizden (haklarınızı) talep ettiğiniz Allah'a
karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin.
Şüphesiz Allah, üzerinizde daimi bir gözetleyicidir.
Ayete
bakildiginda a) Tek bir ozden yaratilma b) Ayni ozden eslerin
yaratilmasi c) Sonra (besse minhuma ricalen ve kesiren) bir cok erkek ve
kadin turedi. Zira ‘besse’ turemek demektir. Dolayisiyla once ‘nefsi
vahide’ yaratiliyor sonra ondan yumurta ikizinin bolunmesi o nefsi
vahideden iki farkli kutup ve daha sonra oradan bir cok kadin ve erkek
turuyor.
6)Ve lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe
kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiîn(hasiîne). (Bakara:2:65)
Yemin
olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz.
Onlara şöyle dedik: "Aşağılık maymunlar olun." (Bakara:2:65)
Buradaki ‘kiradeten hasiin’ ifadesini Ibni Abbas literal alir ve o
insanlar gercekten Allah’in bir cezasina carptirilmislar ve maymus
olmuslardir der. Onun talebesi olan Mucahid ise bu ayetin mecazi bir
vurgu tasidigini soyler. Mucahid’in gorusu daha makul de olsa sayet
tercuman-I Kur’an olan Ibni Abbasin bu konudaki gorusu isabetliyse kisa
bir zamanda Allah’in gazabinin neticesi olarak boyle bir sey
gerceklesiyorsa uzun yillar boyunca boyle bir degisimin olusmasinin
muhtemel olabilecegini soyleyebiliriz diyenler olmustur. Benim sahsi
kanaatim Mucahid’in gorusu istikametinde olsada Yaratici Tekamul
Dusuncesini savunanlarin missal olarak verdikleri ayetin Ibni Kesirde
gectigi uzere Ibni Abbas tarafindan ifade edildigini paylasmak istedim.
7) Vallahu embetekum minel ardi nebate” (Kuskusuz Allah size
yeredn bir bitki olarak bitirdi) (Nuh:71:17)
Yine bu ayet ise
insanin ilk yaratililsindaki elementer kokenine atiftir.
Son
soz: Islam, evrimi degil taassubu ve on yargiyi curutur. Varolus, Ilahi
mudahaleden bagimsiz degerlendirilmedigi takdirde esyanin icindeki
tekamul yasasi Islam bilgi sisteminin yabanci oldugu bir mevzu degildir.
Allah’in mudahil oldugu evrimi tarihte oldugu gibi bugunde savunan
musluman din alimleri olmustur ve olacaktir. Evrimin ispati Islam
dunyasinin degil Hristiyan bilgi siteminin sorunu olur. Zira bu durumda
tanrinin ozu sorgulanir. “Yaratici Tekamul yada Yaratilisci Evrim”
diyebilecegimiz bu bakis acisi aslinda Tanriyi yadsiyan materyalizm
ifrati ile tabiat yasalarini gormezden gelen Yaratilisci teorinin tefrit
bakisi arasinda denge keyfiyeti tasir. Akil ile dini , mabed ile
labaratuvari birlestirmesi ve tevhidi bakisin icsellesmesi acisindan
muhimdir.
Kaynakca:
1) Yunan Felsefe Tarihi 1: Sokrates
Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar,Akca Ergun, Kabalci Yayinevi)
2) Islam between East and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust
Publications
3) The Cambridge Dictionary of Philosophy : Robert
Audi, Cambridge Press,1999
4) Creative Evolution, Henri
Bergson,Barnes Noble, 2005, New York
5) Adalet Devleti , Ihsan
Eliacik, Insa Yayinlari,2011,Istanbul
6) Islam between East and
West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
7) Hayatin
Yeniden Insasi icin : Mustafa Islamoglu, Denge Yayinevi,
8) İslam'da
Evrimci Yaratılış Teorisi, Mehmet Bayraktar, Kitabiyat Yayinlari
9)
Yasayan Kur’an, Ihsan Eliacik, Insa Yayinlari, 2006
10) Kur’anda
Sembolik Dil, Omer Faruk Yavuz, Ankara Okulu Yayinlari,2006
11)
Mukaddime, Ibni Haldun, Cev: Suleyman Uludag , Dergah Yayinlari,2004
12) İslam'ın Yenilikçileri, İslam Düşünce Tarihinde Yenilik Arayışları ,
Ihsan
Eliacik,Med Cezir Yayinlari,2002
13) Hayat Kitabı Kur’ân, Mustafa
Islamoglu, Dusun Yayincilik, 2011See More
Bilgin Erdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder