22 Eylül 2012 Cumartesi

Kuranda fıtrat kavramı - Yaşar Kurt

http://www.dinbilimleri.com/DergiPdfDetay.aspx?ID=389  dosyasının html sürümüdür.
G o o g l e taradığı belgelerin otomatik olarak html sürümlerini oluşturur.
Page 1
KUR’ÂN’DA FITRAT KAVRAMI
Yaşar KURT*
ÖZET
Bu makale, Kur’ân’da göklerin, yerin (kâinatın) ve insanın yaratılı-
şının ilk safhasını ifade eden f-t-r ve türevlerinin, özellikle de fıtrat
kavramının yorumlarını içermektedir. Söz konusu kavramlar lügat-
ler, Kur’ân kelimeleri üzerine yapılan çalışmalar ve tefsirlerden isti-
fade edilerek açıklanmıştır. Bunun yanında fıtrat kavramının bedi’,
halk ve ce’ale gibi yaratılışın ilk safhalarının anlatıldığı diğer kelime-
lerle ilişkisine ayrıca yakın ilgisi olması nedeniyle fıtrat–hanif kav-
ramları arasındaki münasebete yer verilmiştir. Konunun hadis bo-
yutu ise; başta fıtrat hadisi olmak üzere içinde fıtrat kavramının
geçtiği diğer hadislerle izah edilmeye çalışılmıştır. Son olarak
Kur’ân’da f-t-r kökünden türeyen diğer ayetlerin yorumları ve fıtrat
ayetine yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: fıtrat, yoktan yaratma, gökler ve yer (kâinat),
insan, kabiliyet
THE CONCEPT OF “FITRAH” IN KORAN
ABSTRACT
This article contains the vocable root of “f-t-r” which means first
stage of genesis of the skies and the earth and the the human be-
ing, and its derivatives; especially the commentaries of the concept
of “fitrah”. The mentioned concepts are explained with support of
dictionaries and the Works on The Koranic words, and the com-
mentaries of Koran (Tafsir Books). Furthermore, the relation be-
tween the concept of fitrah, and the words of “bad‘”, “halq” and
“ca‘l”, which express the first stage of genesis is discussed. On the
other hand the relationship between concepts of “fitrah” and “hanif”
is accommodated in this work. As for traditional (hadith) dimension
of subject, its clarification is tried by the “hadith of fitrah” primarily,
and immediately after the other hadithes, in which the word of
“fitrah” comes. Finally the commentaries of other Koranic Verses,
which is derived from the root of “f-t-r” and the estimations about
the Verse of fitrah are accommodated in this paper.
Key Words: fitrah, creation from nothing , skies, earth (universe),
human being, capability.
*
Yard. Doç. Dr. Gazi Üniv. Çorum İlahiyat Fakültesi Tefsir Öğretim Üyesi,
ykurt@gazi.edu.tr
Page 2
Yaşar KURT
72
Giriş
Yaratılış konusu insanoğlunun en eski ve en önemli meselele-
rinden biridir. Kendisinin yaşadığı ortamdan ayrı ve farklı özelliklere
sahip olduğunun farkına varan her insanın, aslını düşünmeye ve bu
konuda fikirler üretmeye yönelmesi tabiidir. İnsan burada da kalma-
yarak etrafını saran fiziki çevrenin sırlarını keşfetmeye kalkışır. Dün-
yanın, göklerin, yerin, ay, güneş ve yıldızların aslını sorgulamaya
başlar.
Yaratılışa cevap bulmak için ilk çağlardan itibaren çeşitli felsefe
ve düşünce akımları ortaya çıkmıştır. Yoktan yaratmayı kabul etme-
yen ilk çağ filozoflarının bir kısmı, yaratılışın kaynağının “Anasır-ı
Erbaa/ateş, hava, su, toprak” olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu ko-
nuda tesadüften mutlak sona, maddeci felsefi akımdan ruhçu mane-
viyatçı akıma varıncaya kadar pek çok nazariye ortaya atılmıştır.
Kur’ân’ı Kerim, ilâhlık vasfının en önemli özelliğinin yaratma ol-
duğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle putlara tapanlara şöyle bir
temsil getirmektedir: “O Allah’tan başka yalvardıklarınız (var ya), on-
ların hepsi bir araya toplansalar, bir sinek bile yaratamazlar. Sinek
onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar”.1 Bu kadar aciz
varlıklara nasıl kulluk ediyorsunuz. Oysa “Yaratan, hiç yaratmayan
gibi olur mu?”2 diyerek ilâhlık vasfının en önemli özelliğinin yaratma
olduğuna vurgu yapmaktadır. Kur’ân, “Ona benzer hiçbir şey yok-
tur,”3 “Yaratmaya başlayan odur… Göklerde ve yerde en yüce durum
O’nundur”4 “Hiçbir şey onun dengi olmamıştır”5 “Hiç onun adıyla
anılan, ona benzer bir varlık biliyor musun?”6 ifadeleri ile ilahlık vas-
fına sahip olabilecek varlığın, yaratıcı olma özelliğinin yanında eşi,
dengi, benzeri ve onun adıyla anılan başka bir varlığın olmamasını
vurgulamakta ve en yüksek mevkide onun olması gerektiğine işaret
etmektedir. Ancak bu özelliklere sahip varlık yaratıcı olabilir. Böylece
Kur’ân, ilah olma vasfının en önemli özelliğinin yaratma olduğunu
vurgulayarak şirk içinde olan Mekkeli müşrikleri ikaz etmiş ve esas
olarak kabul ettiği tevhit inancını yerleştirmeyi hedeflemiştir.
Kur’ân, Mekkeli müşriklerin ilah anlayışını tartışmaya açmakta-
dır. Zira dönemin cahiliye Arapları ancak sıkıştırıldıklarında Allah’ın
varlığını kabul etmekteydiler. “Andolsun onlara: ‘Gökleri ve yeri kim
yarattı?’ diye sorsan mutlaka: ‘Allah’ derler.”7 Bunun yanında dünya
1
Hac, 22/73.
2
Nahl, 16/17.
3
Şûrâ, 42/11.
4
Rûm, 30/27.
5
İhlas, 112/4.
6
Meryem, 19/65.
7
Lokman, 31/25.
Page 3
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
73
ve içinde bulunanların, yedi göğün ve büyük arşın Rabbinin Allah
olduğunu; her şeyin mülkü ve yönetimi elinde olan, koruyup kolla-
yan fakat kendisi korunup kollanmayanın Allah olduğunu ifade eden
ayetler de söz konusudur.8 Bu ayetler gösteriyor ki hayatlarının ha-
kikaten tehlikede olduğunu sezdiği zaman müşrik Araplar, geçici bir
tevhide başvuruyorlardı.9 Ancak bir sıkıştırma halinde, akıl ve fıtrat-
ları gereği ikrara mecbur kaldıklarında veya sadece denizde boğulma
gibi10 bir ölüm kalım durumunda Allah’ı hatırlıyorlardı. Bunların dı-
şında fiilen Allahsız yaşıyorlardı. Onlara göre Allah çok uzakta bir
yaratıcı idi. Onu unutmuşlardı. Tapınmalarını Kur’ân’ın; asnam,
evsan, evliya, erbab, tağut, endad, ensab, şufe’a diye vasıflandırdık-
ları şeriklerine yöneltiyorlardı.11 Mekke toplumunun bu özellikleri
nedeniyle nazil olan ilk ayetlerde “Yaratıcı Varlık ve bunun kabulü-
nün beraberinde getirdiği değerlerin ihyası için pek sık olarak evren-
deki tecellîlere, hikmete, ince nizama, bilgi ve sistem yüklü kevnî a-
kışlara dikkat çekilmektedir.”12
Kur’ân’ı Kerîm sadece dış âleme değil, insanın kendi yaratılışına
da özellikle ve önemle vurguda bulunur. Dolayısıyla Kur’ân, hem a-
fakî (kendi dışındaki) hem enfüsi (kendi içindeki) âleme yaptığı gön-
dermelerle insanın kendisinde ve kâinatta meydana gelen değişim ve
gelişmelere dikkatini çekerek Rabbi karşısındaki tavrını, tutumunu
ve yerini belirlemesini hedefler. Kâinatta ve kendinde var olan hari-
kulade özelliklerin farkına varabilen insan, bu vesile ile Allah’ın yü-
celiğini ve kendi aczini görebilme imkânı bulabilir.
Kur’ân’ı Kerim’in kelimelerinin kazandığı anlamları itibariyle ya-
pılan başlıca değerlendirmeler, onun ilk müfessiri olan Hz. Peygam-
bere dayanır.13 Kur’ân’ın bazı kelimelerini anlayamayan kimselere
yapılan açıklamalar sadedindeki bu husus sahabe14 ve tabiin döne-
minde15 de devam etmiştir. Ancak Kur’ân üzerine yapılan ilk tefsirle-
rin önemli örneklerini, dil yönünden yapılan çalışmalar oluşturmak-
tadır.16 Ayrıca İslam’ın ilk asırlarından17 itibaren Kur’ân kelimeleri
8
Mü’minûn, 23/84–89; Bu konuya yer verilen başka ayetler için bakınız: Ankebut,
29/61,63; Zümer, 39/38.
9
Toshihiko Izutsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan, çev.: Süleyman Ateş, Kevser Yayınları,
Ankara ts., s. 97.
10
Ankebut, 29/65; İsra, 17/67.
11
Suat Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyyet, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1987, s. 4.
12
Sadık Kılıç, Fıtratın Dirilişi, Nehir Yayınları, İstanbul 1991, s. 25.
13
Hz. Peygamberden tefsir örnekleri için bakınız: İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,
DİB Yayınları, I-II, Ankara 1988, I, 47.
14
Sahabe tefsirinden örnekleri için bakınız: Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 75.
15
Tabiiler dönemindeki örnekler için bakınız: Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 115.
16
Bazı âlimlere göre ilk dönem kaleme alınan tefsirler, “İ’rabu’l-Kur’ân”, “Garibu’l-
Kur’ân” ve “Meâni’l-Kur’ân” diye isimlendirilen Kur’ân’ı lügat yönünden ele alan
tefsirler olduğu kabul edilmektedir (Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 175, 272).
Page 4
Yaşar KURT
74
üzerine kaleme alınan “el-Vücûh (veya el-Eşbâh) ve’n-Nezâir”18 türü
çalışmalar, tarihi seyri itibariyle Kur’ân üzerine yapılan dil yönü ağır-
lıklı tefsirler de hep aynı amaca hizmet etmektedir. Konu ile ilgili son
asırlarda batılıların başlattığı çalışmalar, ülkemizde özellikle Japon-
yalı müsteşrik Toshihiko Izutsu’nun bu sahadaki eserleri ile rağbet
görmüş ve bu sahada birçok makale kaleme alınmıştır.
Bu çalışma semantik yani kelimelerin tarihi seyir itibariyle ka-
zandığı manalar bakımından yapılan bir incelemedir. Kur’ân’da yok-
tan yaratma veya yaratılışın ilk safhasını ifade eden en önemli iki
kavram söz konusudur. Bunlardan birincisi b-d-a, diğeri ise f-t-r
kavramıdır. Kur’ân’da iki yerde göklerin ve yerin yoktan yaratılması
manasında19 geçen b-d-a kavramını başka müstakil bir çalışmaya
bırakarak burada f-t-r kavramının semantik çözümlemesini yapaca-
ğız.
A- Lügatlerde Fıtrat Kavramı
‘Fıtrat’ kelimesi f-t-r kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen ke-
limelerden fatr: uzunlamasına yarmak, ikiye ayırmak; iftar: oruçlu
oruç açmak; infitâr: yarılmak, çatlamak, açılmak; futûr: yarılmak,
çatlamak; fatar: mayalanmamış ekmek veya parmak uçları ile deveyi
sağmak gibi anlamlara gelmektedir.20
‘Fıtrat’ kelimesi, sonuna ‘te’ harfinin ilavesiyle yapılan bir mas-
tar ismidir. İlk dönem Arap dilbilimci müelliflerden Halil b. Ahmed’e
(ö. 175/791) göre ‘fıtrat’; Allah’ın ezeli bilgisi ile insanları yarattığı din
üzere yaratılmış olmak manasına gelir. Bu nedenle Peygamber (sav)
hadislerinde: “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir” ifadele-
17
Kaynaklar bu alanda ilk eserin Mukatil b. Süleyman’a (ö. 150/767) ait olduğu
konusunda ittifak halindedir. Bu bilgiye yer veren İsmail Cerrahoğlu hoca kitabını
kaleme aldığında; İslam’ın ilk yıllarında bu sahada eserler yazılmış olduğunu an-
cak bugün bu sahadaki eserlerin hemen hemen tamamının daha sonraki asırlara
ait olduğunu ifade ederek bu sahadaki eserleri Yahya b. Sallam’dan (ö. 280/893)
itibaren sıralamaktadır (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, TDV Yayınları, Ankara
1983, s. 186). Tabiatıyla bu bir eksiklik değildir. Yapılan araştırmalar sürekli yeni-
likleri ortaya çıkarmaktadır. Mukatil b. Süleyman’a ait bu sahadaki eserin de bas-
kısı daha sonra yapılıp bu çalışmada da kullanılmıştır.
18
Aynı kelimenin değişik ayetlerde farklı manalar ifade etmesine “vücûh”, bir çok
kelimenin aynı manaya gelmesine de “nezâir” denir (Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.
184).
19
En’âm, 6/101; Bakara, 2/117.
20
Halil b. Ahmed, Kitâbü’l-ayn, thk.: Mehdî el-:Mahzûmî-İbrahim el-Ferâhidî,
Müessesetü’l- Âlemi li’l-Matbuât, I-VIII, Beyrut 1998, VII, 417–418; İbn Fâris, Ebu’l
Hüseyin, Mu’cemu mekâyisi’l-lüğah, Dâru’l-Cîl, I-VI, Beyrut 1991, IV, 510; el-
Cevherî, İsmail b. Hammad, es-Sıhâh tâcü’l-lüğah ve sıhahu’l-arabiyye, thk.:
Ahmed Abdülğafur Attar, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, I-V, Beyrut 1999, II, 781–782; el-
Mütarrizî, Ebu’l-Feth Nasr b. Abdüsseyyid, el-Müğrib fî tertîbi’l-mu’rib, thk:
Mahmud Fahurî, Mektebetü Usâme b. Zeyd, Halep 1979, s. 362; el-Firuzâbâdî, el-
Kâmûsü’l-muhît, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1993, s. 587.
Page 5
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
75
rine yer vermektedir.21 İbn Fâris (ö. 395/1005) ve çağdaşı el-Cevherî
(ö. 396/1006), ‘Fıtrat’ kelimesini ‘Hilkat’ (yaratılış) şeklinde ifade et-
miştir.22 Râgıp el-İsfehânî (ö. 502/1108), Allah’ın mahlûkatı yarat-
ması olarak yorumlamaktadır. Ancak bu, herhangi bir fiili yapabilme
kudretine sahip olmak üzere bir şeyi yoktan var etmek (icat) ve eşi,
benzeri olmayan bir şeyi yaratmak (ibda’) anlamında bir yaratmadır.
“Allah’ın yaratması ki, insanları ona göre yaratmıştır”23 ayetinde de
bu anlamda, yani yoktan var etme ve Allah’ı tanımayı (marifetüllah)
insanların gönüllerine yerleştirme anlamında geçmektedir. Allah’ın
insanların içlerine yerleştirmiş olduğu imanı tanıma (marifetü’l-iman)
kuvveti de, Allah’ın yaratmasıdır (fıtratullah). “Andolsun onlara,
‘Kendilerini kim yarattı? diye sorsan, elbette: ‘Allah’ derler”24 ayeti bu
hususa işaret etmektedir. Ayrıca; “Gökleri ve yeri yoktan var eden
Allah’a hamd olsun”,25 “Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları
yaratmıştır”26 ve “bizi yaratana”27
ayetleri de aynı anlama işaret et-
mektedir.28
el-Mütarrizî’ye (ö. 610/1213) göre, hilkat halk kökünden geldiği
gibi, fıtrat de fatr kökünden hal ismidir. Sonra hak dini kabul etme
istidadını ifade etmek için, “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya
getirir” meşhur hadisinde geldiği üzere özel isim yapılmıştır. Daha
sonra sadece İslam dini için kullanılan özel isim olmuştur. Çünkü o,
‘tırnakların kesilmesi… fıtrattandır’ hadisinde geçtiği üzere bu fiili
işleyenin durumlarından bir durumu ortaya koymaktadır.29
Fıtrat kelimesini İbn Manzur (ö. 711/1311), Allah'ın mahlûkatı-
nı kendisini bilip tanıyacak ve idrâk edecek bir hal, bir kabiliyet üze-
re yaratması;30 el-Firuzâbâdî (ö. 817/1414) ise, çocuğun ana rah-
minde yaratıldığı yaratılış ve din olarak açıklamaktadır.31
Aynı kökten gelen ‘Fatr’ kelimesi ilk defa yaratmaya başlama
demektir. Bu mastarın fail (özne) ismi olan ‘Fâtır’, Allah’ın güzel isim-
lerinden birisidir. Bunun anlamı, yerleri ve gökleri yaratan demek-
21
Halil b. Ahmed, a.g.e., VII, 418.
22
İbn Faris, a.g.e., IV, 510; el-Cevherî, a.g.e., II, 781.
23
Rûm, 30/30.
24
Lokman, 31/25.
25
Fâtır, 35/1.
26
Enbiyâ, 21/56.
27
Tâhâ, 20/72 (Yoktan var eden ve eşsiz ve benzersiz bir şekilde yaratan).
28
Ragıp el-İsfehânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986,
s. 575.
29
el-Mütarrizî, a.g.e., s. 362.
30
İbn Manzûr, Ebu’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-arab, Dâru Sâdır, I-XV,
Beyrut 1990, V, 55.
31
el-Firuzâbâdî, a.g.e., s. 587.
Page 6
Yaşar KURT
76
tir.32
Bu nedenle Kur’ân’da ‘fatr’ fiili her zaman Allah (cc) hakkında
kullanılmaktadır.
Fıtrat, dilbilimciler tarafından genelde hilkat (yaratılış) olarak
değerlendirilmektedir. Ancak bu, bir şeyi yoktan var etme, eşi-
benzeri olmayan bir yaratma olarak ifade edilmektedir. Böylece insa-
nı yoktan var eden Allah, onun içine kendini ve imanı tanıma mele-
kesi yerleştirmiştir. Bu özellik dünyada yapıp edilen kötü eylemlerle
perdelense de cahiliye dönemi Araplarında olduğu gibi bir sıkıntı,
bela ve musibet anlarında kendini göstermekte, böyle durumlarda
insanlar yalnız Allah’a yönelmektedirler.
Tarih boyunca insanı tanıma ve onun özelliklerini ortaya koyma
doğrultusunda pekçok gayret ortaya konulmuştur. Bu doğrultuda
İslam âlimleri de insanı ve onun hususiyetlerini izah ederken özellik-
le Kur’ân’da yer alan fıtrat kavramından istifade etmişler ve bu kav-
ram etrafında değişik yorumlar serdetmişlerdir.
B. Fıtratın Tanımıyla İlgili Görüşler
İslam bilginleri kitap ve sünnette zikredilen fıtrat kavramının
tarifi hakkında farklı görüşler ileri sürmektedir. Bunun en önemli
sebebi, “Her çocuk fıtrat üzerine doğar” hadisinin devamında dinle-
yenlerin Hz. Peygambere: Küçükken ölenler hakkında ne dersiniz
(cennetlik mi cehennemlik mi?) diye sormaları oluşturmaktadır.33
Bunun sonucunda çocuğun mümin/kâfir, saîd/şakî olup olmaması
ile ilgili kelam tartışmaları da söz konusudur. Biz bu tartışmalara
girmekten ziyade fıtrat kavramı etrafında oluşan anlamlara değinece-
ğiz.
İbn Abbas’tan (ö. 68/687–688) tefsir rivayet edenlerin en önem-
lisi ve tabiinin meşhurlarından olan Mücâhid’e (ö. 104/722) göre fıt-
rat, İslam dinidir.34 es-Sanânî (ö. 211/826), et-Taberî (ö. 310/923) ve
es-Süyûtî (ö. 911/1505) de fıtratı İslam olarak tefsir etmektedirler.35
ez-Zürkânî (1122/1710) fıtrat hadisi ve özellikle fıtrat ayetini delil
getirerek; ‘sen yüzünü, hanif (Allah’ı birleyici) olarak, Allah’ın fıtra-
tı(na uygun olan) dine çevir’ sözleri ile Allah; fıtratullah kavramı ile,
fıtratı kendisine izafe ederek onu yüceltmektedir. Peygamberinden de
32
Halil b. Ahmed, a.g.e., VII, 418.
33
Bu hadis ileride ayrıca incelenecektir.
34
Mücâhid b. Cebr el-Mahzûmî, Tefsîru Mücâhid, thk.: Abdurrahman es-Sûretî, el-
Menşûrâtü’l-İlmiyye, I-II, Beyrut ts., II, 500.
35
es-Sanânî, Abdürrezzak b. Hemmam, Tefsîru’s-Sanânî, thk.: Mustafa Müslim
Muhammed, Mektebetü’r-Rüşd, I-II, Riyad 1410, II, 103; et-Taberî, Câmiu’l-beyân
an te’vîli âyi’l-Kur’ân, Dâru’l-Fikr, I-XXX, Beyrut 1405, XXI, 40, 41; es-Suyûtî,
Celaleddin, ed-Dürru’l-mensûr fi’t-tefsîr bi’l-me’sûr, Dâru’l-Fikr, I-VIII, Beyrut 1993,
VI, 493.
Page 7
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
77
bunun gereğini, fıtratullaha uygun hareket etmesini istemektedir. Bu
hususlar bizi fıtratın İslam olduğu sonucuna götürmektedir.36
Ebu Hanife (ö. 150/767) ahitleşme ayetini37 delil getirerek; “Kim
bu ahitten sonra kâfir olduysa muhakkak ki (o fıtrî ve vehbî imanını
kendi fiili ile) değiştirmiş, kim de iman ve tasdik ettiyse hakikaten
onun üzerinde sebat ve devam etmiştir. Allah yarattıklarından hiç
birini ne küfür üzerinde ne de iman etmeleri yönünde zorlamaz. On-
ları ne mümin ne de kâfir olarak yaratmamıştır.”38 sözleri ile insanla-
rın yaratılışta iman- küfür gibi sonradan kazanılan bir özellikte değil,
bu iki durumu da kabul edebilecek, özellikle de ahitleşme ayetinde
vurgulandığı üzere selim fıtrata uygun düşen Rabbini tanıma özelliği
ile yaratıldığını ifade etmektedir.
el-Ferrâ (ö. 207/822) ve en-Nehhâs’a (ö. 338/950) göre fıtrat,
Allah’ın kullarını kendisinin Rab ve müdebbir olduğunu bilmeleri
esası üzerine yaratmasıdır.39
İbn Kuteybe (ö. 276/889), Allah’ın İn-
sanları bulundukları hal üzere yaratmasıdır,40 şeklinde tarif etmek-
tedir. ez-Zeccâc (ö. 311/923) ise fıtratı, hadiste geçtiği üzere beşerin
üzerinde yaratılmış olduğu hilkat olduğunu ifade eder. Allah’ın, Â-
dem’in sulbünden zürriyetini zerre gibi çıkardığında, kendilerinin
yaratanı olduklarına kendileri şahitlik ettiler. İşte fıtratullah ile Al-
lah’ın, insanları üzerinde yarattığı din kastedilmektedir.41
Vâhidî’ye (ö. 468/1075) göre fıtrat, Allah’ın müminleri üzerinde
yaratmış olduğu İslam ve tevhittir. Çünkü (ona göre) müşrikler İslam
üzere yaratılmamışlardır.42 el-Kurtubî (ö. 671/1273) “genel olarak
insanların yaratılışta mümin/kafir diye aralarında bir fark olmadığı
hususunda tevil ehlinin ittifakı vardır” diyerek bu görüşe itiraz et-
mektedir.43
36
ez-Zürkânî, Şerhu’z-Zürkânî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, I-IV, Beyrut 1411, II, 119.
37
A’raf, 7/172.
38
İmam-ı A’zam Ebu Hanîfe, Fıkh-ı Ekber, Tercüme eden: Hasan Basri Çantay, Diya-
net İşleri Reisliği Yayınları, Ankara 1954, s. 12–13.
39
el-Ferrâ, Ebu Zekeriyya Yahya b. Ziyâd, Meâni’l-Kur’ân, thk.: Ahmed Yûsuf Necâtî,
Muhammed Ali en-Neccâr, Dâru’s-Sürûr, I-III, Beyrut 1955, II, 324; en-Nehhâs,
Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed, Meâni’l-Kurâni’l-Kerîm, thk.: Muhammed Ali es-
Sâbûnî, Câmi’atü Ümmi’l-Kura, I-VI, Mekke 1409, V, 259.
40
İbn Kuteybe , Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, Tefsîru ğarîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1978, s. 341.
41
ez-Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Seri, Meâni'l-Kur'ân ve i'rabuhu, thk.:
Abdülcelil Abduh Şelebi. Âlemü'l-Kütüb, I-V, Beyrut 1988, IV, 184–185.
42
el-Vâhidî, Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed b. Muhammed en-Nisaburî, el-Vasît fi tefsîri'l-
Kur’âni'l-mecîd, thk.: Adil Ahmed Abdülmevcud, I-IV, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Bey-
rut 1994, III, 433.
43
el-Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr, el-Câmi' li-ahkami'l-
Kur'ân, tsh: Ahmed Abdülalim Berduni, Dârü'ş-Şa’b, I-XX, Kahire 1372, XIV, 25;
eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-kadîr, el-câmiu beyne fenni’r-
rivâyeti ve’d-dirâyeti min ilmi’t-tefsîr, Dâru’l-Fikr, I-V, Beyrut ts., IV, 224.
Page 8
Yaşar KURT
78
el-İsfehânî’nin insanın fıtratı (yaratılışı) ile ilgili değerlendirmele-
rini şöyle özetleyebiliriz: İnsan aslı itibariyle fiillerini ve ahlakını dü-
zeltebilme, bu özelliklerinin bozulmasının sebeplerini tefrik edebilme
özelliği ile yaratılmıştır. Bu nedenle onun için iyi veya kötü davranış
ve hareket tarzını gerçekleştirebilmesi mümkündür. Bu iki yoldan
birine meyledebilir. “Gerçek şu ki, biz insana yolu-yöntemi gösterdik;
şükredici, ya da nankör (olması artık kendisine kalmıştır).44 “ve ona
(kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi?”45 ayetleri de
buna işaret etmektedir. İlk defa yaratılışta iki hususu yapabilme ö-
zellikleri ile yaratılmış olması cihetiyle biz insana iki yolu da öğrettik.
Artık bundan sonra hayır veya şer bu ikisinden hangisi ile meşgul
olur, ülfet ederse ona dönmüş olur. Bu eylemi (iyi veya kötülüğü) a-
det haline getirirse bu onda huy haline gelir. Bunda devam etmesi
durumunda bu özellik onun karakteri olur. Bundan sonra bu hu-
yundan vazgeçmeye çalışsa da artık mümkün olmaz.46 İnsana insan
denmesinin sebebi de, iyilik veya kötülük gördüğünde ona ünsiyet
kurabilme özelliğinden dolayıdır.47
İmam Gazâlî (ö. 505/1111) de insanın iyilik ve kötülük yapabil-
me kabiliyetleri ile yaratıldığını, yaratılışta her insanın vermeğe (cö-
mertliğe) de, vermemeğe (cimriliğe) de istidatlı olduğunu ifade et-
mektedir. Ona göre insanın bunlardan her ikisine de kuvvet ve kud-
reti vardır.48 Bunun yanında çalışma ile elde edilecek güzel huylar da
insanın tabiatında mevcuttur.49 Mizaçta galip olan itidaldir. Her ço-
cuk sağlam bir fıtrata sahip olarak mutedil doğar. Sonra anne-babası
Yahudi ise onu Yahudi, Hıristiyan ise onu Hıristiyan, Mecusî ise onu
Mecusî yapar. İnsan sonradan öğrenip yapması sebebiyle ahlâksızlık-
lara bulaşır.50 Yani Gazâlî, insanın özü itibariyle iyiliğe ve kötülüğe
mûtedil (eşit uzaklıkta) olduğunu, sonradan yapıp etmeleri ile mev-
cut kabiliyetlerini geliştireceğini kabul etmektedir.
el-Kurtubî, fıtrat kavramı ile ilgili şu görüşlere yer vermektedir:
Bir görüşe göre “Fıtrat”, din manasına gelmektedir. Bu da Allah’ın
dinine, yaratış gayesi ve esasına uyun demektir. Çünkü “Ben cinleri
44
İnsan, 76/3; “Hakikati inkar etmek” (küfür), insanın hem fıtratında mevcut olan
Allah’ın varlığını tanıma yeteneğini baskı altına alması, hem de sahip olduğu, iyiyi
ve kötüyü içgüdüsel olarak kavrama yetisini göz ardı etmesi anlamına gelir (Mu-
hammed Esed, Kur’an Mesajı, Meal-Tefsir, çev.: Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, I-III,
İşaret Yayınları, İstanbul 1999, III, 1215, 5 nolu dipnot).
45
Beled, 90/10.
46
Rağıb el-İsfehânî, Tafsîlü’n-neşeteyn ve tahsîlü’s-saadeteyn, thk.: Esad es-
Sahmerânî, Dâru’n-Nefâis, Beyrut 1988, s. 153; Rağıb el-İsfehânî, ez-Zerîatü ilâ
mekârimi’ş-şerîa, thk.: Tâhâ Abdurrauf Sa’d, Mektebetü’l-Külliyyati’l-Ezheriyye,
Kahire 1973, s. 61.
47
Rağıb el-İsfehânî, ez-Zerîa, s. 193.
48
İmam Gazâlî, İhyau ulûmi’d-dîn, Dâru’l-Fikr, VII, 327 (İthâfü’s-sâde kenarında).
49
Gazâlî, a.g.e., VII, 337.
50
Gazâlî, a.g.e., VII, 342.
Page 9
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
79
ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”51 ayetinde geç-
tiği üzere insanlar bunun (dinin ahkâmını yerine getirmek) için ya-
ratılmışlardır. Dinden kasıt ‘ed-dînü’l-kayyim’dir.52 O da, İslam dini-
dir. Diğer bir görüşe göre fıtrat, ilk defa bir şeye başlamak demektir.
Bu da Allah’ın mahlûkatı ilk defa yaratmaya başlamasını ifade eder.
Fıtrat Arapça’da da başlamak anlamına gelmektedir. Buna delil ola-
rak İbn Abbas’tan şu olayı nakleder: Ben iki Arap’ın bir kuyunun ba-
şında biri diğerine, ‘ene fatartüha’, yani önce ben başladım diye tartı-
şıncaya kadar ‘gökleri ve yeri yoktan var eden’53 ayetinin anlamını
anlayamamıştım.54
Ayet ve hadislerde geçtiği üzere fıtrat, hilkat; fatır da halik an-
lamında yaratma ve yaratan manasına gelmektedir. Fıtrat ilk defa
yaratmaya başlamak demektir. Göklerin yaratılması, devenin azı di-
şinin çıkması ve kuyuyu yardım, yani ilk defa onu ben kazdım ifade-
lerinde geçen fatır ve fatara kelimeleri ilk defa yaratma manasında
kullanılmaktadır.55
Elmalılı Hamdi Yazır’a (ö.1361/1942) göre fıtrat, ilk yaratmak
demek olan yaratılışın ilk tarz ve şeklini ifade eder. Bundan maksat
her ferdin kendine mahsus olan cüzî yaratılışı değil, bütün insanla-
rın insan olmaları bakımından yaratılışlarında esas olan ve hepsinde
ortak bulunan genel yaratılıştır.56
Sonuç olarak ilk dönem İslam âlimleri “fıtrat” kavramını genelde
“İslam” olarak tarif ederler. Bunda konu ile ilgili ayet ve hadislerin
büyük etkisi olmuştur. Ayrıca Allah’ın, kendisinin Rab olduğunun
bilinmesi için kullarına verdiği bir kabiliyet olduğu da ifade edilmek-
tedir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarat-
tım” ayeti delil getirilerek ‘insanların üzerinde yaratıldığı din’ olduğu
görüşüne de yer verilmektedir. Bir başka yorum olarak fıtrat; insan-
ların yaratılıştan getirdikleri safiyettir. İnsanlar daha sonra yaptıkları
iyi veya kötü amelleri sebebiyle mümin ya da kâfir olmaktadırlar.
Konu ayet ve hadislerin yorumlarına yer verildiği yerde yeniden de-
ğerlendirilecektir.
Bu açıklamalar ışığında fıtrat kavramını, “yaratılışta insana veri-
len yaratanını tanıma ve ona boyun eğme, iyi veya kötüyü yapabilme,
iyi özelliklerini koruduğu ve devam ettiği sürece iyiye; kötü davranış-
51
Zâriyât, 51/56.
52
Rûm, 30/43.
53
Fâtır, 35/1.
54
el-Kurtubî, a.g.e., XIV, 25–27.
55
en-Nehhâs, a.g.e., V, 259. Zemahşerî, Carullah Mahmud b. Ömer, el-Fâik fi garîbi'l-
hadis, thk.: Ali Muhammed el-Becavî-Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim, Dâru’l-
Marife, I-IV, Beyrut ts., III, 127.
56
Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Nebioğlu Basımevi, I-IX, İstanbul 1960,
VI, 3822.
Page 10
Yaşar KURT
80
lara devam ettiği sürece de kötülüğe yakın olabilme kabiliyeti” şek-
linde tarif etmek mümkündür.
C. Fıtrat Kavramının Eşanlamlıları
Kur’ân’ı Kerim’e göre ilahlık vasfının en önemli özelliğinin ya-
ratma olduğunu ifade etmiştik. Kur’ân’da Allah’ın gökleri, yeri ve her
şeyi yarattığına, onun dışındakilerin hepsi bir araya toplansalar bir
sineği bile yaratamayacaklarına yer verilmektedir. Konuyu daha net
ifade etmek üzere, “Yaratan, hiç yaratmayan gibi olur mu?”57 ayeti
ile yaratıcılık vasfının ilahlık için zorunlu bir vasıf olduğuna dikkat
çekilmektedir. Bu özelliğe sahip olduğundan dolayı Kur’ân’ı Kerim’de;
göklerin, yerin, güneşin, ayın, yıldızların, bitkilerin, hayvanların ve
insanların yaratıcısının Allah olduğu ve yaratmaya hâlen de devam
ettiğine dair birçok ayet söz konusudur. Kur’ân’da yaratmanın deği-
şik safhalarının anlatıldığı pek çok kavram bulunmaktadır. Fıtrat
kavramı, yaratmanın ilk döneminde yer aldığı için, biz burada bu
safhadaki kavramlarla fıtrat kavramı arasındaki ilişkiye yer verece-
ğiz.
1- Fıtrat ve Bed’
Bedî’, “alet, madde, zaman ve mekân olmadan bir şeyi yoktan
var eden; örneği ve benzeri bulunmayan ilk varlık ve yaratılan şey”
manalarına gelir.58 Başka bir ifadeyle bir şeyi, bir varlıktan, bir olu-
şumdan veya bir noksanlıktan kemale gitme durumu olmadan bir
defada yoktan var etmek anlamındadır. Bu da başkaları için değil
ancak bârî (yaratan) sıfatına sahip olan Allah için söz konusu olabi-
lir.59
Bedî’ ismi, Allah’ın esmâ-i hüsnasından biridir. Bir şeyi yoktan
var etmeyi, bir şeyi varlık âlemine getireceğinde kendisinden başka
kimsenin ona ortak olamayacağını ifade eder.60
Kur’ân’ı Kerim’de b-d-a kökünden türeyen dört tane kelime bu-
lunmaktadır. Bir şeyi ilk defa ortaya atan, hiç söylenmemiş bir şeyi
söyleyen manasına “bid’an”61 isminin yanında, ortaya yeni bir şey
çıkarmak, icat etmek manasında “ibtede’ûhâ”62 fiili zikredilmektedir.
Bunların dışında iki yerde geçmekte olan bedi’ sıfatı, ikisinde de
“gökleri ve yeri yoktan yaratan” anlamında Allah’a nispet edilmekte-
57
Nahl, 16/17.
58
et-Taberî, a.g.e., I, 509; Zekeriyya er-Razi, Ebu Bekr Muhammed, Muhtaru's-sıhâh,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1980, s. 35; el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 50; İbn Manzûr,
a.g.e., VIII, 6-8; et-Tehânevî, Muhammed b. A'la b. Ali el-Fârukî, Keşşâfu
ıstılahâti'l-fünûn, Dâru Sâdır, I-III, Beyrut ts., I, 135.
59
el-İsfehânî, ez-Zerîa, s. 219.
60
Ebu İshak İbrahim b. Muhammed, Tefsîru esmâillahi’l-hüsnâ, thk.: Ahmed Yusuf
Dekaik, Dâru’s-Sekâfeti’l-Arabiyye, Dimaşk 1974, s. 64.
61
Ahkaf, 46/9.
62
Hadid, 57/27.
Page 11
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
81
dir.63 Her iki ayetin öncesinde Allah’a çocuk, oğullar ve kızlar izafe
eden Yahudi, Hıristiyan ve müşrik Arapların inancı reddedilerek Al-
lah ile kâinat arasındaki ilişkinin baba-evlat münasebeti değil, yara-
tan yaratılan ilgisinden ibaret olduğu vurgulanır.64 Oysa Allah, gökle-
ri, yeri ve onların içindeki her şeyi, bir düzen üzere ve sadece "ol!"
demekle icat etmiştir. Öyleyse ona nasıl oğullar ve kızlar isnat edile-
bilir.
Kur’ân yorumcuları, özellikle bedi’ kavramının yer aldığı ayetleri
göz önüne alarak, Allah’ın kâinatı yoktan yarattığını kabul etmekte-
dirler. İslam akaidinin ilk ve en önemli temel kaynağı kabul edilen
“Fıkh-ı Ekber” adlı eserinde İmam-ı A’zam da; “Allah eşyayı (kâinatı)
herhangi bir şeyden (meydana gelmiş) olmayarak (yoktan) yarattı,”65
görüşüne yer vermektedir.
Bu açıklamalardan sonra anlıyoruz ki, yoktan var oluşu ifade
eden ibdâ’ ile fıtrat arasında şu şekilde bir ilgi kurulabilir. İbdâ’ daha
ziyâde yoktan var etme anlamında kullanılmaktadır. Fıtrat ise ibdâ’
fiilinden sonraki aşama olabilir. Yaratılan, yokluğun içerisinden çı-
kartılan ise gökler, yer, insanlar ve diğer canlılardır. Herhangi bir
şeyin bir maddeden veya ilk yaratılıştaki gibi yokluktan ilk icadı ve
ilk çıkışına fatr denir. Şu halde fıtrat, öncül bir ilimle takdir etmek
manasını da içeren yaratma kavramının ikinci kısmını oluşturmak-
tadır.66
2- Fıtrat ve Halk
Yaratmayı ifade eden kavramlardan biri h-l-k kökü ve türevleri-
dir. Haleka; bir şeyi yoktan var etmek veya bir şeyden bir şeyi yarat-
mak anlamlarına gelmektedir.67
Bu kelime Kur’ân’da iki yüz altmış
yerde geçmektedir.68 Bunlardan iki yüz elli birinde, doğrudan yarat-
ma ile ilgili olarak kullanılmıştır.69 Halk, mastar olmasına rağmen
ism-i mef'ûl anlamında da kullanılır. O takdirde yaratılan manasın-
63
En’âm, 6/101; Bakara, 2/117.
64
Suat Yıldırım, “bedî’ md.”, DİA, V, 319.
65
İmam-A’zam, a.g.e., s. 11.
66
Elmalılı, a.g.e., III, 1889–1890 (sadeleştirilerek).
67
Mukatil b. Süleyman, el-Vucûh ve’n-Nazâir, haz. Ali Özek, İlmî Neşriyat, İstanbul
1993, s. 132; Zekeriyya er-Razi, Muhtar, s. 158; Damegânî, Ebu Abdullah Hüseyin
b. Muhammed, Kamusü'l-Kur'an ev; Islâhü'l-vücûh ve'n-nezâir fi'l-Kur'âni'l-Kerîm,
thk.: Abdülaziz Seyyidü'l-Ehl, Dârü'l-İlm li'l-Melayin, Beyrut 1983, s. 163; el-
İsfehânî, el-Müfredât, s. 224–225; Ebü'l-Bekâ, Eyyub b. Musa el-Hüseyni,
Külliyyatu ebi'l-bekâ, Dârü't-Tıbaati'l-Amire, Bulak 1837, s. 177.
68
Muhammed Fuad Abdülbaki, Mucemu’l-müfehres li elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerim, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1990, s. 241–245; Veli Ulutürk, Kur’ân’ı Kerim’de Yaratma Kav-
ramı, İnsan yayınları, İstanbul 1995, s. 13–14; Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, Beyan
Yayınları, İstanbul 1998, s. 11.
69
Hüdaverdi Adam, Kelam Perspektifinden Genetik Kopyalama, Köprü Üç Aylık Fikir
Dergisi, 83, Yaz 2003, ss. 57–68.
Page 12
Yaşar KURT
82
dadır. Kelime yoktan var etme “ibdâ” ile eş anlamlı olduğunda, yal-
nızca Allah için kullanılmak üzere hâlik denilir. Bir başka şeyden
meydana getirme, takdir etme anlamıyla Allah'tan başka varlıklar
için de hâlik kelimesi kullanılabilir.70 el-İsfahânî’ye (502/1108) göre
hâlik kelimesi insanlar için kullanıldığında şu şiirde olduğu gibi;
“düzenleme, belirleme ve takdir” anlamına gelir: “Sen düzenlersin
halk ettiğin şeyi / Bazıları ise halk eder, ama düzenleyemezler.”71
“Fatr” ve “halk” kelimeleri yaratma, “fâtır” ve “hâlik” kelimeleri
yaratan, “fıtrat” ve “hilkat” kelimeleri de yaratılış anlamlarında aynı
manaya gelmektedir. Ancak f-t-r ve türevleri, yoktan var etme anla-
mında yalnız Allah için kullanılırken h-l-k ve türevleri, yoktan var
etme anlamında kullanılmasının yanında başka varlıklar için de kul-
lanılması yönüyle fıtrat kelimesinden ayrılmaktadır. Yoktan var etme
manası cihetiyle bakıldığında “fâtır” kelimesi ile “hâlik” kelimesi ara-
sında da ince bir fark vardır. “Fâtır” sıfatı “hâlik” sıfatının içindedir
ve ilk defa yaratmaya başlayan demektir. “Hâlik” daha ziyade Türk-
çede kullandığımız “yaratan” anlamına gelmektedir. Yaratma olayının
gerçekleşmesi için kullanılır. Ancak yaratma olayının zamanı, sırası,
takdiri, gayesi söz konusu olduğunda “fâtır” kavramı ile karşılaşmak-
tayız. Bu da bir varlığın nasıl, ne zaman, hangi gayeye yönelik olarak
yaratılması anlamını taşır ki, buna fıtrat denilir.
Gökler, yer, bütün varlıklar hangi özelliklerle ve hangi gayeyi
yerine getirmek üzere yaratılmışlarsa bunun dışına çıkamazlar. Gök-
ler ve yer ister istemez onun buyruğuna boyun eğmiştir. Daha doğ-
rusu isteyerek boyun eğmektedir.72 Yani her şey kendi karakteri ve
kendisi için belirlenen yasaya göre hareket etmektedir.73
Buna
fıtratullah veya sünnetüllah denilir. Ancak insan yaratılışı itibariyle
diğer varlıklardan ayrıdır. Özü itibariyle Allah’ı tanıma ve ona boyun
eğme kabiliyeti ile yaratılmış olmakla birlikte,74 bunun aksine ona
asi olup bedbaht da olabilmektedir.75
Fıtrat ile halk arasındaki bir diğer ilişki de, Kur'ân-ı Kerim’de bir
yerde geçen fıtrat kavramından hemen sonra “Allah'ın yaratması
değiştirilemez”76 şeklinde halk kelimesinin geçmesidir. Fıtrat ayeti
işlenirken bu hususa yer verilecektir.
70
Ulutürk, a.g.e., s. 13–21.
71
el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 225.
72
Fussilet, 41/11.
73
İsra, 17/84.
74
Rûm, 30/30.
75
Tîn, 95/4–5.
76
Rûm, 30/30.
Page 13
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
83
3- Fıtrat ve Ca’l
Değişik anlamları ihtiva eden ce’ale kavramı yaratma ile ilgili
olarak; bir şeyden bir şey var etmek, bir halden bir hale döndürmek
manalarına gelmektedir.77 Bu manaları itibariyle ce’ale kelimesinin
yoktan yaratma ile bir ilgisi olmadığını söyleyebiliriz. Ce’ale fili,
halekadan sonra düzenleme, şekil verme, yaratılan şeyler üzerindeki
bazı değişikler için de kullanılmaktadır. Bu nedenle ce’ale kavramı
yaratma ile ikinci derecede alakası olan bir kelimedir.78
Ce’ale fili kullanarak yaratılışın gerçekleşmesinden sonraki olu-
şumlar ile alakalı Kur’ân’da: Yaratıldıktan sonra göklerin bir tavan,79
arzın bir karar yeri,80 bir beşik,81 döşek82 haline dönüştürülmesi, in-
sanların millet ve kabilelere ayrılması83 gibi ayrıntılara yer verilmek-
tedir.
En’am suresinin birinci ayetinde gökler ve yer hakkında halk
(yaratmak), karanlıklar ve nur hakkında ca’l (yapmak) denilmiştir.
Tefsirciler diyorlar ki “ca’l” de “halk” gibi bir inşâ ve yaratmadır. Şu
kadar ki halk, tekvînle ilgili inşâya tahsis edilmiş ve bir takdir ve tes-
viye mânâsını da içine alır. Yani halk kavramında, yaratılanın her
yönüyle özel kaderlerini yoktan var eden ve takdir eden öncü ve bir
kapsayıcı ilim ve ona göre gerek maddesiz ve gerek bir maddeden
yapma ve düzen verme manası vardır. Ve bu şekilde fıtrat (yaratma
ve tabiat) anlamı, halk (yaratma) ve hilkat (yaratılış) anlamından bir
cüzdür. Ca’l (yapma) ise bu ayette olduğu gibi tekvînî inşâ ile ilgili bir
kavramdır.84
Örneklerde görüldüğü gibi ce’ale, yaratmadan sonra yapılan dü-
zenleme, şekil verme gibi değişiklikler için kullanılmaktadır. Bu du-
rum fıtrat kavramı ile ifade ettiğimiz ilk yaratmadan sonraki değişik-
likleri ifade etmek için kullanılmaktadır.
Kur’ân’ı Kerîm’de yaratma kavramı ile ilgili doğrudan85 veya do-
laylı olarak ilk yaratma, ikinci kez yaratma, yeniden yaratma, son
yaratma, diriltme, yeniden diriltme, canlandırma vb. manalara gelen
pek çok kelime bulunmaktadır.86 Bu ayetlerde geçen fiiller yalnız Al-
lah'a izafe edildiği gibi, onun dışındaki varlıklara da atıflar yapılmak-
77
Mukatil, el-Vucûh, 80; Damegânî, a.g.e., 106; el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 132.
78
Ulutürk, a.g.e., s. 43.
79
Enbiya, 21/32.
80
Mü’min, 40/64.
81
Tâhâ, 20/53.
82
Bakara, 2/22.
83
Hucurât, 49/13.
84
Elmalılı, a.g.e., III, 1866(özetle).
85
“Bedee” kavramı: el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 52; Ebü'l-Bekâ, a.g.e., s. 98; “enşee”
kavramı: Mukatil, el-Vucûh, s. 128; Damegânî, a.g.e., s. 455.
86
Ulutürk, a.g.e., ss. 28–63.
Page 14
Yaşar KURT
84
tadır. Ancak bu kavramlar, fıtrat kavramının ifade ettiği yaratma za-
manından uzak oldukları için onlara yer verilmemiştir.
G. Fıtrat Kavramının Hanif Kavramıyla İlişkisi
Hanif lügat itibariyle şerden hayra, hayırdan şerre meyletmek-
tir.87 Doğuştan ayağı dışa doğru olan ve bu nedenle düzgün basama-
yan bir adamın ayağı gibi bir şeye yönelen ve ondan yüz çeviremeyen
kimse anlamı da vardır.88 Bu kavram daha sonra bütün dinlerden
yüz çevirerek Müslüman olmak anlamında kullanılmıştır. Yani hak-
ka yönelen kimse demektir. Sadık, samimi, içten dürüst anlamlarına
gelen muhlis; dümdüz, dosdoğru, isabetli anlamlarında müstakim
anlamı da vardır. Cahiliye döneminde sünnet olan ve hacceden kim-
seye hanif deniliyordu. Çünkü cahiliye dönemindeki Arapların İbra-
him dininden sünnet olma ve haccetme dışında tutunacakları hiçbir
şey yoktu. İslam geldikten sonra Müslüman oldu anlamında hanif
oldu denilmiştir.89
Hanif; samimi olmak,90 din ve itaat konusunda dosdoğru ol-
mak,91samimi olarak yüzü Allah’a çevirmek, din ve amel konusunda
samimi olmak,92 dosdoğru Allah’a dönmek,93 ondan başkasından yüz
çevirmek,94 mensuh ve muharref bütün dinlerden yüz çevirmek95
manalarına gelmektedir.
Elmalıya göre “Hanif”, hanef mastarından bir sıfattır. Sapıklık-
tan istikamete, çarpıklıktan doğruluğa meyleden anlamına gelir.
Hanifin asıl anlamı, eğriliği bırakıp doğruya giden demektir. Bu ma-
na ile örfte İbrahim milletine isim olmuştur ki, başka dinler ile batıl
mabutlardan çekinip, yalnız bir Allah'a eğilen, Allah'ı bir bilen de-
mektir. “Şirk koşmaksızın yalnız Allah'a inananlardır.”96 ayeti de bu-
na işaret etmektedir. Buradaki “hanîfen”; ilimsiz olarak hevaya tabi
olmanın ve şirkin tam zıddı olan hakka meyli, doğruluğu ve tevhidi
ifade etmektedir. Ve mana şu olur: Sen yüzünü dine öyle tut, öyle
87
İbn Manzûr, a.g.e., IX, 57.
88
İbnü’l-Cevzî, Ebü'l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali, Zâdü’l-mesîr fi ilmi’t-
tefsîr, el-Mektebetü’l-İslami, I-IX, Beyrut 1404, VI, 300.
89
İbn Manzûr, a.g.e., IX, 57–58.
90
Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, thk.: Ahmed Fahid, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, I-III, Beyrut 2003, III, 11.
91
et-Taberî, a.g.e., XXI, 40.
92
Semerkandî, Ebü'l-Leys
İmamülhüda Nasr b. Muhammed,
Tefsîru's-
Semerkandî=Bahru’l-ulûm, thk.: Ali Muhammed Muavvez, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, I-
III, Beyrut 1993, III, 11.
93
el-Vahidî, Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed, el-Vasît fi tefsîri’l-Kur’âni’l-mecîd, thk.: Adil
Ahmed Abdülmevcud, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, I-IV, Beyrut 1994, III, 433.
94
el-Vahidî, el-Vecîz fi tefsîri’l-kitabi’l-azîz, thk.: Safvan Adnan Davudî, Dâru’l-Kalem,
Beyrut 1415, II, 842.
95
Kurtubî, a.g.e., XIV, 24.
96
Hac, 22/31.
Page 15
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
85
tam yönel ki, o eğriliklerden, o bozuk hevalardan, batıl meyillerden
sakınıp yalnız hakka meylederek dosdoğru Allah fıtratına, dine yani
fıtrat olan (yaratılışa uygun düşen) Allah'ın dinine, Allah'ın o fıtratı-
na, o yaratışına sarıl.97
Hanif kavramı Kur’ân’da on iki yerde geçmektedir.98 Bunlardan
dokuzunda, hanifliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu ifa-
de edilmektedir. Yine Kur’ân, Hz. İbrahim’i hanif olarak nitelemek-
te,99 onun Yahudi ve Hıristiyan olmadığını da tasrih etmektedir.100
Bunun yanında Ehl-i Kitab’ın hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri
de vurgulanmaktadır.101 Hz. Peygamber ve ona uyanlardan da hanif
olarak Allah’a kulluk etmeleri emredilmektedir.102 Buna göre haniflik
müşriklik olmadığı gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir. Kur’ân
Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlardan hanifler olarak Allah’a kulluk
etmelerini istemekle bu üç dinin mensuplarını Hz. İbrahim’in tebliğ
ettiği haniflik (şirk ve küfürden uzaklaşarak Allah’a yönelme) dini
ortak paydasında birleştirmeyi hedeflemektedir. Çünkü İslam, özelde
Hz. Peygambere vahyedilen dinin adı olmakla birlikte, genelde Hz.
Âdem’den beri vahiy yoluyla gelen dinlerin genel adıdır. Bu nedenle
Allah Müslümanlara, “Babanız İbrahim’in dinin(ne uyun)” dedikten
hemen sonar, o (Allah) bundan (Kur’ân’dan) önce (ki kitaplarda) de,
bunda (Kur’ân) da size ‘Müslümanlar’ adını verdi ki, elçi size şahit
olsun.”103 ifadeleri ile İslam adının vahiy yoluyla gelen dinlerin genel
adı olduğunu vurgulamaktadır. Dolayısıyla haniflik (şirk ve küfürden
uzaklaşarak Allah’a yönelme) Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara
bildirdiği ve fıtrat ayetinde ifadesini bulduğu üzere insan tabiatına
(Fıtrata) en uygun dindir.
Hanif kavramı Kur’ân’daki anlamı itibariyle hadislerde de yer
almaktadır. İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber’e,
“Allah katında hangi din daha makbukdür?” diye sorulduğunda, “ko-
laylaştırılmış haniflik” demiştir.104 Hz. Peygamber’in konuyla ilgili bir
başka hadisi, “Allah, ‘kullarımın hepsini hanif olarak yarattım’ bu-
yurdu”105 mealindedir. Ayrıca Hz. Peygamber, “Ben Yahudilik ve Hı-
ristiyanlıkla değil kolaylaştırılmış haniflikle gönderildim”106 buyur-
maktadır.
97
Elmalılı, a.g.e., VI, 3821–3822(sadeleştirilerek).
98
Fuad Abdülbaki, a.g.e., s. 220
99
En’am, 6/79.
100
Bakara, 2/135; Al-i İmran, 3/67.
101
Beyyine, 98/5.
102
Yunus, 10/105; Rûm, 30/30.
103
Hac, 22/78.
104
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Müessesetü Kurtuba, I-VI, Mısır ts. I, 236.
105
İbn Hanbel, a.g.e., IV, 162.
106
İbn Hanbel, a.g.e., V, 266; VI, 116, 233.
Page 16
Yaşar KURT
86
Bu hadisler, yukarıda yer verilen ayetlerin birer yorumu olarak
alınabilir. Ayetlerde Hz. Peygamber’e, hanifliğe uyması emredilirken,
hadislerle bu husus Hz. Peygamber tarafından teyit edilmektedir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber’in getirdiği din aynen Hz. İbrahim’in getir-
diği din gibi, insanların şirk ve küfürden uzaklaşarak Allah’a yönel-
mesini isteyen haniflik dinidir. Bundan dolayı İslami eserlerde hanif
kelimesi, İslam kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Hz
Peygamber’in ifade ettiği ‘kolaylaştırılmış haniflik’ ifadeleri de; “Allah
katında hak din İslam’dır”107, “Kim İslam’dan başka bir din ararsa,
bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecektir”108, “Sizin için din olarak
İslam’ı seçtim ve ondan razı oldum”109 ayetleri çerçevesinde bakıldı-
ğında ‘kolaylaştırılmış haniflik’ ifadelerinin İslam’dan ayrı bir din ol-
ması düşünülemez.110
Hanif kavramı yaratılıştan getirilen safiyeti ifade eder. Çocuk dış
çevre ile irtibata geçtikten sonra bu özelliği bozulmaya başlar ki,
bunda en büyük etken şeytandır. Şeytanın insana musallat olarak
onun yaratılıştaki temizliğini bozacağını Hz. Peygamber şöyle dile ge-
tirmektedir. “Ben bütün kullarımı hanifler (salim fıtrat, şirk ve kü-
fürden uzaklaşarak Allah’a yönelme) olarak yarattım. Ancak muhak-
kak onlara şeytanları geldi de dinleri konusunda onları aldattı. Ken-
dilerine helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldı. Hiç bir delil indir-
mediğim halde (öne sürebilecekleri kabul edilebilir hiç bir delilleri
olmamalarına rağmen) beni ortak koşmalarını emretti.”111
Bu hadis ve Hz. Peygamber’in her doğan çocuğun fıtrat üzere
doğacağını ifade ettiği hadis göz önüne alındığında, hanif ile fıtrat
kavramı arasında birbirinden ayrılması mümkün olamayacak dere-
cede bir ilginin olduğu söylenebilir. Konunun daha iyi anlaşılması
açısından fıtrat hadisinin hemen akabinde, yüzünü hanif olarak fıt-
rat dinine çevrilmesini112 ayetine de yer vermek gerekir. Hadisler ve
ayet birlikte müzakere edildiğinde şu sonuçlara ulaşılabilir: Allah
insanları kendisini idrak ve kabule uygun (fıtrat üzere) yaratmakta-
dır. Allah’ın insanlara verdiği bu yaratılış ve tevhit özelliğini her türlü
107
Al-i İmran, 3/19.
108
Al-i İmran, 3/85.
109
Maide, 5/3.
110
İ. Lütfi Çakan, Hadislerle Gerçekler, İstanbul 1990, I, 148–153; Şaban Kuzgun,
“Hanif md.”, DİA, XVI, 36.
111
Ma'mer b. Raşid, Ebu Urve b. Ebi Amr el-Ezdî, Kitabü'l-câmi', thk.: Habiburrahman
A'zamî, I-II, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1403, XI, 120(Abdürrezzak b. Hemmam’ın
el-Musannefi ile birlikte); İbn Hanbel, a.g.e., IV, 162; et-Tayalisî, Süleyman b.
Davud, Müsnedü’t-Tayalisî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut ts., s. 145; Müslim, Ebü'l-
Hüseyin el-Kuşeyrî en-Nisaburî, Sahîh-i Müslim, thk.: Muhammed Fuad
Abdülbaki, Dâru İhyai't-Türasi'l-Arabi, I-V, Beyrut ts., IV, 2197; İbn Hibban, Ebu
Hatim Muhammed b. Ahmed et-Temimi, Sahîhu İbn Hibbân, thk.: Şuayb Arnaut,
Müessesetü'r-Risale, I-XVIII, Beyrut 1993, II, 423, 426.
112
Rûm, 30/30.
Page 17
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
87
şirk ve küfürden uzak tutmak (hanif olmak) gerekir. Bu en doğru
dindir. Ancak insanlar, özlerindeki bu anlayış ve kavrayışı dünyaya
geldikten ve dilleri dönmeye başladıktan sonra koruma konusunda
zorluk çekebilirler. Anne-babaları, şeytanın sürekli dürtüleri veya
onları Allah’tan uzaklaştıran her türlü oluşuma karşı duramayabilir-
ler. Bu durum geçicidir. İnsan için asıl olan şirk ve küfürden uzak
olarak (hanif) yaratılışına uygun (fıtrat) bir tavır sergilemesi ve Al-
lah’a yönelmesidir.
D. Hadislerde Fıtrat Kavramı
Fıtrat kavramına Kur'ân’da yer verildiği gibi Hz. Peygamber’in
hadislerinde de yer almaktadır. İçinde fıtrat kavramının yer aldığı en
önemli hadis, fıtrat hadisidir. Bundan başka “Beş veya on şeyin fıt-
rattan olduğu” ile ilgili hadisler de söz konusudur. Ayrıca içinde fıtrat
kavramının yer aldığı farklı konulardaki hadislere de rastlanmakta-
dır. Şimdi fıtrat hadisinden başlayarak konu ile ilgili hadisleri göre-
lim.
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber şöyle bu-
yurmaktadır: “Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bun-
dan sonra anası babası (Yahudi ise) onu Yahudi yaparlar, (Hıristiyan
ise) onu Hıristiyan yaparlar, (Mecusi ise) onu Mecusi yaparlar. Nite-
kim kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde siz kulağı, burnu,
ayağı kesik olanını hiç görüyor musunuz?” Bundan sonra Ebu
Hureyre şu ayeti okudu: “Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarak doğruca
dine çevir: Allah'ın yaratma yasasına (uygun olan dine dön) ki, in-
sanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte
doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”113
Bu hadisin başka bir rivayetinde: “Doğrulan her çocuk muhak-
kak millet (din) üzere olduğu halde doğrulur. Gönlündeki itikadını
dili ile beyan edip açıklayıncaya kadar şu İslam milleti üzere bulu-
nur. Fıtrat dininden başka değişik bir şey üzerine değildir” ifadeleri-
ne yer verilmektedir.114
Bu hadisin rivayet edildiği bir başka varyantında İbn Şihab ez-
Zührî (124/742), her ölen çocuğa, zina eden bir kadına ait olsa bile
cenaze namazı kılınır. Çünkü o çocuk İslam fıtratı üzere yaratılmış
olup, o fıtrat üzere doğrulmuştur.115 Buhârî (256/870) bu hadisi
‘müşriklerin ölen çocukları hakkında söylenmiş hadisler babında’
113
Rûm, 30/30; Malik b. Enes, el-Muvatta, thk.: Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru
İhyai't-Türasi'l-Arabi, I-II, Mısır ts., I, 241; İbn Hanbel, a.g.e., II, 275; el-Buhârî,
Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahîh-i Buhârî, thk.: Mustafa Dîb el-Buğa,
Dâru İbn Kesîr, I-VI, Beyrut 1987, I, 456; IV, 1792; Müslim, a.g.e., IV, 2047; İbn
Hibbân, a.g.e., I, 336- 337, 339–341.
114
Müslim, a.g.e., IV, 2048.
115
el-Buhârî, a.g.e., I, 456.
Page 18
Yaşar KURT
88
zikrederken116, Müslim (261/875) ‘kâfir ve Müslüman çocuklarının
ölümlerinin hükmü’ başlığı altında yer vermektedir.117 Hadisin de-
vamında dinleyenler: Ey Allah’ın Rasûlü, küçükken ölenler hakkında
ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Pey-
gamber şu cevabı verdi: “Allah onları yarattığı zaman onların ne ya-
pacaklarını, neyi işleyeceklerini en iyi bilendir.”118
Konu ile ilgili bir başka hadis şöyledir: Hz. Peygamber Huneyn
savaşında bir birlik gönderdi. Onlar müşriklerle savaştılar. Çocukla-
rına varıncaya kadar onları öldürdüler. Geldiklerinde Hz. Peygamber:
“Çocukları öldürecek kadar ileri gitmekten ne elde ettiniz?” dedi. On-
lar: “Ya Rasûlellah, ama onlar müşriklerin çocukları idiler.” dediler.
Hz. Peygamber: “Sizin en hayırlınız müşriklerin çocuklarıdır. Nefsim
elinde olan Allah’a yemin ederim ki, her doğan çocuk İslam fıtratı
üzere doğar. Dili dönünceye kadar bu fıtratta kalır.”119
Değişik varyantları ile vermeye çalıştığımız bu hadis, her doğan
çocuğun fıtrat üzere doğduğunu ifade ederken âlimler, Müslüman,
müşrik veya kâfir kimselerin çocukları hakkında farklı görüşler ileri
sürmektedirler. Genelin kabulü, Müslüman çocukların mükellef ol-
madan önce öldükleri için cennetlik oldukları yönündedir. Müşrik
ailelerin buluğ çağından evvel ölen çocukları ile ilgili farklı üç görüş
vardır. Birincisi, bu çocukların dünya hayatında babalarına tabi ol-
makla birlikte ahirette Müslüman çocukları ile birlikte olduklarıdır.
Bu konuda herhangi bir hüküm verilemez diyenler olmuştur. Üçün-
cü görüş sahipleri muhakkik âlimlerdir ki, bunlara göre müşrik aile-
lerin çocukları da cennetliktir. Bu görüşlerini “Hiçbir günahkâr baş-
kasının günah yükünü taşımaz. Biz Peygamber göndermedikçe azap
edecek değiliz”120 ayeti ile desteklemektedirler. Ayrıca; reşit oluncaya
yahut bir peygamberin risaleti kendisine ulaşıncaya kadar çocuk için
bir sorumluluk yoktur, bu konuda âlimlerin ittifakı vardır,121 ifadele-
ri de bu konuyu teyit etmektedir.
Fıtrat kavramı üzerine hadis âlimleri de benzer şeyler söylemiş-
lerdir. Bunlar içinde en meşhur olan görüş, fıtratın İslam olduğu-
116
el-Buhârî, a.g.e., I, 465.
117
Müslim, a.g.e., IV, 2047.
118
el-Buhârî, a.g.e., I, 465; VI, 2434; Müslim, a.g.e., IV, 2048; İbn Hibbân, a.g.e., I,
342.
119
es-Sanânî, Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, thk.: Habiburrahman A'zami, el-
Mektebü’l-İslâmî, I-XI, Beyrut 1403, V, 202; İbn Hanbel, a.g.e., III, 435; Hakim
Nisaburî, Ebu Abdullah İbnü'l-Beyyî, el-Müstedrek ale’s-sahihayn, thk.: Mustafa
Abdülkadir Ata, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, I-IV, Beyrut 1990, II, 133.
120
İsrâ, 17/15.
121
Müslim, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, çev. Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayınevi, I-VIII,
İstanbul 1970, VIII, 138; ez-Zürkânî, a.g.e., II, 119; Mübârekfûrî, Ebü'l-Ali Mu-
hammed Abdurrahman b. Abdürrahim, Tuhfetü’l-ahvezî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, I-
X, Beyrut ts., VI, 288.
Page 19
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
89
dur.122 Bu konuya Ebu Hureyre’nin hadisin hemen devamında yer
verdiği: “Allah'ın yaratma yasasına (uygun olan dine dön) ki, insanla-
rı ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru
din odur.” ayetini de delil getirmektedirler. Buradaki Allah’ın yarat-
masından kasıt, inkâr, iman, Allah’ı tanıma veya reddetme şeklinde
bütün insan neslinin doğuştan getirmiş olduğu özelliktir.123
Âlimlerin hadiste geçen fıtratın manası hakkında ihtilaf etmele-
rinin sebebi, kaderiyenin bu hadisi delil getirerek küfür ve isyanın
Allah’ın takdiri ile olmadığı, aksine insanların ilk defa ortaya koyduk-
ları bir eylem olduğunu ileri sürmeleridir. Bazı âlimler kaderiyenin
bu yorumu nedeniyle fıtratın İslam manasına olduğu görüşünü tevil
etmeye çalışmışlardır. Ancak hadisin sonunda Hz. Peygamberin,
müşriklerin çocuklarının durumunu soran dinleyenlere söylediği,
“Allah onları yarattığı zaman onların ne yapacaklarını, neyi işleyecek-
lerini en iyi bilendir” sözü bu görüşte olanlara bir cevap niteliği taşı-
maktadır.124
Fıtrat kavramının lügat anlamlarını içeren ilk defa bir şeye baş-
lama, bir şeyi yoktan var etme anlamlarına da yer verilmektedir. Ha-
disin işaret ettiği husus, her çocuğun yaratılış özelliği itibariyle ve
isteyerek hakkı kabul etmeye hazır halde yaratılmış olmasıdır. Ço-
cuk, insan ve cinlerden olan şeytanlardan uzak olursa bunun gere-
ğini yerine getirir. Yani Allah’ın razı olmayacağı şeyleri tercih etmez.
Yaratılışına uygun hareket eder. Tıpkı kusursuz bir hayvanın yine
kusursuz yavru doğurması gibi ki, insanların azalarına zarar verme-
dikleri sürece o hayvan kusursuz bir hayvandır.125 Burada hadiste
yer verilen anne-baba ile çocuğun çevresinin önemine vurgu yapıl-
maktadır. Bu husus hadiste, sonradan müdahale edilmedikçe hay-
van nasıl sağlam yavrular dünyaya getiriyorsa, insana da müdahale
edilmedikçe safiyetini koruyacağı şeklinde örneklenmektedir. Hadiste
yer verilen bir diğer husus, çocuğun safiyetini dili dönünceye kadar
koruyacağıdır. Bu konu belki de ayrıca ele alınıp incelenmelidir. An-
cak şu kadarını söylemek gerekir ki, dilin kullanımı, kavramların zi-
hinde oluşması insanın kendini dış dünyaya karşı ifade etmesi de-
mektir. Bundan sonra iyi veya kötü, doğru ya da yanlış gibi muha-
kemenin yapılmaya başlandığı bir dönem söz konusudur. Yani çocu-
ğun şekilleneceği, eğitilebileceği bir çağa gelmiş olması demektir. Do-
122
Mübârekfûrî, a.g.e., VI, 287.
123
İbn Abdilber, et-Temhîd, Vizâratü Umûmi’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, I-XXIV,
Mağrib 1387, XVIII, 84.
124
el-Askalânî, Ebü'l-Fazl Şehabeddin Ahmed İbn Hacer, Fethu’l-bârî bi-şerhi sahîhi’l-
Buhârî, thk.: Muhammed Fuad Abdülbaki, Muhyiddin Hatib, Dâru’l-Marife, I-XIII,
Beyrut 1397, III, 250.
125
İbnü'l-Esîr, Ebü's-Saadat Mecdüddin Mübarek b. Muhammed, en-Nihâye fî garîbi’l-
hadîs ve'l-eser, thk.: Tahir Ahmed Zavi- Mahmud Muhammed Tanahî,I-V, Beyrut
1979, I, 247; III, 457.
Page 20
Yaşar KURT
90
layısıyla eğitim ve öğretiminin çocuğun gelişmesinde ve kimliğini ka-
zanmasındaki önemine vurgu yapılmaktadır.
Fıtrat kavramına yer verilen bir diğer hadis; “Fıtrat beştir (veya
beş şey fıtrattandır): Sünnet olmak, eteği tıraş etmek, bıyıkları kı-
saltmak, tırnakları kesmek ve koltuk altı kıllarını gidermek.”126 Sıra-
lamada değişiklik olmakla birlikte hadis kaynaklarında aynı husus-
lara yer verilmektedir.
Yukarıdaki özelliklerin bir kısmına da yer verilen başka bir ha-
dis de şöyledir. “On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı bol ve
uzun bırakmak, misvak kullanmak, burnuna su çekmek, tırnakları
kısaltmak, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını temizlemek,
eteği tıraş etmek, küçük veya büyük abdest mahallini su ile yıka-
mak, hadisi rivayet eden onuncuyu unuttum dedi.”127
Beş ve on şey fıtrattandır ifadelerinin yanında tek tek bazı özel-
liklere yer verildiğini de görmekteyiz. Bunlar; “bıyıkları kısaltmak fıt-
rattandır,”128 “bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, eteği tıraş et-
mek fıtrattandır”129 hadisleridir.
Hadislerde sayılan beş veya on şeyin yerine getirilmesinin, yara-
tılışın bir gereği olduğu vurgulanmak istenmektedir. Bu hususlara
riayet etmeyen kimsede insana ait bir görüntü kalmaz. Bunlar aynı
zamanda ahlâkın da güzelleşmesine vesile olan maddi ve manevi te-
mizlik kaideleridir. Allah’ın güzel surette yarattığı130 insanoğlu bu
hasletlere riayet ettiği ölçüde kendisine lütfedilen yaratılışının güzel-
liğini devam ettirip koruyabilir. Kendisine emanet olarak verilen gö-
rüntüsünün güzelleşmesi veya vücudunun temizlenmesi için yapa-
cağı her türlü temizliğin karşılığında aynı zamanda manevi bir karşı-
lık da söz konusudur.131
126
el-Buhârî, a.g.e., V, 2209, 2320; Müslim, a.g.e., I, 221, 222; Ebu Davud, Süleyman
b. Eş’as, Sünenu Ebu Davud, thk.: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, I-IV,
Dâru’l-Fikr, yy. ts., IV, 84; Ebu Avâne, Yakub b. İshak, Müsnedü Ebi Avâne, thk.:
Eymen b. Arif ed-Dimaşkî, Dâru’l-Marife, I-V, Beyrut 1998, I, 162; İbn Hibbân,
a.g.e., XII, 292–293.
127
ed-Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman, Sünenü'd-Dârimî, thk.:
Fevvaz Ahmed Zümerli, Halid es-Sebi’ Alemi, Dârü'l-Kitabi'l-Arabi, I-II, Beyrut
1987, I, 78; Müslim, a.g.e., I, 223; Nesâî, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Ali,
Sünenü’n-Nesâî, haz.: Abdülfettah Ebu Gudde, Mektebü’l-Matbuati’l-İslâmiyye, I-
VIII, Halep 1986, VIII, 126; İbn Huzeyme, Muhammed b. İshak, Sahîhu İbn
Huzeyme, thk.: Muhammed Mustafa A’zamî, el-Mektebu’l-İslâmî, I-IV, Beyrut
1970, I, 47; Dârekutnî, Ebü'l-Hasan Ali b. Ömer, Sünenü'd-Dârekutnî, thk.: Abdul-
lah Haşim Yemani Medenî, I-IV, Dâru’l-Marife, Beyrut 1966, I, 94.
128
el-Buhârî, a.g.e., V, 2208.
129
İbn Hibbân, a.g.e., XII, 291.
130
Mü’min, 40/64.
131
ed-Deylemî, Ebu Şüca’, ef-Firdevs bi me’sûri’l-hıtâb, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, I-V,
Beyrut 1986, III, 146.
Page 21
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
91
Bu hadislerin yanında değişik konularda da fıtrat kavramına yer
verildiğini görmekteyiz. Miraç ile ilgili hadiste gök katlarını gezerken
Hz. Peygamber’e, birisinin içinde süt diğerinde şarap olan iki kap ge-
tirildi. Bunların hangisini dilersen al denildi. Ben içinde süt olanı
aldım ve içtim. Bana fıtrata hidayet olundun,132 (bazı hadis rivayetle-
rinde sen ve ümmetin133, bazı hadis rivayetlerinde fıtratı seçtin134 ve-
ya fıtrata isabet ettin)135 eğer sen şarabı almış olsaydın ümmetin az-
gın olurdu denildi.136
Hz. Peygamberin kendisine ikram edilen kaplardan sütü tercih
etmesine fıtrat denmesi, çocuğun karnına ilk giren, midesi ve bağır-
saklarını ilk defa faaliyete geçmesine sebep olan şeyin süt olması ne-
deniyle olsa gerektir. Hz. Peygamberin şaraba değil de süte yönelme-
sinin sırrı, ona olan alışkanlığından da olabilir. Çünkü süt cinsinden
vücudun bozulmasına sebep olacak bir şey doğmaz.137
Bir başka hadisinde Hz. Peygamber, yatağına giren kimsenin
hangi duayı okuması gerektiğini söyledikten sonra; ‘bu duayı okuyan
kimse şayet o gece içinde ölecek olursa, fıtrat yani İslam dini üzere
ölür, eğer sabaha ulaşırsa hayra isabet eder’ buyurdu.138
Bir diğer hadis; Hz. Peygamber savaşa çıktığında âdeti üzere şa-
fak söktüğü zaman ezana kulak verir, eğer ezan sesi işitirse baskın-
dan vazgeçer, ezan sesi işitmezse baskın yapardı. Bir gün bir kimse-
nin “Allah-u Ekber” dediğini duydu. Bunun üzerine Rasûlullah, “fıt-
rat üzeresin” buyurdu.139
Fıtrat kavramına hadislerde değişik konularda da yer verildiğine
şahit olmaktayız. Rüyada süt görmek,140 cuma günü yıkanmak141
132
İbn Hibbân, a.g.e., I, 247–248.
133
el-Buhârî, a.g.e., III, 1411; V, 2128; Müslim, a.g.e., I, 150; İbn Huzeyme, a.g.e., I,
155, Ebu Avâne, a.g.e., I, 108; İbn Hibbân, a.g.e., I, 240; Hakim Nisaburî, a.g.e., I,
154.
134
el-Buhârî, a.g.e., III, 1243.
135
el-Buhârî, a.g.e., III, 1269; Müslim, a.g.e., I, 154.
136
el-Buhârî, a.g.e., III, 1243, 1269; Müslim, a.g.e., I, 145, 150, 154; İbn Hibbân,
a.g.e., I, 247.
137
el-Askalânî, a.g.e., VII, 215; el-Mübârekfûrî, a.g.e., VIII, 447.
138
Ma'mer b. Raşid, a.g.e., XI, 34; Buhari, a.g.e., I, 97; V, 2326, 2327; VI, 2722; Müs-
lim, a.g.e., IV, 2081-2082; İbn Mâce, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünenu
İbn Mâce, thk.: Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru’l-Fikr, I-II, Beyrut ts., II, 1275;
en-Nesâî, Amelü’l-yevm ve’l-leyle, thk.: Faruk Hammade, Müessesetü’r-Risale, Bey-
rut 1406, s. 133; İbn Hibbân, a.g.e., XII, 347.
139
es-Sanânî, a.g.e., I, 485; Müslim, a.g.e., I, 288; et-Tirmizî, Ebu İsa Muhammed b.
İsa, Sünenü’t-Tirmizî, thk.: Ahmed Muhammed Şakir, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabî,
Beyrut ts., IV, 163; İbn Huzeyme, a.g.e., I, 208; Ebu Avâne, a.g.e., I, 280; İbn
Hibbân, a.g.e., XI, 61.
140
İbn Ebi Şeybe, Ebu Bekr Abdullah b. Muhammed, Musannef İbn Ebi Şeybe, thk.:
Kemal Yusuf Hut, I-VII, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409, VI, 181; ed- Dârimî, a.g.e.,
II, 171. Ebu Ya’lâ, Ahmed b. Ali, Mu’cem, thk.: İrşadülhak Eseri, İdâretü’l-Ulûmi’l-
Eseriyye, Faysalâbâd 1407, s. 260; ed-Deylemî, a.g.e., II, 208.
Page 22
Yaşar KURT
92
fıtrattandır. İmamla birlikte okumak fıtrattan değildir.142 Zina eden
kadının çocuğunun cenaze namazı kılınır. Çünkü her çocuk fıtrat
üzere yaratılmıştır.143
Hadis âlimleri rüyada süt görmenin fıtrata (yaratılışa) delalet
etmesi ile ilgili bazı yorumlar getirmektedirler. İbn Hacer el-Askalânî
(ö. 852/1448) bu konuda şu görüşlere yer vermektedir. Her çocuk
Allah’ın varlığını ikrar etme özelliği (fıtrat) ile doğar. Eğer kendi hali-
ne bırakılır ve kötülüklerin sergilendiği yerlerden uzak olursa, Al-
lah’tan başkasına yönelmez. Tıpkı yeni doğan çocuğun vücuduna
yaraması nedeniyle başka şeye döndürülünceye kadar süte karşı o-
lan sevgisi ve yönelişi de böyledir.144 el-Münâvî’ye (ö. 1031/1622) gö-
re rüyada süt görmek sünnete, ilme ve Kur’ân’a delalet eder. Çünkü
dünya yemeği olarak çocuğun aldığı ilk şey süttür. Onunla güç, kuv-
vet kazanır. Bağırsakları onunla harekete geçer. Kalbin ilimle hayat
bulması gibi, çocuk da sütle kuvvetlenir, hayat bulur.145
Sonuç olarak hadislerde yer verilen fıtrat kavramı genelde, insa-
na doğuştan verilen, insanı insan yapan özellikler için kullanılmıştır.
Bunların bazısı tırnak, bıyık, sakal gibi uzadığında, düzeltilmezse
kişinin fiziki yapısı ile ilgilidir. Özellikle yer verilen konu fıtrat hadi-
sinde ifadesini bulduğu üzere insanın doğuştan getirdiği özellikleri ile
alakalı olanıdır.
F. Kur’ân’da f-t-r Kökünün Diğer Türevleri
Kur’ân’ı Kerim’de f-t-r kökünden gelen fatara, infatara,
yetefattaru, fâtır, münfetir ve futûr kelimeleri fiil, isim ve sıfat şeklin-
de değişik sure ve ayetlerde yer almaktadır. Bu kelimelerin geçtiği
bütün ayetlerde fail/yaratan Allah’tır. Yaratılan ise gökler, yer ve in-
sanlardır.
Fatara ve türevleri Kur’ân’ı Kerim’de yirmi yerde yer almaktadır.
Bunlardan bir tanesi konumuzun esasını oluşturan fıtrat kelimesi-
dir. Ona ayrıca yer verilecektir. Bunun dışındaki kelimelerden sekiz
tanesinde göklerin ve yerin yaratılması, altı tanesinde insanın yaratı-
lışı, beş tanesinde ise göklerin çatlaması, yarılması veya bozulması
konuları işlenmektedir.
Göklerin, yerin ve insanın yaratılması genelde Mekkî surelerde
yer almaktadır. Yaşı, makamı veya mevkisi ne olursa olsun her insan
kendisinden ve içinde yaşamak zorunda olduğu yer ve göklerden olu-
141
İbn Hibbân, a.g.e., IV, 23; es-Sanânî, a.g.e., IV, 334.
142
es-Sanânî, a.g.e., II, 138; et-Tahâvî, Ahmed b. Muhammed, Şerhu meâni’l-âsâr,
thk.: Muhammed Zühri Neccar, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, I-IV, Beyrut 1399, I, 219.
143
es-Sanânî, a.g.e., III, 533.
144
el-Askalânî, a.g.e., III, 248; VII, 215; XII, 393.
145
el-Münâvî, Abdurraûf, Feyzu’l-kadîr, el-Mektebetü’t-Ticâriyyeti’l-Kübra, I-VI, Mısır
1356, IV, 49.
Page 23
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
93
şan dünya ve onun içindekilerden ayrı yaşaması mümkün değildir.
Bu nedenle Allah, şirk içinde bocalayan öncelikle Mekke halkına yö-
nelerek kendi yaratılışlarının yanında göklerin ve yerin eşsiz yaratılı-
şına bakmalarını istemektedir. Bunun yanında bütün insanlığa ses-
lenerek yaratılan hiçbir şeyin tesadüf eseri olamayacağını düşünme-
leri ve her biri harikulâde birer âlem olan bu varlıklara ibret nazarı
ile baktıklarında Allah’ı bulabileceklerine işaret etmektedir. Bu yön-
den baktığımızda yaratılışı ifade eden f-t-r kökünden türeyen bütün
kelimelerin Mekkî surelerde yer alması manidardır.
1- Göklerin ve Yerin Yaratılışı
Göklerin ve yerin yaratılması ile ilgili olarak nüzul sırasına göre
inen ilk ayet Enbiya suresinin elli altıncı ayetidir. Bu ayette Allah,
Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların ortak atası ve hanifliğin temsil-
cisi olan Hz. İbrahim’in ağzından, “Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbi-
dir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim” ifadele-
rine yer vermektedir. Bir önceki ayette inanmayanlar; sen bize
gerçeği mi getirdin yoksa şakamı yapıyorsun? diyorlar. Hz. İbrahim;
sizin de, göklerin ve yerin yönetimi de onları yoktan var eden Allah’ın
elindedir buyurmaktadır.146
Bundan sonra nazil olan ayetlerden iki tanesi; “Gökleri ve yeri
yoktan var eden”147 ifadeleri ile En’am suresinde geçmektedir. Müfes-
sirler özellikle on dördüncü ayetle ilgili geniş yorumlara yer vermek-
tedir. “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen fakat kendisi bes-
lenmeyen Allah’tan başka dost mu tutayım?” Buradaki “fatır” keli-
mesi; ilk defa icat etme, yoktan var etme anlamındadır. Bu ayette
Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber’den atalarının dini olan putlara
tapmasını istediklerinde Allah elçisinden şöyle söylemesini istiyor:
Ben, gökleri ve yeri yoktan var eden Allah dururken, ondan başkası-
nı mı dost, yani Rab, yaradan ve yardımcı edineceğim?148 Bu ayetle
ilgili en geniş açıklama Elmalılı tarafından yapılmıştır. Ona göre
fatrın aslı, bir şeyi başlangıcında yarmak manasınadır. Dilimizdeki
yaratmak kelimesi daha çok bununla ilgilidir. Bunun izahı şudur:
Sonradan olan varlıklar, olay vücuda gelmezden önce yokturlar. Me-
sela sakin ve tenha bir yerde göz yumulduğu veya karanlık bir yerde
veya bir gecede çevreye bakıldığı zaman hiçbir noktada bir yarık, bir
delik görünmez. Hepsi karanlıkta, yoklukta, bitişik, kapanık, bitiş-
miş bir halde bulunur ki, insanlara mutlak yokluk ancak bu şekilde
açıklanabilir. Sonra bu hâl içinde bir noktadan bir varlığın belirdiği,
146
Beydâvî, Ebu Said Nasiruddin Abdullah b. Ömer, Envâru’t-tenzîl ve esrârut-te’vîl,
thk.: Abdülkadir Arafat el-Aşa Hasune, Dâru’l-Fikr, I-V, Beyrut 1996, IV, 98;
Kurtubî, a.g.e., XI, 296.
147
En’am, 6/14, 79.
148
et-Taberî, a.g.e., VII, 158; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, III, 11; Kurtubî, a.g.e., VI,
397; Beydâvî, a.g.e., II, 396.
Page 24
Yaşar KURT
94
mesela bir ışığın, bir yıldızın doğduğu an tasavvur edilirse bunun o
noktada fezayı yarıp orada bir varlık, bir delik, bir pencere gibi zuhur
ettiği görülür. İşte sonradan olan varlıkların ilk varlık anı, yok olan
fezanın böyle bir yarılışıdır. Bu yarılma, bu fatr ve bu ilk yarılıştaki
varlık hali bir fıtrattır. Yaratmak ve yaratılış da budur.
Yoktan yaratılış böyle olduğu gibi, bir aslî maddeden yaratılış da
böyledir. Bir maddeden diğer bir cismin, bir varlığın ortaya çıkması
ilk önce böyle bir yarılma ile başlar. Bir yarılma ki, hem önceki mad-
deyi, hem de fezayı yarmıştır. Bir varlıktan, diğer bir varlığın kopma-
sı; bir tohumdan bir çimenin çıkması; bir hücreden bir hücrenin
doğması hep bir yarılmadır. Bu yarılma, önceki maddeye göre bir yı-
kım ve bozulma, fakat ondan çıkan yeni varlığa göre de bir ıslah ya-
rılması ve varlıktır. İlk maddeyi çıkarışta ise, hiçbir bozma manası
yoktur. O, sırf iyi olan bir ayırmadır. İşte ilk önce herhangi bir şeyin
madde ile olan ilk icat ve var oluşuna fatr ve ilk varlığına ait duru-
muna fıtrat adı verilmiştir ki, bu fıtratın devamı içindeki uyuma da
tabiat ismi verilir. Bunun için fıtrat, tabiattan öncedir. Tabiatın ma-
nası, fıtrat hâlinin devamı ve tekrarı mertebesinden başlayan bir uy-
dusudur.
İşte, “göklerin ve yerin yaratıcısı” olan Allah, hem bütün fıtratla-
rı yaratır, hem de onların tayin edilmiş olan devamları ve birbiri ardı
sıra kesilmeksizin sürmeleri için muhtaç oldukları doğal ihtiyaçlarını
da bahşeder. Ve kendisi her ihtiyaçtan uzaktır. Bu yaratma ve ihsa-
nına karşı kullarından, yarattıklarından hiçbir fayda maksadı gözet-
mez. Ancak ikinci durumda ebedî rahmetine ulaşmakla onları gaza-
bından korumak için kendine, emirlerine ve hükümlerine teslim ol-
mayı ve uymayı ister.149
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki, fatr veya fıtrat bir şeyi yoktan
ve örneksiz olarak yaratmak anlamına geldiği gibi, birbirini takip e-
den, devamlı bir yaratılışı da ifade eder. Bir canlıdan onun aynı özel-
likleri taşıyan yeni bir canlının doğması, bir tohumdan aynı özellikle-
ri taşıyan bir bitkinin yeşermesi sonra kuruyup toprağa karışması ve
tekrar yeşermesi sürekli bir fatr, bir yarılma olayıdır. Bu varlıkları
yaratan (fatır) Allah’tır. Bu durum, varlıkların devamını sağlamada
Allah’ın onlar üzerine koyduğu bir kanunudur. Her varlık, Allah’ın
kendileri için belirlediği sünnetüllah veya adetüllah denen fıtrat üze-
re hayatını sürdürür. Bunun dışına çıkması mümkün değildir. Her
ölüm, yeni bir oluşuma gebedir. Kâinattaki bu dönüşüm ve değişim,
ölüm ve diriliş; aynı zamanda öldükten sonra dirilişin nasıl olacağı
hakkında da bir delildir.150 Dünyanın ölümü bile Ahiret hayatına bir
doğuştur.
149
Elmalılı, a.g.e., III, 1889–1890 (özetle).
150
Yasin, 36/33.
Page 25
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
95
Göklerin ve yerin yaratılışı ile ilgili buraya kadar üç ayete yer
verdik. Bunun dışındaki beş ayete baktığımızda müfessirler özellikle
Fatır suresinin birinci ayetine yorum getirmektedir. Diğer ayetler-
de151 genelde göklerin ve yerin ilk defa ve örneksiz olarak yoktan ya-
ratıldığı ifadelerine yer verilmektedir.
Fatır suresinin birinci ayeti hakkındaki görüşler şöyledir: Hamd,
gökleri ve yeri örneği olmaksızın yoktan var eden Allah’a aittir.152 Bu
ayette gökler ve yer ifadeleri ile bütün âlemin mümkün olduğu kas-
tedilmektedir. Mümkün âlem, “Onun zatından başka her şey helak
olacaktır”153 ayetinin işaret ettiği üzere yokluk âlemidir. Allah gökleri
ve yeri çıkarmak için yokluğu yarmıştır. Bir görüş olarak, bu ayetle
yağmurlara ve bitkilere işaret edildiği de söylenebilir. Yani Allah,
yağmurla gökleri; bitkilerle de yeri yararak onları varlık âlemine çı-
karmıştır.154
Elmalılı bu ayeti şöyle tefsir etmektedir: “Fatara” aslında yarmak
manasınadır. İlk olarak yaratmak manası daha çok meşhur olmuş-
tur. Bununla birlikte bazı tefsir bilginlerinin dediği gibi, yarmak ma-
nasında ismi fail olması da mümkündür. Bu şekilde biz bundan “gök
yarıldığı zaman”155 ifadesindeki infitarı (yarılmayı) da anlayabiliriz ki,
bu durumda ahiretin yaratılması da açıklanmış olur. Fatır kelimesi
için en uygun anlam; hem ilk yaratılmayı, hem de ikinci yaratılmayı
kapsamasıdır. Bu durumda mana şöyle olur: Hamd, gökleri ve yer-
yüzünü yaran ve ayıracak olan, dünyayı yarattığı gibi ahireti de yara-
tan… Allah’adır.156
Yeri geldikçe ifade edildiği gibi f-t-r kökü ve müştakları yaratma
anlamında devamlı Allah’a izafe edilmektedir. Bu kelimelerle Allah
hakkında ilk yaratmaya işaret edildiği gibi, bu ayette beyan edildiği
üzere sürekli bir yaratma, ya da yaratmada dilediği kadar artırma157
da ifade edilmektedir.
2-İnsanın Yaratılışı
F-t-r kökünden insanın yaratılışına Kur’ân’ı Kerim’de altı ayette
yer verilmektedir. Bunlardan nüzul sırasına göre nazil olan ilk ayet,
İsra suresinde, yeniden dirilişi inkâr eden Mekkeli müşriklerin; “Bizi
kim tekrar hayata döndürebilir? sorularına verilen, “Sizi ilk defa ya-
151
Yusuf, 12/101; İbrahim, 14/10; Şura, 42/11; Zümer, 39/46.
152
Beğavî, Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud, Meâlimu’t-tenzîl, thk.: Halid el-Akk-
Mervan Sevvar, Dâru’l-Marife, I-IV, Beyrut 1987, III, 564; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-
mesîr, VI, 472.
153
Kasas, 28/88.
154
Alusî, Mahmud b. Abdullah, Rûhu’l-meânî, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, I-XXX,
Beyrut ts., XXII, 161.
155
İnfitâr, 82/1.
156
Elmalılı, a.g.e., VI, 3972 (özetle).
157
Fâtır, 35/1.
Page 26
Yaşar KURT
96
ratan döndürür.”158 cevabı ile yer almaktadır. Ancak burada ilk yara-
tılış değil, ikinci defa, yani öldükten sonra dirilmeyi ifade eden bir
yaratılış söz konusudur.
İnsanın yaratılması safhasına yer veren ikinci gurup ayetler
vahyin beşinci yılında nazil olan Yasin ve Zuhruf surelerindedir. Ya-
sin suresinde, elçilere inanan bir müminin ağzından; “Ben neyim ki
beni yoktan var edene kulluk etmeyeyim?”,159 Zuhruf suresinde de
Hz. İbrahim’in ağzından; “Ben yalnız beni yoktan var edene (kulluk
ederim).”160 şeklinde yer almaktadır. Aynı manaya gelmesi nedeniyle
vahyin dokuzuncu yılında inen Hud suresindeki ayete de yer vermek
istiyoruz. Ayet, peygamberliği karşılığında bir ücret talebinin doğru
olmayacağını Hz. Hud’un ağzından; “Benim ücretim, beni yaratana
düşer”161 ifadeleri ile yer almaktadır.
İnsanın yaratılmasına yer verilen ayetlerden biri vahyin yedinci
yılında nazil olan ayettir. Bu ayette Firavun’a karşı sihirbazlar; “Biz
seni, bizi yoktan var edene tercih edemeyiz”162 ifadeleri ile imanlarını
ilân etmektedirler. Konu ile ilgili son ayet, fıtrat ayetinde yer aldığın-
dan ilgili ayette incelenecektir.
3-Göklerin Çatlaması ve Yarılması
Göklerin çatlayıp yarılması ile ilgili ayetlerde f-t-r fiili infitar,
münfatır ve yetefattarne türevleri ile yer almaktadır. Konu ile ilgili ilk
nazil olan ayet vahyin birinci yılında inen İnfitar suresinin ilk ayeti-
dir. “Gök çatladığı zaman”.
İnfitar, yarılmak demek ise de, yarılmanın başlangıcı olması da-
ha çok uygundur.163 F-t-r fiili, ilk yaratmayı ifade ettiği gibi, devam
eden yaratmayı da ifade ettiğini izah etmiştik. Bunun yanında varlık-
tan sonra yokluk, ilk bozulma için meydana gelen çatlama ve yarılma
için de yine bu kelime ve türevlerinin kullanıldığına şahit olmaktayız.
Denilebilir ki, kevn ve fesat, varlıkların ilk defa yokluktan varlık sah-
nesine çıkışları ile yok olmaları murat edildiğinde bozulmanın başla-
yacağı ilk safha bu kelime ile ifade edilmektedir. Göklerin, yerin ve
158
İsrâ, 17/51.
159
Yasin, 36/22.
160
Zuhruf, 43/27.
161
Hûd, 11/51 (Yukarıdaki üç ayette Kur’ân’ın tebliğ metodunun önemli unsurlarına
işaret edilmektedir. Birincisi Allah’ın insanları yoktan yarattığı, güç, kuvvet ve
kudretin yegâne sahibi olduğu, dolayısıyla insanın da yalnız ona güvenip, ona kul-
luk edip, onun azabından sakınması gerektiği hususudur. Bunun yanında Allah
adına yapılan tebliğ, gayret, hizmet ve çalışmaların karşılığını Allah’ın vereceğine
olan imandır. Dolayısıyla Allah için yapılanların karşılığında süfli bazı dünyalıklar
peşine düşmek, yapılan iyiliğin karşılığı olamayacağı gibi içinde yaşanılan toplum-
da da büyük bir itibar kaybına sebep olur).
162
Tâhâ, 2072.
163
Elmalılı, a.g.e., VIII, 3632.
Page 27
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
97
insanın ilk defa yaratılışında bu kelimeye yer verildiği gibi, fesadın,
bozulmanın, kıyametin kopmasının ilk başlangıcı olan göklerin çat-
layarak yarılmasında da bu kelimeye yer verilmektedir. Kur’ân’ı Ke-
rim’de kıyametin başladıktan sonra devam eden safhalarında yarıl-
manın, parçalanmanın nasıl olacağına dair: “O gün gök, bulutlar ile
yarılacak”164 , “Gök yarılıp da kızaran, yanan ve yağ gibi eriyen bir
gül gibi olduğu zaman”165, “o gün gök yarılmış, sarkmıştır”166 ayetle-
ri göğün yapısının bozulduğu, gökte bulunan cisimlerin harap olma-
ya yüz tuttuğunu ifade eden ayetlerden bazılarıdır.
Konu ile ilgili vahyin dördüncü yılında nazil olan diğer ayet, kı-
yametin kopmasını, daha ziyade olayın şiddet ve dehşetini ifade et-
mek için; “O günün şiddetinden gök çatlamıştır”167 şeklinde yer ve-
rilmektedir.
Göğün çatlaması ile ilgili yer verilen yetefattarne şeklindeki fiil,
vahyin dördüncü yılında nazil olan Meryem suresi ile on üçüncü yı-
lında nazil olan Şûrâ suresinde yer almaktadır. Her iki surede de
temsili bir ifade söz konusudur. Meryem suresinde; Allah’a çocuk
isnat edenlere bu yaptıklarının büyük bir küstahlık olduğu bildiril-
mektedir. Rahman’a çocuk sahibi demenin ağırlığından nerdeyse
göklerin çatlayacağı, yerin yarılacağı, dağların yere serileceğine168 yer
verilmektedir. Bu tasvir, Allah’a çocuk sahibi demenin, ne kadar bü-
yük bir günah olduğunu canlandırmaktadır.169 Şûrâ suresinde ise,
Allah’ın heybet ve ululuğuna işaret etmek üzere; “Nerede ise gökler
(onun azametinden) üstlerinden çatlayacak gibi (titreşiyorlardı)”170
şeklinde geçmektedir. Bu ifade Allah’ın yüceliğini, eserlerini anlat-
maktadır. Allah öyle yüksek, öyle büyük, öyle azametlidir ki, cismani
yükseklik ve büyüklüğün timsali olan semalar, o yüksek gökler, o-
nun celal ve azametinin heybeti altında üstlerinden çatlayıverecek
gibi ezilip titremektedir.171
Kur’ân’ı Kerim’de fatr kelimesinin çoğulu olan fütur kelimesi sa-
dece Mülk suresinde geçmektedir. Bu ayette Allah, göğü tabaka ta-
baka yarattığını, bu yaratmada bir uygunsuzluk olmadığını ifade et-
tikten sonra; “Gözünü bir kez daha çevir, hiç kusur görüyor mu-
sun?”172 buyurmaktatır. Bu ayet; Allah’ın mülkünün genişlik ve bü-
164
Furkan, 25/25.
165
Rahman, 55/37.
166
Hakka, 69/16.
167
Müzzemmil, 73/18.
168
Meryem, 19/90.
169
Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, I-XII, İstan-
bul 1990, V, 402.
170
Şura, 42/5.
171
Elmalılı, a.g.e., VI, 4220–4221 (özetle).
172
Mülk, 67/3.
Page 28
Yaşar KURT
98
yüklüğünü, göklerin ve yerin yaratılışlarındaki düzen ve intizamın
akılları hayrette bırakan mükemmeliyetini, kusursuzluğunu, tabaka-
ların, çeşitliliği ve parçalarının çokluğuyla beraber görünüm ve sis-
teminin kavranmaz ve ötesine geçilmez İlâhî kudret çemberi içindeki
birliğini ve o muhit altında yaratılmış bakışların sınır ve nisbiliğini
(göreceliğini) ve onun içinde ne kadar yükselirlerse yükselsinler üs-
tüne ve dışına çıkmak için bir sınır, bir delik bulunmasına kullar ta-
rafından imkân ve ihtimal olmadığını anlatmaktadır.173
H. Fıtrat Ayeti ve Yorumu
“Fıtrat” kelimesi Kur’ân’da sadece Rum suresinin otuzuncu aye-
tinde geçmektedir. Bu sure Mekke’de nazil olmuştur. Bir önceki ayet-
te Hz. Peygamber’e, keyiflerine uyup bir türlü yola gelmeyen kimsele-
re üzülmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Hemen devamında gelen
ayette Allah, Resulünü teselli etmek, imanları konusunda ümitsizliğe
düşenlere âhireti ispat ve şirkten uzaklaştırarak kalplerine imanı
yerleştirmek için birliğine delalet eden şahitleri ve açık ayetleri getir-
mektedir.174
Bu ayetle ilgili fıtratın lügat anlamı ve bunun etrafında oluşan
kavramları incelerken yeri geldikçe, konunun seyrine göre açıklama-
larda bulunduk. Burada konunun bütün bir şekilde ele alınması için
fıtrat ayetinin mealine, sonra da bu ayeti kelime veya kavramlara a-
yırmak suretiyle müfessirlerin yorumlarına yer verilecektir.
“Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah’ın
yaratma yasasına (uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre ya-
ratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fa-
kat insanların çoğu bilmezler.”175
Ayetin “Ekım vecheke” kısmını müfessirler şöyle yorumlamak-
tadırlar. Ya Muhammed! Rabbine itaat etmek üzere yüzünü ona çe-
vir,176 dinini yalnız Allah’a ait kıl.177 Yüzünü ona çevirmek; dini ika-
me etmek,178 insanın amelini ve dinini yalnız Allah için yapması179
demektir. “Yüzünü çevir” sözü temsili bir ifadedir. Bir kimse bir şeye
özel bir önem atfederse gönlünü, gözünü ve yönünü o tarafa doğru
çevirir. Başka hiçbir tarafa itibar etmez. Yüzünü dine çevir demek;
gönlünü, gözünü ve yönünü başka hiçbir şeye değil sadece bu dine
173
Elmalılı, a.g.e., VII, 5182–5183 (özetle).
174
Alusî, a.g.e., XXI, 39.
175
Rûm, 30/30.
176
et-Taberî, a.g.e., XXI, 40; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VI, 300.
177
Beğavî, a.g.e., III, 482; İbnü'l-Cevzî, Ebü'l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali,
Tezkiretü’l-erîb fi tefsîri’l-garîb, Mektebetü'l-Maarif, Riyad 1986, I, 72.
178
Beğavî, a.g.e., III, 482.
179
İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VI, 300.
Page 29
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
99
döndür anlamındadır.180 Burada özellikle “yüz” ifadesine yer verilme-
si; yüzün insanın bütün özelliklerini ve saygınlığını kendisinde top-
lamasındandır.181
“Din” kelimesi Kur’ân’ı Kerim’de; “Allah’ın dini”182 “hak din”,183
“halis din”,184 “kayyim din”185 olmak üzere sıfatlarla yer almaktadır.
Bu ayette geçen “din” kavramının hemen ayetin sonunda ve bu sure-
nin kırk üçüncü ayetinde “ed-dinü’l-kayyim” şeklinde vasıflandırıldı-
ğını görmekteyiz. Müfessirler ayetin başında yer alan “din” kavramı
ile kastedilenin İslam dini olduğu görüşündedirler.186
“Hanifen” kelimesini, fıtrat ve hanif kavramı arasındaki ilişki
konusunda izah etmiştik. Orada yer verdiğimiz konuyu özetlersek
hanif; mensuh ve muharref bütün dinlerden yüz çevirerek187 din ve
itaat konusunda dosdoğru188 ve samimi olarak189 yüzü Allah’a dön-
dürmek190ve ondan başkasından yüz çevirmek191 anlamına gelmek-
tedir.
“Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat” cümlesinin içindeki
kavramlara da önceki konularda değinmiştik. Ancak konumuzun
180
ez-Zemahşerî, Carullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an hakâiki ğavâmizi’t-tenzîl ve
uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, thk.: Muhammed Abdüsselam Şahin, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, I-IV, Beyrut 2003, III, 463; en-Nesefî, Abdullah b. Ahmed,
Medâriku’t-tenzîl ve hakâiku’t-te’vîl, thk.: İbrahim Muhammed Ramazan, Dâru’l-
Kalem, I-III, Beyrut 1989, III, 276; Alusî, a.g.e., XXI, 39.
181
Kurtubî, a.g.e., XIV, 24; Ebussuud, Muhammed b. Muhammed el-İmadî, İrşâdü’l-
akli’s-selîm ilâ mezâye’l-Kur’âni’l-Kerîm, Muhammed Ali Sabih ve Evladüh, I-V, Mı-
sır ts., VII, 60 (Kur’ân’ı Kerim’de içinde “vech=yüz” kelimesinin geçtiği birçok ayet
vardır. Yüzün veya yüzlerin kararması veya beyazlaşması (Al-i İmran, 3/106–107;
16/57; 43/17), yüzlerin kötüleşmesinin (Mülk, 67/27) yanında; yüzlerine kara ve-
ya horluk bulaşmamak (Yunus, 10/26), yüzlerini kötü duruma sokmak (İsra,
17/7), yüzlerini ateş kaplamak (İbrahim, 14/50), yüzleri cehenneme yıkılmak
(Neml, 27/90; 33/66) gibi insanın değişik özelliklerini yansıtan ayetler söz konu-
sudur. Bunun yanında insanların özellikleri ve yapıp ettiklerinin yüzüne aksettiği,
bu nedenle yüzlerinden tanınacaklarına dair ayetler de bulunmaktadır. Yüzlerinde
secde izlerinden nişanları vardır (Fetih, 48/29), ayetinin yanında “vech” in eş an-
lamlısı olan “sima” kelimesinin kullanıldığı; suçlular simalarından tanınır (Rah-
man, 55/41) ayetleri insanların yaptıkları eylemlerinden ahirette tanınacaklarını
ifade etmektedir).
182
Al-i İmran, 3/83.
183
Tevbe, 9/29.
184
Zümer, 39/3.
185
Rûm, 30/30, 43; Tevbe, 9/30; Yusuf, 12/40.
186
Mukatil, Tefsir, III, 11; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VI, 300; Kurtubî, a.g.e., XIV, 24;
Alusî, a.g.e., XXI, 39.
187
Kurtubî, a.g.e., XIV, 24.
188
et-Taberî, a.g.e., XXI, 40.
189
Mukatil, Tefsir, III, 11; es-Semerkandî, a.g.e., III, 11.
190
el-Vahidî, el-Vasît, III, 433.
191
el-Vahidî, el-Vecîz, II, 842.
Page 30
Yaşar KURT
100
esasını bu cümle içindeki fıtrat kavramı oluşturduğu için, bu kelime
etrafında yapılan değerlendirmelere biraz daha yer verilecektir.
Fıtrat, insanların İslam dini üzere yaratılmış olmaları anlamına
gelir ki bu da tevhittir.192 Sonra Allah insanlardan yaratılışlarına uy-
gun şekilde hareket edecekleri, ondan başka Rab tanımayacaklarına
dair söz almıştı. 193
Her doğan çocuk da bu ikrar üzere dünyaya ge-
lir. İşte Allah, kullarını kendisinin Rab ve müdebbir olduğunun bilgi-
si194 ile yaratmaktadır. Bu özelliklerle doğan çocuk Allah'ın yarattık-
larının farkına varmaya, dünyevî işleri de birbirinden ayırt etmeye
başlar. Bu kabiliyetleri açıldıkça, kul yaratıcısını bilir ve bulur, şeri-
attaki güzelliği idrâk eder.195
Bu nedenle fıtrat, Allah’ı ve dini kabule hazır, İslam dininin e-
mirlerini yerine getirmede sebat etmek anlamlarına gelmektedir.196
Şayet insanlara müdahale edilmez ve yaratıldıkları hal üzere bırakı-
lırlarsa onun gereğini yerine getirirler, İslam’dan başka din seçmez-
ler.197 İnsanları bu konuda saptıran, fıtrat hadisinde geçtiği üzere
çevresi ve hanif hadisinde geçtiği üzere insan ve cinlerden olan şey-
tanlardır.
Fıtrat, yaratılmış olan her şeyin ilk başlangıcını ifade eder.198 İlk
defa yaratmaya başlayan Allah’tır. Mahlûkatı ilk defa yaratan odur.
Bu nedenle (müdahale edilmez kendi haline bırakılırsa insan da dâ-
hil olmak üzere) yaratılan her şey onu yaratıcı olarak tanır.199
Fıtrat kavramı din (Burada kastedilen İslam dinidir.) olarak da
tarif edilmiştir. Bu durumda mana; insanları üzerinde yarattığı Al-
lah’ın dinine uyun demektir. Çünkü “Ben cinleri ve insanları ancak
bana kulluk etsinler diye yarattım” 200 ayetinde geçtiği üzere insanlar
bunun için yaratılmışlardır.201
Bazı kimseler “Herkes kendi karakterine göre hareket eder”202
ayeti ve fıtrat ayetini delil göstererek, insanların bazılarının hayır,
bazısının ise şer tabiatlı olarak yaratıldıklarını; dolayısıyla insanların
yaratıldıkları tabiatlarını değiştirmeye imkânları olmadıklarını, bu
192
Mukatil, Tefsir, III, 11.
193
A'raf, 7/172.
194
el-Ferrâ, a.g.e., II, 324; es-Sanânî, a.g.e., II, 103; İbn Kuteybe, a.g.e., s. 341;
Beğavî, a.g.e., VI, 269.
195
İbn Atıyye, Kadı Ebu Muhammed Abdulhak b. Galib, el-Muharraru’l-vecîz fi tefsîri’l-
kitâbi’l-azîz, yy., XVI, Fas 1988, XII, 258.
196
en-Nesefî, a.g.e., II, 1318; el-Cürcanî, Seyyid Şerif, Kitabü’t-ta’rifat, Dâru’r-Reşad,
Kahire 1991, s. 190; Ebussuud, a.g.e., IV, 183.
197
Beydâvî, a.g.e., IV, 335; en-Nesefî, a.g.e., II, 1318; Ebussuud, a.g.e., IV, 183.
198
Ebu’l-Bekâ, a.g.e., s.279.
199
el-Ferrâ, a.g.e., II, 324.
200
Zariyat, 51/56.
201
Beğavî, a.g.e., III, 482; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VI, 300; Kurtubî, a.g.e., XIV, 24.
202
İsra, 17/84.
Page 31
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
101
nedenle de eğitimin ve ahlakı güzelleştirmenin insan üzerinde hiçbir
etkisi olamayacağını savunmaktadırlar. Bunun yanında ayetlerde
yaratılış itibariyle insanların farklı özelliklerde olduklarına yer veril-
mektedir. “Andolsun ki, biz onu dünyada beğenip seçmiştik, âhirette
de o iyilerdendir.”203; “Biz onları âhiret yurdunu düşünme özelliği ile
temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. Onlar bizim yanımızda seç-
kinlerden, hayırlılardandır.”204; “Andolsun biz, onları bir bilgiye göre
âlemlere üstün kıldık.” Ancak bütün bu hususlar hiçbir kimsenin
çalışarak ve eğitim yoluyla faziletli bir insan olma kudretine mani
değildir. Şayet böyle düşünülürse nasihatin, korkutmanın ve ahlak
eğitiminin hiçbir kıymeti kalmaz. Bu durumda Kur’ân’da insanın
mesuliyetine yer veren, “Herkes kendi kazandığına bağlıdır.”205;
“Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararına-
dır”206 ayetleri de atıl kalır.207
Fıtrat kavramı hakkında en geniş bilgiye Elmalılı Hamdi Yazır
yer vermektedir. Ona göre fıtrat, her ferdin kendine has olan cüz’i
yaratılışı değil, bütün insanların insan olmaları bakımından hepsin-
de ortak olarak bulunan genel yaratılıştır. İnsanın yaratılışta iki gözü
bulunması asıldır. Bununla birlikte anadan doğma ama doğanlar da
olabilir. Bu insanların üzerine yaratıldığı asıl fıtrat ve tabiatı değil,
ikinci derecede görünür bir sebep olarak düşünülecek az görülen bir
yaratılıştır. Ferdin cüzi yaratılışında herhangi bir sebeple eksiklik
bulunabilirse de asıl fıtrat sağlıklı ve sağlam olarak yaratılmasıdır.
Bunun gibi bütün organların yaratılışında asıl olan bir fıtrat
vardır ki, buna o organın menfaati, vazifesi, fonksiyonu, fizyolojisi
yahut tabiatı denir. İnsanın nefsinin bütün meyillerinde yaratılış
hikmetine uygun esaslı bir içgüdü, bir tabiat vardır ki, ona da fıtrat
denir. Fıtrat hep hak ve hayra yönelik bir istikamet takip eder. İnsa-
nın acıkması yeme ve içmeye meyletmesi, yaşamak içindir. Yoksa
zehir yutmak için değildir. O zaman fıtrat bozulmuş, sapıklığa dü-
şülmüş olur. İnsanın ruh ve zekâsının, fıtratının aslı da Hakk’ı tanı-
mak ve gerçek yaratanından başkasına kul olmamak içindir. İnsana
ruh, yanlışı duysun, şeytana uysun diye değil, gerçeği ve iyiliği duy-
sun, aslını ve sonra döneceği yeri ve ona karşı vazifesini bilsin diye
verilmiştir. Nitekim fıtrat üzere olan ruhlar yalanı, eğriliği bilmez. Eğ-
rilik meyli sonradan gelip geçici olarak kazanılan bir azmanlıktır. İn-
sanın, insan olma yönüyle asıl fıtratı, yaratıcısına boyun eğmesi ve
203
Bakara, 2/130.
204
Sad, 38/46–47.
205
Tur, 52/21.
206
Bakara, 2/286.
207
el-İsfehânî, Tafsîl, s. 155. Bu konuda; kul fiilinin halikıdır veya kul kesb eder Allah
yaratır gibi Mu’tezile ile Ehl-i Sünnet arasındaki tartışmaları görmek isteyenler ilgi-
li konulara bakabilir.
Page 32
Yaşar KURT
102
ona kulluktur. Dinsizlik fıtrata aykırı bir sapıklık olduğu gibi, Al-
lah’tan başkasına tapmak da öyledir. Fıtrat dini, Allah dini, haniflik,
İslam’dır.208
“La tebdîle li halki’l-lah” Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yok-
tur. Müfessirler Allah’ın yaratması kavramını şöyle tefsir etmişlerdir.
Allah’ın dininde,209 Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtratta deği-
şiklik yapılamaz.210
Buradaki “değiştirmeyin” ifadesi kendisinden
sonrasına delalet eder. Yani Allah’ın dinini değiştirmeyin demektir.211
Yahut dinin itikat ile ilgili hükümlerini değiştirmeyin.212
Allah’ın size verdiği temiz yaratılışı değiştirmek veya bozmak size
yakışmaz.213 Yaratılış cihetiyle size verilen özelliklerinizi değiştirme-
yin.214Allah’ın mahlûku Allah’ın kullarıdır. Allah’ın kullarını Allah’tan
başkasına kul olmaya çevirmek doğru değildir.215 Allah’ın fıtratı olan
ezelden getirdiğiniz imana sarılın ve imanınızı takviye edin. Aslî fıtrat
olan tevhidi şirkle, ibadeti günahla değiştirmeyin.216 “İşte doğru din
budur. Fakat insanların çoğu bilmezler”.
Buradaki hilkat daha ziyade ayetin baş tarafındaki fıtrat kavra-
mı ile özdeş kavram olarak ifade edilmektedir. Bu durumda hilkat,
yaratılışta Allah’ın kullarına verdiği safiyeti ifade etmektedir. Belki bu
ifade ile insanların yaratılışına müdahale edilerek onların doğuştan
getirdikleri kabiliyetlerin değiştirilemeyeceği ifade edilmektedir. Bu
özellikler geliştirilebilir veya köreltilebilir. Ancak bunlara yaratılışta
müdahale etme imkânının insana verilmediği ifade ediliyor olabilir.
Sonuç
Göklerin, yerin (kâinatın) ve kendisinin yaratılışı ve bunun hik-
metleri her dönemde insanın ilgisini çeken önemli bir konudur. Tarih
boyunca bu hususta pek çok fikir üretilmiştir. Kur’ân da ilahlık vas-
fının en önemli özelliğinin yaratma olduğunu vurgulamaktadır. Bu
konuda ilk yaratma, ikinci kez yaratma, yeniden yaratma, son ya-
ratma gibi yaratmanın değişik safhalarına yer verilir
Yoktan yaratma veya yaratılışın ilk safhasını ifade eden en ö-
nemli iki kavram bedi’ sıfatı ile “f-t-r” fiili ve onun türevleridir. Yaratı-
208
Elmalılı, a.g.e., 3822–3823 (sadeleştirilerek).
209
Mukatil, Tefsir, III, 11; es-Sanânî, a.g.e., III, 103; el-Vahidî, el-Vasît, III, 433.
210
İbn Kuteybe, a.g.e., s. 341.
211
en-Nesefî, a.g.e., II, 1319.
212
Ebu Hayyan el-Endelusî, Muhammed b. Yûsuf, Bahru’l-muhît, Dâru’l-Fikr, I-XI,
Beyrut 1992, VIII, 389.
213
ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 464.
214
Ebu Hayyan el-Endelusî, a.g.e., VIII, 389.
215
Fahruddin er-Râzî, Muhammed b. Ömer, Mefâtihu’l-ğayb, Dâru’l-Fikr, I-XVI, Bey-
rut 1994, XIII, 121.
216
Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed, Lübâbu’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, Dâru’l-Marife, I-
IV, Beyrut ts., III, 433.
Page 33
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 2
103
lışı ifade eden f-t-r kökünden türeyen bütün kelimeler Mekkî sure-
lerde yer almaktadır. Bu kavramların geçtiği yerlerde yaratan Allah,
yaratılan gökler, yer ve insanlar olmak üzere fiil yalnızca Allah’a izafe
edilmektedir. Kur’ân’daki bu kavramlar göz önüne alındığında lügat-
ler, Kur’ân kelimeleri üzerine yapılan çalışmalar ve tefsirlerde yer a-
lan genel kabul şudur: Allah’ın yaratması alet, madde, zaman, me-
kân, bir varlıktan, bir oluşumdan veya bir noksanlıktan kemale git-
me durumu olmadan bir defada yoktan, örneği ve benzeri bulunma-
dan bir şeyi yoktan var etmek (icat) ve eşi, benzeri olmayan bir şeyi
yaratmak (ibda’) anlamında bir yaratmadır. İlk icat ve var etmeye
fatr, ilk varlığa ait duruma da fıtrat adı verilir. Bu fıtratın devamı i-
çindeki uyuma da tabiat ismi verilir. Her varlık kendi karakteri ve
kendisi için belirlenen yasaya göre hareket etmektedir.217 Bütün var-
lıklar hangi özelliklerle ve hangi gayeyi yerine getirmek üzere yara-
tılmışlarsa bunun dışına çıkamazlar. Buna fıtratullah veya
sünnetüllah denilir.
Fatr veya fıtrat, bir şeyi yoktan ve örneksiz olarak ilk defa ya-
ratmak anlamına geldiği gibi, ikinci defa, yani öldükten sonra diril-
meyi ifade eden bir yaratılış anlamına da gelir. Göklerin, yerin ve in-
sanın ilk defa yaratılışında bu kelimeye yer verildiği gibi, bozulma-
nın, kıyametin kopmasının ilk başlangıcı olan göklerin çatlayarak
yarılmasında da bu kelimeye yer verilmektedir. Bunun yanında birbi-
rini takip eden, devamlı bir yaratılışı da ifade eder. Allah hem bütün
fıtratları yaratır hem de onların varlıklarını sürdürebilecekleri imkân-
ları onlara bahşeder. Bu durum, varlıkların devamını sağlamada Al-
lah’ın onlar üzerine koyduğu bir kanunudur. Kâinattaki bu dönü-
şüm ve değişim, ölüm ve diriliş, öldükten sonra dirilişe de işaret et-
mektedir. Her ölüm, yeni bir oluşuma gebedir.
Fıtrat kelimesi insanın yaratılışı için de kullanılan önemli bir
kavramdır. İslam bilginleri bu kavrama farklı anlamlar yüklemişler-
dir. İlk dönem İslam âlimleri fıtrat kavramını genelde İslam olarak
tarif ederler. Bunda konu ile ilgili ayet ve hadislerin büyük etkisi ol-
muştur. Fıtratın doğuştan insana verilen bir kabiliyet, bir özellik ol-
duğunu söyleyenler olmuştur. İnsanı yoktan var eden Allah, kendisi-
ni bilip tanıyacak, ona ve indirdiklerine imanın gerekli olduğunu bi-
lecek bir kabiliyette yaratmıştır. Bir başka yorum olarak fıtrat, insan-
ların doğuştan getirdikleri safiyettir. Böylece doğan her çocuk, gü-
nahsız olarak doğar, çevresinden kötüye doğru yönlendirilmezse iyili-
ğe yönelir. İnsanlar doğuştan değil daha sonra yaptıkları iyi/kötü
amelleri sebebiyle mümin/kâfir olmaktadırlar.
Fıtrat kavramı hadislerde de konu edilmektedir. Fıtrat hadisi,
çocuğun çevresinin iyi oluşturulması gerektiğine vurgu yapmakta,
217
İsra, 17/84.
Page 34
Yaşar KURT
104
eğitim ve öğretimin insanın şekillenmesindeki önemine işaret etmek-
tedir. Bunun dışında beş veya on şeyin fıtrattan olduğu gibi hadisler-
le, yaratılıştan getirilen insan olmanın fiziki özelliklerine yer veril-
mekte ve bu hususlara riayet etmeyen kimselerde insana ait bir gö-
rüntünün kalmayacağına dikkat çekilmektedir.
Sonuç itibariyle f-t-r ve türevleri, bunun yanında ilk yaratmanın
en önemli kavramı olan fıtrat, bütün yaratıklara ilk başta yaratıcı
tarafından verilen genel kabiliyet ve ehliyet olarak ifade edilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder