22 Eylül 2012 Cumartesi

İhlâslı Vicdan Mehmet Şirin Seven

Vicdan,  insanın fıtratına dercedilmiş olan, doğuştan gelen hakikatlerin bir miyarıdır. Vicdan  bir nevi insanın iç aleminin mizanlarını kalbe gönderen bir iç kanaldır. Bu iki kanaldan gelen veriler ve malumatlar kalp denilen latifede depolanır ve kalp bu verilere göre gelişir ve şekillenir.
Vicdan hak ve hakikatlerin hissedilmesini sağlayan ve insana ihtar eden bir mekanizmadır. Vicdan, manevi alemlerin esası ve haritası konumundadır. Hakikatlerin uçlarının temerküz ettiği cami bir aynadır. Hem ahlaki değerlerin hem de doğruluğun ana üssü gibidir. İnsan yanılsa bile vicdan yanılmaz.
Her insanın vicdanında bir inanma ihtiyacının olması, insanı tevhide sevk eden en önemli iç dinamiklerden birisidir. Yani insanın bir şeye inanma ihtiyacı vicdandan gelen bir duygudur ki, çok insanlar bu duygunun rehberliğinde hakkı bulmuştur.
Afaki alemler nasıl tevhide birer levha, birer işaret ise, insanın enfüsi alemi, yani vicdan, kalp, ruh, fıtrat gibi ahvaller de aynı şekilde tevhide enfüsi birer levha birer işarettirler. Afakta yazılmış bütün hakikatler insanın enfüs aleminde, yani fıtrat ve vicdanında daha okunaklı ve daha beliğ bir şekilde yazılmıştır. İnsan bu yazıları iman penceresi ile okusa tevhide dair sayısız işaretleri bulur.

Evet, fıtrat kanunları yalan söylemez. Eşyanın tab'ında bulunan vasıf ve hususiyetler, insanı aldatmaz. Meselâ, dünya "Dönüyorum." diyorsa, dönüyordur. Tohum, "Beni toprağa atın; şartlar yerine gelince filiz çıkarıp, ağaç olacak ve meyve vereceğim." diyorsa, dediğini yapar. Su, "Soğuk bana vurursa donar, buz olurum." derse, dediği gibi olur. Ateş, "Yakarım"; yerçekimi, "Boşlukta kalma, çeker ve yere çarparım."; bülbül, "Şakırım"; yılan "Sokarım ha!" diyorsa, dediklerini yaparlar. Evet, hiçbir fıtrat, hilâf-ı vâki beyanda bulunmaz.

Teklif altına giren bir ruh ve vicdanları olmadığı hâlde cansız maddeler, nebat ve hayvanat fıtratlarıyla yalan söylemezken, vicdan, dolayısıyla da idrak ve şuur sahibi insan fıtratı yalan söyleyebilir mi? Şuur, bir tanzim edici olarak devredeyse, o zaman vicdan da, fıtratına uygun şekilde fonksiyonunu eda eder. Zihne, şuura, duygulara, latîfelere yön ve mânâ kazandıran meknî bir hazine, bir potansiyel olan vicdanın mühim bir unsuru kalb ve kendinden güç aldığı kumandanı da ruhtur. Evet bir kimse, eğer fıtratı bozulmamışsa ve şuur da vazifesini eda ediyorsa, bu takdirde o insan, kitapları ve kâinat sayfalarına yazılmış delilleri okumasa bile -pek çok düşünürün söylediği gibi- yine yalan bilmeyen sızlanışlarıyla vicdan, Rabbini bulacak ve bilecektir. Şu kadar ki, ruhu hesaba katmadan vicdanı meçhul bir mekanizma içinde kabul etmek, vicdansızlık ve ruhsuzluk olur.
İhlâslı Vicdan Mehmet Şirin Seven Kalp ve vicdan, sadece iki kelime fakat derin hakikatler saklayan ince sırların keşfine birer anahtar olan , insanın bilmesi gereken esrarlı iki muamma. Devamlı bir ve beraber olması gereken iki latife, iki cihazat. İnsanın maddi ve manevi hayatına hayat kaynağı olan en önemli duyguların kaynağı, paha biçilmez Allahın iki hediyesi. İnsanı insaniyet mertebesine çıkaran, insanı hakiki insan yapan, Allah� tanımanın ve bilmenin varlığını tasdik edip anlamanın yeri ve mahalli olmak gibi büyük vazifelere hâiz olabilecek kapasitede yaratılan, kalp ve vicdan sarayları. İnsanlık hayatı bunlar ile kaimdir. Nasıl ki maddi hayatımıza hayat olan kanı bütün vücudumuza dağıtan kalp, hayatiyetimizi sağlıyorsa, manevi hayatımızı da ayakta tutan, yine kalp ve vicdanımızdır. Nasıl ki ; kalpten maksat, yalnız bedenin her tarafına kan dağıtan bir et parçası olmaması, aynı zaman da asıl kalp vicdandaki birçok his ve duygularımızın aks edip yansıyarak görüldüğü ve akıldan çıkan fikirlerin kabul yada red edildiği bir latifemizdir . Hem kalp nasıl bedenimizi ayakta tutuyorsa, asıl kalpteki iman sayesinde de manevi hayatımız aydınlanıp ışık verir, bedenimizi nurlandırır, Allahı tanıyıp muhabbet edebilecek bir kabiliyete gelir. Fakat iman nurunun sönmesiyle karanlığa bürünür, elmastan kömüre dönüşür nursuz maddi bir kalpten ibaret kalır. İnsan vicdanı fıtraten yaratıcısını arıyor, tanımak istiyor. Hak ve hakikati arayan insan vicdanı bir arayış içerisindedir. Evet kalp bir latife-i Rabbaniyedir ki mazkarı hissiyatı vicdan, makesi-i efkarı dimağdır. Kalp, iman yahut küfür ile mahiyeti değişen enteresan bir cihazat-ı insaniyedir. Cenab-ı hakkın , kulun cüz-i ihtiyariyesinin sarfından sonra kalbine ilka ettiği bir nur olan imanla ancak Allahın isim ve sıfatlarını anlayıp hayatını nurlu ve saadetli yapabilir. Küfür ise bu hakikatleri zıddına çeviren, kainatı ıssız, zulmetli, kötülüklerin yeri gösterir, insanı insaniyet mertebesinden düşürtür. İnsanın vicdanı sağduyusu hakikate fıtraten taraftardır ve kalbide nokta-i istinad ve istimdat noktalarıyla bağlı olarak devamlı şekilde vicdanından gelen sese kulak verdiğinde kalbin ihtiyacı olan yaratıcısını tanımakla ve ona bağlanmakla ancak tatmin olur. Çünkü, insan aciz ve fakir olduğundan karşısındaki birçok düşmana karşı bir dayanak noktası arar, bulduğu zamanda elinden bırakmak istemez ona kuvvetlice yapışır. Aynı şekilde insanın sınırsız ihtiyaçlarını karşılayabilmesi içinde bir yardım bulma ve alma noktası arar bu maddi ve manevi ihtiyaçları da karşılandığında minnettar olur. İşte her vicdanda var olan bu iki duygu penceresiyle bakıldığında vücudu sani, yani yaratıcının vücudu anlaşılıp, görülür. Akıl gözü görmese de fıtri fıtrat gözlüğü onu vicdana gösterir.Fıtrat yalan söylemez, vicdan nezzardır, kalp penceredir. Yine başka bir yerde fıtrat ve vicdan akla bir penceredir, tevhid şualarını neşreder. Bir şeyin iyi mi, kötü mü olduğu; hayırlı mı, şeyli mi olduğunu ve bunun gibi hükümlerin doğruluğunu, vicdanteraziyle tarttığımızda bize doğru olanı söyleyecektir. Peygamberimize (s.a.s) bir meseleden dolayı: -Ya Resulallah, yaptığım bu iş (fiil) doğru mu?Yaptığım zaman günah olur mu? Diye soran sahabeye şu manidar cevabı vermiştir. Onu vicdanına sor. Çünkü vicdan her zaman doğru olanı telkin eder, devamlı suretle hak ve hakikate taraftardır. Akıl tatil-i eşgal etse de nazarını ihmal etse de,vicdan sanii unutmaz. Kendi nefsini inkar etse de onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir. Kalbin hissettiği manaların harekete gelmesiyle çeşit çeşit meyiller ortaya çıkar. Bundan dolayı insanın fikirleri kalbin hislerinin temayülatından çıkar, otemayülat da ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından oluşur. Ruh ise iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlup etmez. Vicdanın hakkı gösterip de insanın onu dinlememesi, nefsine pay çıkarması sonucu olarak his ve hevesinin ağır basmasıyla vicdanın sesine kulak vermemesi vicdana en büyük zulümdür. Vicdan terazisinin iki kefesi var his ve akıl, eğer bunlar dengede kalırsa insan hakikati bulur, vicdanen rahat eder. Çünkü, aklın nuru olan ilmin akıldan çıktığını, kalbin ziyası olan nurun da vicdandan ışık aldığını ve ancak bunların beraber olmasıyla insanın denge halinde olacağını görebiliyoruz. Her şeyde bir ihlas olduğu gibi vicdanda da bir ihlas vardır. Yaratıcısını arayan ve rızasını gözeten vicdan ihlaslıdır. İhlaslı olan kişide vicdani murakebesini yapmış, akıl- kalp dengesini sağlamış vicdan sahibi insandır. Vicdansız insan Allahı unutmuş, insan bozması bir hayvandır. Hem, insanın kalbi ve vicdanı beraber olmalı. Çünkü, kalpsiz vicdan olmayacağı gibi vicdansız kalp de (kalp ) olmaz. Bunun gibi kalpsiz akıl da olmaz. Çünkü,nuru akıl kalpten gelir. Kalpsiz akıl (akıl) olmaz. İnsaniyet aleminin de bir nevi vicdanı kamuoyudur, efkar-ı ammedir. Dünyada bütün insanlar için evrensel hukuk beyannameleri, ahlaki normlar bulunması insanların bu insani erdemleri cihanşümul vicdanla kabul edip, her türlü haksızlık, zorbalık, zulüm ve cinayet, insan temel hak ve hürriyetlerinin ihlali gibi yanlışlıklara vicdanından gelen erdemle hakkaniyetle hüküm vermesi, işte bunun bir aksi sadasıdır Kalp ve vicdan manevi mevcudiyetin temeli olması bakımından teşbihte hata olmasın- bir nevi ağacın kökleri gibi ağacı ayakta tutup ona hayat vermesi misali kalp ve vicdanda insanın maneviyatını ayakta tutan, mukaddesata bağlılığını sağlayan çok derin ve geniş mahiyetleri olan en değerli varlığımızdır. Sevginin , muhabbetin ve ilahi aşkın menbaı ve yeri olan vicdan ve kalp , mümin insan için onun muhabbetiyle kendinden geçmekle, kalbin göz bebeğinde aksi nurunu yerleştirmekle, insanı âlâ-i illiyine çıkaran bir kudsi hadisin meali şerifi olan ben göklere ve yere sığmam, fakat mümin kulumun kalbine sığarım hakikati gereği kalbin ve vicdanın mana ve ehemmiyetini anlayarak asıl muhabbeti ve sevgiyi Allah vermemiz gerektiğini yine Allah kalbin bâtınını, iman ve marifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sâir şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkar hırs, kalbi deler. Sanemleri (Allah namına olmayan sırf nefsani ve şehevani sevgi ve aşkların muhatabı mahbuplar) içine idhal eder. Allah darılır, mahsudunun aksiyle mücazat eder. Bilirim arkadaş seni cemalperetsin , lakin tasalanma Kalbini Allah� aç göreceksin ki, bir muamma. Sev seveceksen bütün güzellikleri, ammâ Sevdiğin zaman, Allah namına sev daimâ. 1. İşaratül-icaz, s.78 2. Muhakemat, s.107 3. Mesnevi-i nuriye, s.208 4. Mesnevi-i nuriye, s.215 5. Hakikat çekirdekleri 6. Sözler, s.119 7. Hutbe-i şamiye, s.146

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder