7 Haziran 2013 Cuma

İSLAMIN FITRİLİĞİ

Islam Epitemolojisinin Tabiati ve Evrimci Yaradilis (Yaratici Tekamul) Dusuncesi

Bilgin Erdogan

Varligin mahiyeti

Varligin mahiyetinin ne oldugu konusu insanlik tarihi kadar eskidir. Presokratik donemin filozoflarindan Thales varligin ozu “Su’ dedigi zaman tarih M.O. 585 yiliydi. Thales, varligin ozunu ‘Su’ ile Anaximones ‘Hava’ ile Heraklitus ‘Su’ ile aciklamis ve daha sonra Sicilyali filozof Empedokles varl...igi aciklamada ‘Anasir-i Erbaa’ fikrini atmisti. Anlasilan o ki dusunce tarihinin en eski donemlerinde dahi varlik ve mahiyeti insanligin zihnini hep mesgul etmisti. Tabii ki bu kadim tecessus Milet mektebiyle baslamamis insanlik tarih boyunca hep nerden geldigini ve neci oldugunu ve dahi nereye gidecegini hep merak etmistir. (1)

Tarihten gunumuze baktigimizda varligin mahiyeti uc yolla aciklanmaya calisildi.Kimileri metafizik ve mitolojik yollarla akli dislayarak dogmatik bir sekilde izah ederken kimileri materialist ve naturalist yollarla varligi aciklamaya calisti. Bir diger yol ise hem dini hemde akli referans alarak varolusu aciklama gayretiydi. (2)

Dusunce tarihinde naturalism; tabiatı, bilgi ve değer kaynağı olarak kabul eden ve insan zihnini doğal kavramlarla aciklamaya calisan sistemlerin genel adıdır. Başka bir ifadeyle Natüralizm, felsefe, ilim, ahlâk ve sanattaki her çeşit yorumu tabiat ve tabiat ilkelerine göre yapan ve herseyi tabiatla aciklamaya calisan sistemin adidir.Naturalizmin genel ozelligi bilgi felsefesi acisindan ampirist , varlik felsefesi acisindan ise realist olmasidir . Metafizigi ve dini kabul etmeyen felsefi disipline materyalist naturalism veya metodolojik materyalizm denmektedir. Ancak metafizigi ve Yaraticiyi kabul eden birde metafizik naturalisler vardir.(3)

Metafizik ve din olgusunu kabul etmeyen metodolojik naturalistlerden farkli olarak metafizik naturalistler yaraticiyi ve dini kabul etmelerine ragmen, dini gercekleri akilci ve dogal yollardan anlama cabasi icine girmislerdir. Hatta orta cagin sonlarinda kimi hristiyan filozoflar akilci ve dogal yollarla degil olagan ustu ve mucize gibi yontemlerle dini yorumlamaya ve anlatmaya calisan din adamlarini elestirmislerdir.(4)

Bu baglamda varolusu salt metafizik yollarla aciklamaya calisanlar “Yaradilisci Teori” onu Ilahi mudahalededen bagimsiz ‘rasyonalist’ yollardan anlamaya calisanlar “ Materyalist Naturlism” ve onu Ilahi metinlerden yola cikarak akil ve ilim isiginda idrak etmeye calisanlar bizim bu makalede izah etmeye calisacagimiz Yaratici Tekamul teorisine uygun bir isimlendirme olacaktir. “Yaradilisci teori” tabiati ve olaganligi dislarken “Materyalist Naturalism” Ilahi gucu dislamaktadir. Oysa ki “Yaratici Tekamul” din ile akli beraber ele alarak varligi anlamaya calisir. Islam epistemolojine uyanda zaten budur. (5)

1) Yunan Felsefe Tarihi 1: Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar,Akca Ergun, Kabalci Yayinevi)
2) Islam between East and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
3) The Cambridge Dictionary of Philosophy : Robert Audi, Cambridge Press,1999
4) Creative Evolution, Henri Bergson,Barnes Noble, 2005, New York
5) Adalet Devleti , Ihsan Eliacik, Insa Yayinlari,2011,Istanbul

Aliya Izzetbegovic dunya goruslerini uce ayirir. Birinci olarak , Hinduizm,Hristiyanlik ve Idealizm dogrultusunda Buda, Mahavira,Eflatun, Gazali, Hegel ve Kant gibi temelde ruhculugu esas alan dunya gorusleri, ikinci olarak Yunan ve Materyalist dogrultuda Aristo,Hobbes,Spencer, Marx ve Russel gibi maddeciligi esas alanlar. Aliya İzzetbegoviç der ki; tarih bu iki kutuplu düalizmin sürekli çatışmasının tarihidir. İnsanlık sürekli ruh ile madde, soyut ile somut, nitelik ile nicelik, manastır ile okul, rahip ile şövalye, kilise ile laboratuar, ahlak dramı ile yasam gerçeği arasında gidip gelmiştir. Ancak İslam bu iki dünya arasındaki köprü konumundadır. Dolayısıyla İslam; manastır ile okulu, fizik ile metafiziği, ruh ile maddeyi birleştiren tevhidi bir dünya görüsüdür. Ali Şeriati, Muhammed İkbal isimli çalışmasında tarih boyunca bu ikili çatışmaya atıf yapar. “Lao Tse, Çin toplumunu ahirete yöneltti ve sonra Konfüçyüs onları tekrar dünyaya çekti. Batı da ise yine aynı durum yaşandı. Roma, Hıristiyanlık mistisizmi ile Batı toplumunu ahirete yöneltti ve sonra batı Rönesans ile tekrar dünyaya ve pozitivizme yöneldi” Bu iki kutuplu düalizm hep görüldü. Zira ifrat tefriti, tefrit ifratı körükleyendi. Oysaki İslam, bu ikisi arası dengeyi saklayacak değerler siteminin adıdır der İzzetbegoviç.
Ucuncu olarak ise ruh-madde , suur-varlik,soyut-somut,mabet-labaratuvar,kalp-beden,Idealizm-Realizm dengesine dayanan Islam epistemolojisi.

ISLAM EPISTEMOLOJISININ TABIATI

a) Denge
İslam bir denge dinidir ve medeniyetler arası muvazene unsuru olma özelliğini muhafaza etmektedir. Daha başka anlatımla ruh ve madde dengesizliği ortadan kaldırılmalıdır. Dengeli olunduğu takdirde İslam bir medeniyet olarak tekrar hayat bulacaktır. Zira dengede hayat vardir. Nasil ki evrende her sey denge icinde oldugu takdirde hayat bulur. Mesela cok soguk oldugu zaman veya cok sicak oldugu zaman hayat olmaz. Dusunsel baglamdada bu boyledir. Dusunceler ve ideoljilerde mutedil olabildikleri takdirde hayati bir ozellik tasirlar.
b) Hakikatin uc temel kaynagi :Akil-Nakil-Sezgi
Islam epistemoljisine gore,insani hakikate ulastiran uc temel arac vardir ki bunlar vahiy,akil ve sezgi olarak bilinir. Islam epistemoloji tarihinde bu araclara yogunlasan uc temel okul cikmistir. Bunlar; akla yogunlasan Burhan mektebi, rivayete yogunlasan Beyan mektebi ve sezgi’ye yogunlasan Irfan mektebi olarak bilinir.Burhan okulu ;Ibni Sina, Ibni Rusd, Biruni gibi dev isimleri yetistirmis, Beyan mektebi, Ibni Kayyim, Ibni Kesir veya Ibni Teymiye gibi onemli alimleri yetistirmis ve yine Irfan ekolu ise Mevlana, Ahmed Yesevi, Abdulkadir Geylani gibi gonul insanlarini yetistirmistir. Bu okullarin icinde yetisen insanlar akli, rivayeti ve duygulari farkli yontemlerle kismen de olsa dengelemeyi basarmislardir.(7)

6) Islam between East and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
7) Hayatin Yeniden Insasi icin : Mustafa Islamoglu, Denge Yayinevi,

c) Fitrilik (Dogallik) ve Aklin ehemmiyeti

Islamda ise dini meseleleri dogalligi icinde tavzih etmek o dinin kitabinin ruhuna ve mesajina daha munasiptir. Zira Rabbimiz Kur’anda soyle der : “ O halde sen yüzünü hanif-olarak dine çevir; Allâh’ın insanları üzerinde yarattığı o fıtrata. Allâh’ın yaratışı için hiç bir tebdil yoktur. İşte dimdik ayakta duran din! Ancak insanların çoğu bilmezler.”Rum:30:30 Ayetten anlasildigi gibi Islam dininin en temel ozelligi fitrat dini olmasidir. Fitrat ise insan dogasi dedigimiz seyin kendisidir.

Bir hadisi serifte ise Allah resulu (sav) soyle der: “Her doğan (çocuk) fitrat üzerine doğar. (Daha sonra) onu anne-babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecûsileştirir (…) Bu beyandanda anlasiliyor ki Islam, insan fitrati(dogasi) ile beraber degerlendirilir. Fikhi olarak ise insanin mukellef olmasi bulug cagina ermesi ile olur. Mukellef olma yasi insan dogasindaki gelismelerden yola cikarak tespit edilir. Dolayisiyla Islam, insan dogasiyla ortusen bir degerler sisteminin adidir.

Ebu Hanife : “Allâh, peygamber göndermemiş olsaydı bile, fitrî kabiliyetleriyle insan Rabbini tanıma sorumluluğunu taşımaktadır” der. Bu gorusune su ayeti delil gosterir: “ Hani rabbin Âdem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahid tutmuştu: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” (demişti de) onlar: "Evet (rabbimizsin), şahidlik ettik" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. “ (Araf : 7: 172) Bu ayetten anliyoruz ki insan fitrati(dogasi) Allah’in varligini ve birligini itiraf eder. Zemahseri der ki : Bu ayet, Rabbin insan fitratini konusturmasidir. Burada temsili bir anlatim vardir. Insan fitratina “ Ben sizin Rabbiniz degilmiyim?” diye soruldugunda insan fitrati “Evet Rabbimizsin” diyerek bu hakikati itiraf eder.

Insan dogasina mutabik olan bir inanc sistemi kuskusuz akli referans kabul eden bir nitelikte olmasi gerekir. Zira insan dogasinin en bariz ozelligi akildir. Iste Islam bir inanc sistemi olarak akli vahiyle beraber en temel kaynak kabul eder. Oncelikle bir insanin imana sahip olabilmesi icin akledebiliyor olmasi sarttir. Akilli olmayan bir insan kesinlikle dini acidan mukellef degildir. Onun icin Beyhaki, ‘ Akli olmayanin imani olmaz’ der. Akil ile nakil birbirinin lazim-I melzumudur yani birinin noksan olmasi digerini fonksiyonsuz kilar. Onun icin Kur’an “ …Sagirdirlar, dilsizdirler, kordurler onlar akletmezler’(Bakara:2:171) diyerek hakikate karsi sagir,dilsiz ve kor olmanin sebebinin akledememis olmak oldugunu ifade eder. Yine bir baska ayette ‘ Allah akletmeyenlerin uzerine pislik indirir ‘ (Yunus:10:100) diyerek akletmenin insani ‘ricz’’e yani sirk pisligine garkedecegi ifade edilir. Ayette gecen ‘ricz’ hem pislik hemde sirk ve hurafe anlamindadir. Bir baska ayette ise “Ve dediler ki: “Eğer (vahyi) dinlemiş olsaydık ya da akletseydik, şu çılgın ateşin yârânı arasında olmayacaktık.” (Rahman:67:10) Bu ayette ise aklin cikarttigi yol ile vahyin cikarttigi yol adeta aynidir. Tum bunlar gosteriyor ki Islam bir inanc sistemi olarak akli referans kabul eder. Oyleyse dini anlamaya calisirken ve vahyi okurken onu aklederek idrak etmeye calismak muhimdir.

Islam bir inanc sistemi olarak insan aklina ve fitratina hitap eden yegane dindir.O , hurafe ve Israiliyattan arindirilip vahyin ve sahih sunnetin rehberliginde anlasilmaya calisildiginda gorulecektir ki bir inanc sistemi olarak aklin ve ilmin gosterdikleriyle asla celismez.

Imanin Sartlari Acisindan Akli ve Fitri Olmak

Allaha iman ve fitrilik

Oncelikle vahyin tanittigi Allah makul bir insanin kabul edecegi niteliktedir. Insan fitrati ve akli mademki mahlukat var oyleyse bir yaratici var der. Kitap, katipsiz , nakis nakkassiz ve igne ustasiz olmuyorsa elbette bir seyden hersey yapan ve her seyi bir sey yapan her seyin yaraticisi olan o Tek sey Allahtir. Iste o sey yaratilan arasindaki bir sey degildir. Hic bir seye benzemeyendir. Tek olandir. Hic bir seye muhtac olmayandir.Dogmayan ve dogrulmayandir.Hic bir seyin kendisine es yada ustun olamayacagi bir Zattir. Madem ki oyledir oyleyse o halde kulluk salt Ona yapilir.Animimizde oldugu gibi ruhlara tapinma, totemizmde oldugu gibi totemleri sanem addetme, antropomorfizmde oldugu gibi tanrinin bir insanin yada peygamberin icine hulul edecigine inanma, Yunan paganizminde oldugu gibi insan figurlerini yari-tanri olarak tasavvur etme, Sintoizmde oldugu gibi gunesetapinma, panteizmde oldugu gibi varligi tanri addetme iste bunlarin hic biri vahyin tanittigi Allah degildir. Allah Tek olan yaratici ve sadece kendisine kulluk edilendir.

Meleklere iman ve Fitrilik

Iman prensiplerinden digeri ise meleklere imandir. Kur’ana gore melekler insan gibi degildirler. Onlarin cinsiyeti yoktur. Paganizmde oldugu gibi tanrinin kizlari degildirler. Onlara kulluk edilerek Allaha ulasilmaz. Bilakis onlar insanin onunde egilmislerdir. Onlar Allah’in emirlerini yerine getiren memurlardir. Zaten Cebrail, Allah’in gucu demektir. Mikail, Allah’in eli anlamindadir.Israfil, Allah’in nefesi veya solgu anlamina gelir.Azrail, Kur’an ve sunnette isim olarak gecmez ama o da kavram olarak Allah’in durdurusu demektir. Dolayisiyla melekler yerleri ve gokleri yaratan Allah’in yeryuzundeki davranisini sembolize eden varliklardir. Israilayattan ve hurafelerden arindirildigi zaman melek Allaha iman eden makul bir insanin anlayabilecegi bir akidevi prensiptir.

Kitaplara iman ve Fitrilik

Kitaplara iman ise yine vahyin dilinde bir mu’minin iman etmesi gereken prensiptir. Vahiy, akla hitap eden bir hitabi Ilahiyedir. Onun icinde akla mugayyir gibi gorunen seyler aslinda okuma veya anlama probleminden kaynaklanmaktadir. Ilk bakista Kur’anin kissalari akla mugayyir gibi olsada dikkatli olarak okundugunda gorulecektir ki aslinda onlar insana evrensel ders mahiyetinde olan fitri mesajlardir. Bu anlamda vahiy masal gibi degil burhani bir dille okundugunda daha iyi anlasilacaktir. Bu konuda birkac misal vermek istiyorum.

Birinci misal: Fil suresinin burhani dille okunmasi

Hikaye bilindigi gibi Habesistan’in Yemen valisi olan Ebrehe’nin Kabe’yi yikmak icin fillerle yola cikmasiyla baslar.Kabe’yi yikmak istemesindeki temel sebeb Yemen’in baskenti San’a daki kiliseye Mekkedeki hacilari cekmektir.Ancak cok sayida filleriyle yola cikan Ebrehe Kabe’yi yikmak istediysede basarili olamadi.Ordu perisan bir halde dagildi. Zira onlarin ustune suru suru kuslar hucum etmisti.

Bu ayetleri masal gibi okumak veya sadece mucize diyerek gecmekte mumkundur.Ancak burhani dille kendi dogalligi icinde okudugumuzda tabiattan kopmayan ve her zaman yasanabilecek bir gerceklik oldugunun farkina variriz.

O donemin tabiat olaylari incelendiginde Habesistanin alt kismi olan Madagaskar adasindaki volkan puskurmeleri sonucu suruler halinde kuzeye dogru goc eden kuslar oldugu dusunulur. Zaten Razi, Ata ve Ibni Abbas bu kuslar icin “Bunlar deniz tarafindan gelen siyah kuslardi’ ifadesini kullanirlar. Iste bu kuslar ayaklarinda Madagaskar adasindan tasidiklari taslarla fil ordusuna ususurler. Askerlerin uzerine bulasan volkanik partikuller kisa surede salgin hastaliga yol acar. Arabistanda ilk defa kizamik ve cicek hastaliginin goruldugu rivayeti bu bilgiyi dogrulmaktadir.(Kaynak: Eliacik, Yasayan Kur’an)

Ikinci misal: Ibrahim’in atresten kurtulmasi

Mucize: (der ki) İbrahim ateşe atıldı fakat ateş onu yakmadı. Allah’ın mucizesi tam zamanında yetişerek ateşe “İbrahim’e karşı serin ve selamette ol” dedi ve İbrahim böylece ateşten kurtuldu.

Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde İbrahim’i yakmayan bir ateş varmış. Yedi kat odun yığmışlar, yedi yerden ateşe vermişler ve yedi saat durmadan yakmışlar. Karıncalar İbrahim’e yedi yerden su taşımış; “Söndüremesem bile o yolda ölürüm” demiş. Derken yedi gün yedi gece yağmur yağmış ve ateş gül bahçesine dönmüş. Ya, işte böyle evlat, İbrahim ermiş muradına biz çıkalım kerevetine….

Kıssa: (der ki) İbrahim’i ateşte yakmak istediler. “Yakın şunu” (21/69) demekten başka bir şey yapamadılar. İbrahim ise “Size selam eder, Rabbimin uğrunda sizi bırakır giderim ” (37/100, 19/47-49) diyerek Babil İmparatorluğu’nun beşkenti Ur şehrini terk etti. Böylece, Salih’in, Hud’un ve çok sonları da Muhammed’in (yatağına Ali’yi bırakarak) şehri terketmesi gibi, İbrahim de şehri terk ederek ateşten (yakılarak idam!) kurtuldu. Yaktıkları ateş de orada öylece söndü gitti; “Ateşe serin ol dedik, selam olsun İbrahim’e!” (21/69). (Kaynak: Eliacik, Yasayan Kur’an)

Ucuncu misal: Musa’nın asayı yılana çevirmesi

Mucize: (der ki) Musa Firavun’un karşısına çıktı. Sihirbazlar değneklerini yere attılar ve hepsi birer yılan oldu. Musa ne yapacağını şaşırınca Allah “Sende at, korkma” dedi. Musa asasını atınca birden daha büyük yılan oldu ve sihirbazlarınkini yuttu. Allah’ın mucizesi tam zamanında yetişerek Musa’ya yardım etti. Sihirbazların hepsi imana geldi ve toptan Allah’a secde etti.
Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde asaları yılana çeviren Musa adında bir peygamber varmış. Çok ulu bir zatmış. Günlerden bir gün sihirbazların karşısına çıkmış. Sihirbazlar değneklerini yere atıp yılana çevirince, o da asasını atmış. Tek başına yedi yılanı yedi saniye içinde yutuvermiş. Sihirbazlar yedi defa secdeye kapanmış, Firavun yedi gün yedi gece sarayından çıkamamış. Ya, işte böyle evlat, Musa ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki) Firavunlar, Mısır’da sihirbazlık tekniğini kullanarak sır, gizem ve büyüye dayalı akıl dışı (gayr-ı reşid) bir yönetim kurmuşlardı. Sihirbazlar, dönemin yüksek teknokratları ve kimyagerleri olarak Firavun’a bu yolla hizmet ediyor ve halkı yaptıkları büyülerle korkutuyorlardı. “Firavun’a itaat etmezseniz, sizi de bu şekilde böcek yaparız” diye asayı yılana çevirme gösterileri yapıyorlardı. Kurutulmuş bağırsağın içine civa dolduruyorlar, yılan şeklinde boyuyorlar, sıcak yere atınca birden hareket ediyor ve yılan gibi görünüyordu. Halk da cehaletinden bunların tanrı tarafından onlara verilmiş çok özel bilgeler olduğunu sanıyordu. Bu korkuyla sihirbazları kutsuyor, Firavun’a da tanrı diyerek tapınıyorlardı… Musa işte bu düzeni deşifre etti. Bunun özel tanrı bilgisi olmadığını, sıradan bir sihirbazlık numarası olduğunu, fakat halkın bunu bilmediğini, bunu öğrenmesi için herkesin toplandığı bir yerde bunun böyle olduğunu göstereceğini söyleyerek meydan okudu. Ve gerçekten de öyle olduğunu gösterdi. Çünkü kendisi bunu daha önce “İnsanoğluna eşyaya isim verme” (öğrenme) yeteneği sayesinde öğrenmişti. Allah’ın Musa’ya apaçık ayetlerini vermesi bu demekti… Sihirbazlar kendi yaptıklarını Musa’nın da yaptığını görünce hayretler içinde kaldılar ve bütün karizmaları yerle bir oldu. Halkın gözünden düştüler, sahtekarlıkları ortaya çıktı, umutları boşa gitti. O gün rezil oldular ve Musa’nın o atışı bütün umutlarını, beklentilerini, hayallerini yedi yuttu.
(Kaynak:Eliacik: Yasayan Kur’an)
Dorduncu Misal: Süleymanın cinleri, kuşları, karıncaları
Mucize: (der ki) Hz. Süleyman Allah’ın izni ile kuşlarla, karıncalarla konuşurdu. Cinlerden askerleri vardı, onları mabet yapımında çalıştırmıştı. Cinlerden bir ifrite Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar (ışınlama!) yoluyla bir kaç saniyede getirtmişti. Allah, Süleyman’a herkesi hayretlerde bırakan daha nice mucizeler vermişti. O muhteşem mülke böyle böyle sahip olmuştu.
Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş, zamanın behrinde bir Süleyman peygamber varmış. Mülkü öyle büyük öyle büyükmüş ki emrine cinler, periler, kuşlar, karıncalar girmiş. Rüzgarlı gemileri denizde yürütürmüş. Atlarla hasbihal edermiş. Sarayı yedi kat göğe değer hale gelmiş. Altı yüz cariyesi varmış. Günlerden bir gün, bir cin dayandığı bastonuna dokununca düşmüş ve öldüğü öyle anlaşılmış… Ya, işte böyle evlat, neyse, ben kalkayım artık, gerisini sonra anlatırım. Süleyman ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki) Süleyman merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Böylece bölgeyi bir adalet ve barış yurdu (Daru’s-Selam) haline getirmiş ve bunun için Kudüs’e bu anlamda Jerusalem denmişti. Güneyde Sebeliler (karıncalar), kuzeyde Hititler (kuşlar), doğuda Babilliler (cinler/periler) ve batıda Fenikeliler (yelkenli gemi ve rüzgarlar) emrine girmişti. Çünkü bu devletler o dönemde böyle anılır ve bilinirlerdi. Onlarla çeşitli zamanlarda temaslarda bulunmuş ve konuşmalar yapmıştı. Sebe Kraliçesini ülkesine davet etti. Göz açıp kapayıncaya kadar (çok kısa bir sürede) onun tahtının bir benzerini yaptırttı. Tahtın, krallığın, debdebenin değil; asıl daha başka şeylerin insan hayatındaki önemini ona göstermek istedi. Kraliçeyi Allah’ın dinine davet etti ve Müslüman olmasına vesile oldu. Böylece dünyanın başına dünyada gözü olmayan kanaatkar ruhlu insanların geçmesi gerektiğinin dersini verdi.

Besinci misal: İsa’nın göğe çekilmesi
Mucize: (der ki) Yahudiler Hz. İsa’yı çarmıha germek istediler. Fakat onu değil onun bir benzerini çarmıha gerdiler. Çünkü Allah onları şaşırtmış, onun yerine başkasını İsa sandırtmış ve asıl İsa’yı göğe çekmişti. Allah’ın mucizesi bu ya, İsa’ya da son anda yetişerek onu ölümden böyle kurtardı. Şu an Allah’ın yanında sağ olarak bekliyor ve kıyamete yakın dünyaya tekrar geri dönecektir.
Masal: (der ki) Bir varmış bir yokmuş… Zamanın birinde ölüleri dirilten, körleri iyileştiren, çamurdan kuş yapan, evinde kimin ne sakladığını bilen bir İsa peygamber varmış. Günlerden bir gün onu çarmıha germek istemişler. Havarileri ile otururken askerler onları yakalamış. Allah orda hemen yeni bir İsa yaratıvermiş. Onun yerine bunu yakalayıp asmışlar. Gerçek İsa’yı da Allah evin bacasından göğe çekmiş. Şu anda Tanrı’nın sağ yanında oturuyormuş. Kıyamete yakın dünyaya bulutların arasından süzülerek gelecek ve Şam’daki beyaz minareli camiye inecekmiş. Haç’ı kıracak, Deccal’i öldürecek ve zulümle dolmuş dünyayı adaletle dolduracakmış. Cenab-ı Hak bizleri o güne eriştirsin… Ya, işte böyle evlat, İsa ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Kıssa: (der ki) İsa, Allah’ın evine ticarethaneye, gerçek hayat dinini tapınak dinine çeviren bezirgan din adamlarına ve onların efendisi Bizans tiranlarına başkaldıran yiğit bir peygamberdi. Daima mesel ile konuşurdu. “Ey Tavus kuşu (Kudüs) senin civcivlerini (halkını) toplamak istedim ama beni sevmediler” derdi. Zulüm altında yaşamayı kaderleri bilen halkına “Uyanın! Size yepyeni bir gelecek çizeceğim (çamurdan bir kuş yapacağım) ve Allah’ın vahyine yüreklerinize üfleyeceğim ve onunla yepyeni bir hayata başlayacaksınız. Üzerinize serpilmişi ölü toprağını kaldıracak, Allah’ın ayetlerini körelmiş gözlere gösterecek, sağırlaşmış kulaklara dinleteceğim. Artık hiçbir şey gizli kalmayacak, bütün gerçekleri ortaya dökeceğim (evinizde biriktirdiklerinizi haber vereceğim). Ben şu engerek soyunun (tapınak taciri din adamlarının) sırtınıza yüklediği ağır yükleri kaldırmaya, vurulduğunuz zincirlerden sizleri kurtamaya geldim. Benden öncekilerin yolunu sürdürmeye, benden sonrakilerin müjdesini (bu davanın ilelebet süreceğini, bitmeyeceğini) haber vermeye geldim.” derdi. Fakat “engerek soyu” Bizansla işbirliği yaparak onu yok etmek istedi. Mahkeme kurup yargıladılar ve Babil’in asilere verdiği ceza olan ateşte yakarak idam gibi, İsa’yı da Bizans’ın asilere verdiği ceza olan çarmıha germe ile cezalandırdılar. Acılar içinde ellerine ayaklarına çiviler çakılmış halde çarmıhta son nefesini verdi. Fakat şunu bilmiyorlar ki onu gerçekte öldürmediler, asmadılar, öyle olduğunu sandılar. Allah ona çok yüce, çok yüksek bir paye verdi çünkü şehitler ölmez! Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Gerçekte onlar yaşıyor, fakat siz bunun farkında değilsiniz (2/154). Bütün şehitler Allah’ın katına yükselir ve Allah onları kendi katından rızıklarla yaşatır…(Kaynak: Eliacik: Yasayan Kur’an)
Altinci misal : Yunus (as) kissasi
Yunus(as) kissasi kisaca soyledir: Yunus(as) gorevli oldugu Ninovayi terkedince bir sekilde gemiden atilmis ve kendisini buyuk bir baligin karninda bulmustur. Aslinda burhani dille okudugunuzda bu hadise mesuliyetini terkeden insanlarin yasadiklari ve her daim yasayacaklari bir vakiadir.
Zira o donemde Ortadogu devletlerinden herbirinin bir sembolu vardi.Mesela Misir; Boga, Hitit; Kus, Babil; Cin ve peri, Fenike; Ruzgar, Sebe; Karinca , Asur; Balik gibi sembollerle temsil ediliyordu.
Balik su tanrisi Enki’nin semboluydu. Devlet muhurlerinde ozellikle eski Babil muhurlerinde bulunuyordu.Hristiyan rahiplerinin hac simgesini boynunda tasidiklari gibi o donemdeki Asur devlet yoneticileride balik armasi tasiyorlardi. Dolayisiyla balik Asur medeniyetinin armasiydi ve Yunus(as) iste o medeniyete ait bir cezaevine girdi ve orada yillarca kaldi.
Yukarda Ihsan Eliacik’tan vahyin kissalarini dogal yollardan anlamaya yonelik misaller paylastim. Bunlarin hepsi tam olarak yukarda anlatildigi gibi harfi harfine olmamista olabilir. Ancak sunu biliyoruz ki vahiy tabiattan kopuk masal ve mucize kitabi degil insanliga fitri dersler veren bir Ilahi mesajidir. Dolayisiyla bu din knedi dogalligi icinde okunmasi gerekir.

Peygamberlere Iman ve Fitrilik
Imanin temel prensiplerinden biriside peygamberlere imandir. Peygamberler vahyin dilinde Allah’in once kulu sonra elcisidirler. Onlar Allah’in iclerine hulul ettigi insan-ustu yari tanrilar degil bilakis Allah’in once kulu sonra elcisidirler. Onlarda Ilahi ozellikler degil beseri ozellikler vardir.Onlarda her beser gibi inasi ihtiyaclarinin geregini yerine getirirler. Kur’an soyle der: “ De ki: “Şüphesiz ben, ancak sizin gibi bir beşerim; yalnızca bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor (Kehf:18:110) Ayettende anlasildigi gibi onlar beserdirler. Gaybi asla bilemezler. Kur’an soyle der: “De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar."(Neml:27:65) Vahyin dilinde onlar gucleri ve yetkileri sinirli fakat ahlaken temiz Rabbin elci tayin ettigi kimselerdir.
Birinci Misal: Allah bir beser icin yasalarini degistirmez
Allah resulu’nun oglu vefat etmisti ve ayni gun bolgede gunes tutulmasi yasandi. Bolgede insanlar bu iki olay arasinda baglanti kurarak gogun yas tuttugunu ifade eder tarzda dusunmeye basladilar. Allah resulu(sav) derhal hutbeye cikti ve Allah bir fani icin yasalarini degistirmez dedi.
Ikinci misal: Melek degil insan peygamber
Allah resulu(sav) tevhide insanlari davet ettiginde bazi kimseler : Allah bir insani mi peygamber tayin etti deyince vahiy soyle karsilik verdi : “De ki: Yeryüzünün sakinleri olarak orada melekler dolaşsaydı, o zaman Biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.” (Isra:17:95)
Ucuncu misal: Tu’me bin Ubeyrik’in Suclulugu noktasinda vahiy mudahale etti
Tu'me zirhli bir gömlek calmis yakalanacagini farkedince hirsizligi yahudiye atfetmistir...Mali calinan kisi Katade bin Numan yahudiyi sorgulamis ama sahitleri gömlegin Tu'me tarafindan birakildigini iddia etmislerdir.Olay Allah elcisine kadar gitmis ve Tu'me, peygamberimizi dahi Ikna etmeye kalkmistir...Alah resulu beser oldugu icin kimin suclu olup olmadigini anliyamamis ve olaya vahiy mudahale etmistir ve oanda ayet inmistir ''Biz sana bu kitabi Hak olarak indirdik ki insanlar arasinda Allahin sana indirdigine göre hüküm veresin.(Nisa:4:105)
Dorduncu Misal: Abese suresi ve Peygamber zelleleri
Abese Suresi (1-10) Muhammed (as) kissasi:
Abese suresi ise bizzat alemlerin efendisi’nin bir surcmesinden bahseder. Kendisinden bir seyler ogrenmek isteyen gozleri gormeyen bir sahabiye yonelik kucuk bir ilgisizlik onun Rabbi tarafindan uyarilmasina sebeb olur ve tefsir tarihine “Tazir ayetleri” olarak gecen Abese suresinin ilk on ayeti nazil olur. Alemlerin efendisi dahi bir surcmesinden dolayi Rabbi tarafindan tazir edilmistir.
Allah, es Settar ismiyle dileseydi tum bu mubarek insanlarin hatalarini ortebilir ve bunlari insanlarin bilgisine sunmazdi. Ancak Rabbimizin muradi insanligin mutlulugu oldugundan bu yasananlari insanligin idrakine sundu ki insanlar suca ve sucluya bakislarini tashih etsinler ve Allah resulu’nun o muhtesem beyani cercevesinde “Her insan hata yapar, ama hata yapanlarin en hayirlisi tovbe edenlerdir” sirrina mazhar olsunlar. Sayet vahiy, peygamberleri melekler gibi surcmekten soyutlasaydi peygamberlerin en onemli yonu olan model olma ozelliklerini yok etmis olurdu. O halde vahiy bize peygamberlerin cok mubarek kimseler oldugunu vurgularken onlarin hatadan munezzeh ve muberra olmadigini ve her insane gibi onlarinda surcmelerinin olabileceginin altini cizer.Zira hatadan munezzeh olmak ancak Allaha ait bir hususiyettir. Her insan hata yapar ama insanligin hayirlilari donus yapmasini yani tevbe etmesini bilenlerdir.
Kuran’in alti farkli yerinde peygamberlerin surcmelerinden bahseder. Dolayisiyla vahyin tanittigi peygamber oyle insan ustu varlik degil ahlaken ustun ama beser olan bir peygamberdir.
Besinci misal : Peygamberimizin namazda sasirmasi:
Allah resulu(sav) birgun namaz kilarken sasirmis ve sahabe “Namazla ilgili yeni hukum mu indi ? “ demislerdi. Bunun uzerine Allah resulu(sav) Bende beserim sizing unuttugunuz gibi bende unuturum “ dedi.
Bunun gibi daha onlarca misal verilebilir. Ancak bu misaller gsteriyor ki peygembelerde beseri valiklardir. Kur’an onlari mitolojik figurler gibi tanitmaz.

Ahirete Iman ve Fitrilik
Ahirete iman, Islam akidesinin temel prensiplerinden biridir. Yine fitratin ve aklin kendisi ahirete delildir. Said Nursi, ahiretin varligini nakli degi burhani vel akli yollarla ispat etmeye calisan bir kelamcidir. Ahiret dahi akli ve burhani olarak tavzih edilmeye musaittir.

Birinci delil: Fitrat yani insan tabiati ahirete deilidir. Onun icin eskiler kendini bilen Rabbini bilir demislerdir. Evet, kendini bilen hem Rabbini bilir hem ahireti. Birseyin tabiati, o sey ile ilgili bilgi verir. Kucuk bir kafese konumus bir kartali dusunun. Onun tabiatina bakarak dersiniz ki bu kartal bu kafes icin yaratilmamis. Bir kafese konmus ve bir asagi bir yukari giden aslana bakiniz anlarsiniz ki o aslan orasi icin yaratilmamis. Onun hakiki memleketi orasi degil. Insanda kendi ruhunu ve fitratini tanidigi zaman anlar ki, bu dunya onun hakiki menzili degil. Zira tipki o kartalin semada pervaz etmeyi arzuladigi ve o aslanin ormanlarda ozgurce dolasmak istedigi gibi insan ruhuda bu dunyada kalmak istemedigi gibi ebediyen varolmak ister. Insan kendisine sorsa yok olmak yani hic olmak istermisin? Fitratindaki katiyyen istemedigini haykiracak. Dolayisiyla insan kendisine yabancilasmazsa kesinlikle ahirete iman edecektir.
Ikinci delil: Selim olan akil ahirete delildir. Akil der ki; madem igne dahi ustasiz olmaz ve su kainat mukemmel tarzda yaratilmis oyleyse bu kainat bir kere daha yaratilabilir zira Allah’in bunu yapmaya bir kere gucu yetmisse bir kere daha bunu yapmaya gucu yetecektir. Bir cekirdegin icine koca bir agacin programini yerlestiren Allah, su dunya cekirdeginden de ahiret agacini var etmeye muktedirdir. Bu aelmde her sey tam tesekkul ve donanimli oldugu halde insan ondan tam anlamiyla istifade edemiyor. Demekki bu alem insanlarin mutemadiyen kaldiklari yer degil gecici olarak ugradiklari bir misafirhane. Dunyanin tabiati bunu ispat ediyor.Bu dunya olsa olsa bir sultanin misafirhanesine benziyor. Sayet bir sultanin misafirhanesi varsa mutlaka daimi bir memleketide vardir. Dunya hayatinin tabiati ve olum ve milyonlarin kisa bir hayattan sonra sevkiyati bizim boyle dusunmemizi gerektiriyor. Zaten kisacik bir hayat icin yapilan bu kadar masraf cok fazla. Demek ki akil vahid-I kiyasi yaparak ahiretin varligini ispat ediyor.
Ucuncu delil: Vicdan, lisan-I haliyle ahiret var der. Rahmet ve adalet selim bir vicdanin tecellisidir. Kainat bastan asagi rahmettir. Aldigin ve verdigin her nefes, yedigin her sey, yerde ve gokte hersey sana musahhar kilinmis. Oyleyse hersey rahmetiyle sana muamale ederken ve rahmet bu denli varligin ekseniyken yokluk ve hiclik bu rahmete mugayyir olur. Bir anne dusunun: Yavrusunu bebeklikten alip her tur ihtiyacini karsiliyor. Onun buyutuyor ve vebsliyor. Maddi ve manevi her tur ihtiyacina kosuyor. Sonra yavrusunu kendi elleriyle yok ediyor. Aynen oylede Rahim olan Allah insanlik ailesini bir annenin bebegine kiyasla milyar kere daha buyuk bir rahmet ile kusatir ve rahmetiyle muamele eder. Oyleyse bu onu yok etmek icin degil ona rahmet icindir.
Hem zalimler bu dunyada yapmis olduklari zulmun karsiligini alamadan gidiyorlar.Masumlar, masumiyetlerini ispat edemeden gocuyorlar. Kainat hic bir boslugu kaldirmazken boylesi ciddi bosluk elbette bir mahkeme-i kubrayi gerekli kiliyor.

Bunun gibi daha bir cok burhani delilleri siralamak mumkundur. Ancak ahiretin varligi dahi salt nakli delillerle degil akli ve burhani delillerle ispat edilebilmektedir.

Islam inancinda kader meselesi:
Kader meseleside icinden cikilmayacak bir mevzu degildir. Zira kader, Allah’in bir seyi takdir etmesidir. Insanin iradesinin kapsami alani icinde kalan noktalardaki kaderi insanin secmesidir. Insanin iradesinin kapsama alani disinda kalan noktalarda ise kaderi Allah’in kulli iradesidir. Birincisine static kader, ikincisine dinamik kader denir. Insanin erkek-bayan olarak var edilmesi static kaderin konusu yani Allah’in kulli iradeyle secmesidir. Insanin meslegini secmesi, yasadigi hayat tarzini secmesi ise dinamik kaderdir. Dolayisiyla buradada insanin akli baglamda anlayamayacagi bir nokta yoktur. Mesele gayet acik ve nettir. Insan irade eder ve Allah halk eder.

Islam’in karekteri insan Fitratidir:
Islam’in tum emir ve yasaklari insan tabiatina ve evrene uyum saglama cercevesindedir. Bunun icin, denge (vasat) Islam’in temel kavramlari arasindadir. Islam bir dusunce sistemi olarak zaten Aliya Izzetbegovic’in dedigi gibi dogal olmayan iki kutuplu dusunce sisteminin ortasinda muvazene unsuru bir durusa sahip bir inanc sistemidir. Bir tarafta Dogu’nun ruhban Hind ve Hristiyan felsefesi diger tarafta Bati’nin materialist ve paganist dusunce sistemi. Iste Islam, bu ikisinin ortasinda maddeyi manaya, profani kutsala, akli ruha baglayan insan dogasinin oteki sesi olan bir inanc sistemidir.

Bunun icindir ki kelime-i tevhid, Allahtan baska ilah yoktur ifadesi ateizm ile paganism arasinda ikisininde insan tabiatina aykiri oldugunu haykiran insan tabiatinin biricik sesisidir. Ateism tanri yok der paganism ise esyayi tanri yapar. Tevhid, tanri yok ama Allah var diyerek hem ateizm gibi gayri mumkin bir iddiaya reddiye ceker hemde esyaya tanrisallik veren ve insani esyanin karsisinda kul eden paganizmin makul disi sesini reddeder. Islam’in tum emir ve yasaklari iki seyi hedefler. 1) Insana haddini yani sinirlarini bildirmek 2) Insana kadrini yani kapasitesini bildirmek.
Islam’in tum yasaklari insanin yabancilasmasina sebebiyet verdigi icindir. Icki tum kotuluklerin annesidir zira insani hem kendine hemde cevresine yabancilastirir. Hirsizlik, yasaktir zira o da insanin tabiatina yabancilasmasidir.Adam oldurmek veya giybet etmek ve hakeza… Insan kendisine yabancilasmadan hic bir suc irtikap edemez. Es cinsellik yasaktir zira bu insan dogasina aykiridir. Islam’in karekteri insan dogasiyla paralellik arzeder. Ne ki fitridir o Islamidir ne ki fitrata terstir o Islamada terstir.

B) ISLAM TARIHINDE YARATICI TEKAMUL DUSUNCESI
Insan fitratinin en temel sualleri “Neciyim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum?” sorgulamalaridir. Bunlara varlik sorusu denir. Bu sorulara aklin, vicdanin,fitratin ve vahyin isiginda cevap aramak Islam epistemoljisinde kadim bir cabadir. Onun icin Farabi, “Medinetul Fazila” isimli eserine teoloji ve kozmoloji ile baslar. Akil insanin icindeki peygamber ve peygamber insanin disindaki akilsa ve akil ile vahiy arasindaki iliski goz ile isik arasindaki iliski gibiyse bu durumda vahyi okurken kozmolojiden, antropolojiden ve genetic disiplinin gozlem ve bulgularindan istifade ederek insanin varolus gercegine bakmak zaruridir.

Kur’an Nisa suresi’nin basinda, insanligin tek bir ozden geldigini vurgular. BununKur’an literaturundeki karsiligi nefs-i vahidedir. Dolayisiyla insanlik Kur’ana gore tek bir biyolojik ailenin uyesidir. Son genetic bulgulara goreyse insanin genetic benzerliginin % 98 ve farkliliginin %2 olmasi bu ayeti destekler mahiyettedir. Ahdi Atik ve Ahdi Cedit yine insanligin ozunun tek olduguna atif yapar. (Tevrat: Tekvin:3-4 , Incil, Matta: 19)
Insan kokenine iliskin aslinda uc temel gorusten bahsedilebilinir. 1) Materyalist teori 2) Yaratici gorus 3) Yaratici tekamul Dusuncesi. Yaratici Tekamul dusuncesi ise bu iki temel gorus arasinda orta bir cizgi mahiyeti tasir. Materyalist evrimcilere gore insanin Tanzanya ve Habesistan bolgesinde maymunun insanlastigini iddia ederler. Yaratici gorus ise Adem ve Havva’nin cennetten kovulduktan sonra Hindistan ve Orta Doguya dustugune inanirlar. Dolayisiyla Orta Dogu insanligin basladigi yerdir. Onun icin Adem ile Havva Muzdelifede bulusmuslar ve Kabeyi insa etmisler ve orasi insanligin baslangic yeri olarak Kabul edilmistir. Dolayisiyla haccetmenin teolojik anlam,i Allah’in sembolik evi olan Kabede insanla bir cesit bulusmasi oldugu gibi, haccetmenin antropoljik anlami insanligin turemis oldugu yere donus yapmasidir. Dolayisiyla koke ve oze donus yapmaktir. Bunun sosyolojik anlami insanligin ortak bi rata olan Adem’in ocaginda ilk hallerine donmesi ve esitlenerek bulusmasidir. Bunun kozmolojik anlami evrenin ozunun orasi oldugunu hatirlamaktir. Onun icin o kozmik gucun etrafinda donus sergilenir.
Insanlik maymundan mi turedi? Bu konuda Bozkurt Guvenc diyor ki aslinda evrimci gorusu savunanlar yanlis anlasilmistir. Evrim maymunla insan arasinda ata-torun iliskisi oldugunu degil yegen iliskisi oldugunu soyler. Dolayisiyla maymun insanin atasi degil her ikiside ortak bir atadan gelme evrim agacinin iki farkli dalidir.
Islam tarihinde “Yaratici Tekamul Dusuncesi”ni savunan bircok Islam alimi olmustur. Bunlardan bazilari, Cabir Bin Hayyan, Nazzam, Cahiz, Ibni Miskeveh,Biruni Ibni Sina, Fahrettin er Razi , Ibni Tufeyl, Ibni Nefis, Ibnu’l Heysem, Ibni Arabi, Mevlana,Nasiruddin Tusi,Kazvini,Molla Sadra,Kinalizade Ali Efendi,Erzurumlu Ibrahim Hakki,Seyyid Ahmed Han,Muhammed Abduh,Muhammed Ikbal, Mutahhari vb. Tabi yine Batili dusunce icinde yine Henry Bergson,Goethe,Lamarck gibi batili dusunur ve yazarlar farkli versiyonlariyla yaratici tekamul teorisini Kabul etmislerdir.
Cabir bin Hayyan: (815)
Cabir bin Hayyan der ki : Allah once anasir-i erbaayi yaratti. Dort temel unsuru yaratmaya muktedir olan Allahtir. Iste buna Ilahi yaratma denir. Ancak Cabir, olusumu uce ayirir. 1) Ilahi yaratma ( Kevn-Halk) 2) Suni olusum (Tevalud) 3) Kendiliginden olusum ( Tevellud)
Cabir’in teorsine gore Allah ‘halk’ (yaratici) ozelligiyle anasir-I erbaayi yaratimis sonra Ilahi mudahaleyle insanlik tevellud etmistir. Zaten insanin ontolojik ozu olan camur bu anlamda anasir-I erbaayi temsil eder.
Cabir bin Hayyan o kadar ileri gider ki ilerde suni olusum yoluyla birgun bitkilerin ve minerallerin ve hatta insanligin labaratuvarlarda uretilebilecegini soyler.
Nazzam : (845)
Nazzam bir nevi kozmoljik evrim diyebilecegimiz bir dusunceyi savunuyordu. Nazzam, bir turden digerine gecisi kesinlikle Kabul etmemekle beraber Kur’andaki bazi ayetlerden yola cikarak varolusu; KUMUN – BURUZ ve TECDID kavramlariyla acikliyordu.
Nazzam’in terminolojisinde KUMUN, ilk varlik cekirdegine kuvvet olarak gizlenen kozmik ozdu. Ilk varlik cekirdegi dolayisiyla KUMUN ve oradanda BURUZ tesekkul etti. Buruz, bariz olma yani ortaya cikma anlamindaydi.
Kozmik oz zamanla ortaya cikti ve boylece madde, yeryuzu,gokyuzu,hayat varlik sahnesinde vucud buldu.
Turler birbirine donusmez ancak yenilenir. Insan irklarinin olusumu iste boyle bir tecdidin sonucudur.

Câhiz (öl. 869): Kelamcı, antropolog ve zoolog… Cahiz, Kitabu’l-Heyavan adlı kitabında biyolojik evrimi açıkca savunmuştur. Ona göre evrenin yaratılışını başlatan Allah, aynı zamanda onu evrimleşme yoluyla teşekkül edici, hem de türleri devamlı evrimleştirici kılmıştır. Bu bakımdan evrimin gerçek sebebi Allah’tır. O, yaratılışı yaratıcı tekamül süreci olarak irade etmiştir. Türler kendi içlerinde taşıdıkları potansiyel kuvvet sebebiyle evrimleşmektedirler. Bu potansiyel kuvvet onlara Allah tarafından konulmuştur. Türlerin içindeki potansiyel kuvvet, fiziksel çevre, iklim şartları, hayat mücadelesi ve doğal seçilimin etkisiyle ortaya çıkmakta, yaratıcı tekamül birbiri ardı sıra türleri ortaya çıkarmaktadır.
Birûni (öl. 1061): Büyük ansiklopedik İslam filozofu… Jeo-kimyasal ve Jeo-biyolojik evrim diyebileceğimiz bir görüşü savunmaktaydı. Biruni’ye göre evrenin tekevvünü Allah’ın öyle irade etmesi sonucunda jeo-kimyasal ve biyolojik bir evrimin sonucudur. Allah’ın ezeli planına göre evren, genel jeo-kimyasal evrimler geçirmektedir. Bu esnada, uygun şartlar oluştuğunda madenler ve canlı türler birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Her bir jeo-kimyasal zaman kendi türlerini ortaya çıkarmaktadır
İbn Miskeveyh (öl. 1030): İslam tarihinde ilk ahlak filozofu…Ona göre varlığın hiyerarşik mertebelenişi, ana hatlarıyla en aşağıdan başlamak üzere inorganik cisimler, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve melekler şeklindedir. Dolayısıyla basitten karmaşığa, inorganik olandan organizmaya, fiziki olandan metafizik olana doğru yükselen hiyerarşik bir yapı söz konusudur. Her mertebe ayrıca kendi içinde çok sayıda katmanlara ayrılmaktadır.

İbni Tufeyl (öl. 1185): ve İbni Nefis’in (öl. 689/1288) aynı adlı romanları Hay bin Yakzan ise insanın menşei hakkında tabiatçı bir teoriyi savunmaktaydı. Her iki romanda da tabiatın çocuğu olarak, annesiz-babasız, toprak ve çamurdan kimyevi/biyolojik tepkimelerle canlı haline gelen Hay bin Yakzan aslında Adem’in yaratılışını anlatmaktadır.

İbni Haldun (öl. 1406): Tarihçi, siyasi filozof ve sosyolog… İbni Haldun Mukaddimesi’nde açıkça “Hurma ve üzüm ağacı sedef ve salyangoza, maymun insana, insan meleğe insilah edebilir” görüşünü savunmaktadır. Burada “insilah” kelimesi daha iyiye geçme, tekamül, transformasyon, dönüşüm, reform, değişim vb. anlamlara geliyor.

Yaratici Tekamul Dusuncesi ve Varlik Nasil Olustu Konusu

Varlik nasil olustu konusuna Yaratilisci ve Evrimci dusunceyi ortak noktada butunlestiren“ Yaratici Tekamul” dusuncesidir. Materyalist Evrimciler yaraticiyi dislarken yaratilisci gorus tabiati gormezlikten gelir. Yaratici Tekamul yaklasimi ise tekamul yasasinin esyanin icine Ilahi bir mudahale ile konmus olabilecegini kabul etmektir.
Birunide gordugumuz gibi her bir jeo ekolojik zaman diliminde tabiatin bunyesinden canli-cansiz yeni turler tesekkul eder. Son jeo-ekolojik zaman bundan 10-12 bin yil once yasanmistir. Ibni Haldun’un ifadesiyle sular kuzeye cekilince Henry Bergson’un benzetmesiyle bir havai fisekten bin turlue yeni rengin cikmasi gibi, Ibni Tufeyle ve Ibni Nefsin “Hay bin Yekzan” isimli romaninda oldugu gibi tabiatin bagrindan bir canlinin cikmasi gibi Ademde topragin bagrindan cikmistir. Topragin rahminde, su ve hava karisimiyla ve gunesin isigiyla camur mayalandi ve Ilahi kudretin eliyle sekillendirilerek Allah’in Hay ismi tecelli etti.
Topragin rahminde kimyevi bir tepkimeye giren canliligi saglayan CO2 (karbondioksit), NH2 (Amonyak) ve Su (H2O) maddeleri cinsiyeti henuz belli olmayan insan embriyosunu (nefsi vahide) meydana getirdi. Daha sonra yumurta ikizi bolunmesiyle topragin bagrindan bir cins insan dogdu. Iste bu cift insane Adem ve Havva denildi.
Dolayisiyla Ilahi irade disardan degil icerden bir kuvvetle inkisaf etti. Ilahi irade yani Allah’in Hayy sifati maddenin potansiyel kuvvetinde tecelli etti ve bu tecelli hayata donustu. Varliga yayilan Allah’in Hayy sifati ile madde hareketlendi.

Bundan sonra ne oluyor ? Bugunku tum veriler ilk insanin ciktigi yerle ilgili uc antropolojik gorus serdederler.

1) Hindistandaki Serendip adasi, burada Ademe ait oldugu iddia edilen ayak izi ziyarete aciktir.
2) Tanzanya ve Habesistan : Materyalist evrimciler bu bolgelerde fosil bulduklarini iddia ederler.
3) Mekke ve Cidde : Taberi gibi kaynaklarda ise Adem’in Hinde, Havva’nin ise Mekke veya Cidde’ye dustugunu soyleyen gorus vardir.

Dolayisiyla bu uc bolgede birbirine yakin bolgelerdir.

Adem’in tek bir kisi mi yoksa binlerce Adem’in mi topraktan cikarildigi meselesi ise Islam tarihinde tartisilmistir. Islam dusunce tarihinde Ibni Babeyh el Kummi, Fahreddin er Razi, Ibni Arabi, Muhammaed Abduh gibi isimler binlerce Adem meselsini tartismislardir. Tek bir havai fisekten binlerce rengin cikmasi gibi yada peynirin icinde yuzlerce kurtcugun olusmasi gibi insanlik varlik sahnesine cikmistir.

Kur’anda Adem’in obur dunyadan geldigine dair herhangi bir pasaj yok. Imam Maturidi, bu bahcenin bu dunyada oldugunu kabul etmekle beraber bunun yerinin tespit edilmesinin guc oldugunu ifade eder. (Te’vilatu Ehlus Sunnah) Tevratta, Tekvin bolumunde 2: 2-14 bolumunde Adem’in kastedilidgi bahcenin obur dunyada degil bu dunyada oldugu ifade edilir.

Ebul Kasim el Belhi, Ebu Muslim el Isfahani gibi mutezile alimleri ve bircok ehli sunnet alimide Adem’in diger dunyadan dustugunu degil bu dunyada yaratildigini kabul eder.

Kur’an Ayetleri Isiginda Yaratici Tekamul Dusuncesi
Kur’an’in bir cok yerinde insanin neden yaratildigi konusunda degisik ifadeler kullanilir.
Turab (Toprak), Salsal (Pismis camur) , Hamei mesnun ( Sekillenmis Camur), Tin (Camur) , Ma (Su), (Alaq) Kan pihtisi, Nutfe (Sperm) gibi kavramlar insanin yaradilisiyle ilgili olarak kullanilir.
Buradan yola cikarak denir ki insan tabiatin bagrindan cikmistir. Dolayisiyla insan anasir- erbaanin (hava,su,toprak ve ates) bir birlesimidir. Kur’anda bunu destekleyen bazi ayetler gosterebilmek mumkundur.

Insanlar cogu kez su ayetin tekamul yasasina ters oldugunu soylerler.
1)Bedîus semâvâti vel ard(ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).(Bakara 2:117)
Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî, O'dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona sadece "Ol'" der. Artık o, oluverir. (Bakara:2:117)
Burada vahyin ifade ettigi ‘kun’ emri sozlu bir ifade degil fiili bir ifadedir. Yani Allah bir seye ol demesi onun olus surecini baslatmasidir. Ki hemen oncesinde zaten “Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî, O'dur” deniyor. Ancak biz baska ayetlerden biliyoruz ki Allah yerleri ve gokleri alti asamada yaratmistir. Demek ki Allah bir seyi yaradilis kanununa gore var ediyor. Demek ki tekamul yasasi esyanin tabiatinda vardir.
2) Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne). ( Bakara : 2:30)
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."(Bakara 2:30)
Bu ayette “innî câilun fîl ardı halîfeh” ‘ Bir halife atayacagim’ deniyor ‘Bir halife yaratacagim’ degil.
Bu ayette genel olarak su soru sorulur : Melekler insanlarin bozgunculuk yapacagini nerden biliyorlardi?
Onun icin burada ‘ce’ale’ fiiliyle ‘halaka’ fiili arasindaki farktan bahsetmemiz gerekiyor.
Mesela su iki ayetle aciklayacak olursak : 1) ‘Ve halaknakum ezvace’ Bi sizi ciftler olarak yarattik. 2) Ve ce’alne leyle libase ‘ Geceyi ortu kildik’
Dolayisiyla bir seyin cevherinin yaratilmasi ile ilgili Kur’an, ‘ha-la-ka’ fiilini kullanirken birseyin arazi ile ilgili ‘ce’ale’ fiilini kullaniyor. Ilk orjinali yaratacaginda halaka sonraki arazin olusumunda ce’ale fiilini kullaniyor. Dolayisiyla burada insan yaratilmis ve yaratilan insandan yola cikarak onun bozgunculuk yapacagini melekler dusunuyor. Ancak kendisine hilafet ve sorumluluk verildiginde insan “Insan” suresinde ifade edildigi gibi anilmaya deger bir varlik degilken, anilmaya deger bir varlik olarak varlik sahnesinde ozne olabiliyor.
3)Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).
Insan uzerinden, daha kendisi anilmaya deger bir sey degilken uzun bir sure gecti ? (76:1)
Insana henuz ruh uflenmemisti veya insan tam olarak tesekkul etmemisti veya insan isim verme kabiliyetine sahip degildi veya insan henuz halife degildi ve dolayisiyla insan henuz anilmaya deger degildi.

4) Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben). (Nisa:4:1)

Ey insanlar! Sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden (haklarınızı) talep ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, üzerinizde daimi bir gözetleyicidir.

Ayete bakildiginda a) Tek bir ozden yaratilma b) Ayni ozden eslerin yaratilmasi c) Sonra (besse minhuma ricalen ve kesiren) bir cok erkek ve kadin turedi. Zira ‘besse’ turemek demektir. Dolayisiyla once ‘nefsi vahide’ yaratiliyor sonra ondan yumurta ikizinin bolunmesi o nefsi vahideden iki farkli kutup ve daha sonra oradan bir cok kadin ve erkek turuyor.

6)Ve lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiîn(hasiîne). (Bakara:2:65)

Yemin olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz. Onlara şöyle dedik: "Aşağılık maymunlar olun." (Bakara:2:65)

Buradaki ‘kiradeten hasiin’ ifadesini Ibni Abbas literal alir ve o insanlar gercekten Allah’in bir cezasina carptirilmislar ve maymus olmuslardir der. Onun talebesi olan Mucahid ise bu ayetin mecazi bir vurgu tasidigini soyler. Mucahid’in gorusu daha makul de olsa sayet tercuman-I Kur’an olan Ibni Abbasin bu konudaki gorusu isabetliyse kisa bir zamanda Allah’in gazabinin neticesi olarak boyle bir sey gerceklesiyorsa uzun yillar boyunca boyle bir degisimin olusmasinin muhtemel olabilecegini soyleyebiliriz diyenler olmustur. Benim sahsi kanaatim Mucahid’in gorusu istikametinde olsada Yaratici Tekamul Dusuncesini savunanlarin missal olarak verdikleri ayetin Ibni Kesirde gectigi uzere Ibni Abbas tarafindan ifade edildigini paylasmak istedim.

7) Vallahu embetekum minel ardi nebate” (Kuskusuz Allah size yeredn bir bitki olarak bitirdi) (Nuh:71:17)
Yine bu ayet ise insanin ilk yaratililsindaki elementer kokenine atiftir.

Son soz: Islam, evrimi degil taassubu ve on yargiyi curutur. Varolus, Ilahi mudahaleden bagimsiz degerlendirilmedigi takdirde esyanin icindeki tekamul yasasi Islam bilgi sisteminin yabanci oldugu bir mevzu degildir. Allah’in mudahil oldugu evrimi tarihte oldugu gibi bugunde savunan musluman din alimleri olmustur ve olacaktir. Evrimin ispati Islam dunyasinin degil Hristiyan bilgi siteminin sorunu olur. Zira bu durumda tanrinin ozu sorgulanir. “Yaratici Tekamul yada Yaratilisci Evrim” diyebilecegimiz bu bakis acisi aslinda Tanriyi yadsiyan materyalizm ifrati ile tabiat yasalarini gormezden gelen Yaratilisci teorinin tefrit bakisi arasinda denge keyfiyeti tasir. Akil ile dini , mabed ile labaratuvari birlestirmesi ve tevhidi bakisin icsellesmesi acisindan muhimdir.
Kaynakca:

1) Yunan Felsefe Tarihi 1: Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar,Akca Ergun, Kabalci Yayinevi)
2) Islam between East and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
3) The Cambridge Dictionary of Philosophy : Robert Audi, Cambridge Press,1999
4) Creative Evolution, Henri Bergson,Barnes Noble, 2005, New York
5) Adalet Devleti , Ihsan Eliacik, Insa Yayinlari,2011,Istanbul

6) Islam between East and West : Alija Izzetbogovic ,American Trust Publications
7) Hayatin Yeniden Insasi icin : Mustafa Islamoglu, Denge Yayinevi,
8) İslam'da Evrimci Yaratılış Teorisi, Mehmet Bayraktar, Kitabiyat Yayinlari
9) Yasayan Kur’an, Ihsan Eliacik, Insa Yayinlari, 2006
10) Kur’anda Sembolik Dil, Omer Faruk Yavuz, Ankara Okulu Yayinlari,2006
11) Mukaddime, Ibni Haldun, Cev: Suleyman Uludag , Dergah Yayinlari,2004
12) İslam'ın Yenilikçileri, İslam Düşünce Tarihinde Yenilik Arayışları , Ihsan Eliacik,Med Cezir Yayinlari,2002
13) Hayat Kitabı Kur’ân, Mustafa Islamoglu, Dusun Yayincilik, 2011See More
 Bilgin Erdoğan
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder