13 Mayıs 2011 Cuma

HADİS ÜZERİNE

Bu yazıyı Diyanet’ten gelen “Uydurma hadisler temizlenecek” başlıklı haber nedeniyle yazıyor değilim.

İkbal’in tabiriyle “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşası” işine kendini vakfetmiş birisi olarak, yazdığım yazılara mızraklarının ucuna bir takım uydurma hadisleri takarak saldıranlar oluyor. Kimi hadisleri saldırı aracı olarak kullanıyorlar ve tam bir uydurma hadis terörü estiriyorlar. Bunun için de özellikle üç kitabı bahane edip kalkan olarak kullanıyorlar; Gazzali’nin İhya-u Ulumiddin’i, Said-i Nursi’nin Risale-i Nur’u ve Sahih-i Buhari adlı kitaplar…

Güya ben buralarda geçen hadisleri inkar ediyormuşum veya kale almıyormuşum. Bunlara karşı geliyormuşum. Bu kitaplarda geçen hadislere ve görüşlere aykırı fikirler ileri sürüyormuşum ve hatta bu nedenle dinden bile çıkmışım, kafir ve mürted olmuşum.

Önemine binaen müsaadenizle bu yazıyı bu konuya ayıracağım.

***
Şurası bir gerçek ki Kuran’ı Kerim dışında hiçbir kitap Müslümanları mutlak anlamda bağlayıcı değildir. Yani ben adı geçen kitapların hiç birisine dönüp bakmasam, esas almasam, delil kabul etmesem bile hiçbir şey olmaz. Allah bana “Neden bu kitapları esas almadın?” diye hesap sormaz. Kuran dışında herkesin yazdığı kitap önce kendini, sonra onu gönüllü kabul eden taraftarlarını bağlar. Diğerleri onlardan sorumlu tutulamaz.

“Ama bu kitaplarda Hz. Peygamber’in hadisleri var” diyeceksiniz.

Olsun, Hz. Peygamber’in hadisleri sadece bunlarda mı var? Ben hadisleri bunlardan başka bir kitapta bulamaz mıyım? Sahih-i Buhari Hz. Peygamber’den yaklaşık 250 yıl sonra, İhya yaklaşık 500 yıl sonra, Risale-i Nur da yaklaşık 1400 küsür yıl sonra yazıldı. Onlar yazılıncaya kadar ortada hadis yok muydu? Hz. Peygamber bilinmiyor muydu? Dünyaya Hz. Peygamber’i bunlar mı tanıttı?

Bir hadis sırf şu kitapta veya bu kitapta geçiyor diye sahih olmuş olmaz. Yani bir hadis “Buhari’de geçiyor, Risale-i Nur’da yer alıyor, İhya’da var” diye yunmuş yıkanmış değildir. Onlarda da zayıf hatta uydurma hadisler olabilir. Çünkü hiç birisi Allah’ın kitabı değildir. Bu, onların oturup hadis uydurduğu anlamına da gelmez. Uydurulmuş bir hadis meşhur olunca, güvendikleri hocaları silsilesinden geldiklerini de görünce kitaplarına almakta bir beis görmemiş olabilirler.

Buhari’nin ortalıkta hadis olduğu iddia edilen onbinlerce rivayetin sadece % 5′ini kitabına alarak geri kalan % 95′ini elediği unutulmamalıdır. Peki, bu durumda Buhari’yi kitabına almadığı hadisler nedeniyle Hz. Peygamber’i kale almamakla veya bir çok hadisi inkar etmekle mi suçlayacağız? Tam tersi, iyi yapmıştır, yaptığı çok yerindedir.

Şimdi, İslam’ın ikinci yüzyılının ardından, üçüncü yüzyılda Buhari ve çağdaşlarının yaptığına ikinci eleme dersek, şu an bir üçüncü elemeye daha ihtiyaç vardır. Yani bu çağın Buhari’leri ortaya çıkmalıdır ve aynen onun yaptığını yapmalıdır.

Buhari ve çağdaşlarının, kendinden öncekileri, kriterler oluşturarak süzgeçten geçirmesi gibi, biz de, bizzat Buhari ve adı geçen diğer kitapları üzerlerine “sünger” çekmeden “süzgeçten” geçirmeliyiz.

Bu durum, özelikle Türkiye gibi bir ülkede, söz konusu bu kitapların çok ciddi bir tenkit süzgecinden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir. Bunun henüz doğru dürüst yapılmadığını görüyoruz. Kimi insanlar sanki onları Allah yazdırmış gibi Kuran’dan daha çok onlara inanıyorlar. Oysa Allah’ın “yazdırdığı” yegane (bozulmamış) kitap Kuran’dır.

Şahsen ben yazılmış her kitabı “sözün namusu adına” okumayı görev bilirim. Keşke her yazılanı okuyabilseydim. Ama kimi kitapları okumanın veya esas almanın “dini bir zorunluluk” olmadığını söylemeyi de aynı şekilde sözün namusu adına görev bilirim ve işte söylüyorum; Sahih-i Buhari’yi, İhya-ı Ulumuddin’i veya Risale-i Nur’u okumak dini bir zorunluluk değildir. Bunlar olmasa da olurdu, İslam’a ve ümmete hiçbir şey olmazdı, dimdik yoluna devam ederdi. Yeni nesiller ve kişiler gelirdi. Tıpkı ben, sen veya o olmasak da olacağı gibi. Biz İslam’a şeref katmıyoruz, İslam bize şeref katıyor. İslam’ın akıp gelen tefekkür ırmağı bir dönemde veya bir şahsın kitabında dondurulamaz.

“Buhari olmasaydı bu din yok olurdu, İhya olmasaydı ümmet-i Muhammed yıkılır giderdi, Risale-i Nurlar olmasaydı imansız kalırdık” vs. diyenlere bu söylediklerim.

Bakın, Kuran’ı bir kenara atarsak helak oluruz, ama o kitaplardan hiç birisini okumasak bile bir şey olmaz. İlk 250 yıl boyunca Buhari’yi okumayanların, ilk 500 yıl boyunca İhya’dan haberdar olmayanların, 1400 yıl boyunca da Risale-i Nur’u hiç bilmeyenlerin bulunuyor olması, dahası bunları hiç görmemiş oldukları halde ahirete intikal etmiş olmaları ne demek istediğim hakkında bir fikir verebilir. Yani demem o ki bunlar ümmetin olmazsa olmazları değildir. Yararlanan yararlansın ama kimse onları Kuran yerine koymaya kalkmasın ve bunlarsız olmaz demesin.

Meşhur bir hadiste geçen “Kuran’ı kendi görüşüne göre tefsir etmek” ifadesi, aslında “Kendi tefsirini Kuran yerine koymak” demektir. Bunu yapan cehennemdeki yerini hazırlamış olur. Hadiste “Kuran’ı tefsir etmek” değil, “Tefsirini Kuran yerine koymak” mahkum ediliyor. Bu ikisi arasındaki farkı iyi düşünün. Tabi hadis uydurma değilse…

***
Hadislere gelince…

Ben meşrep olarak kökten hadis inkarcısı bir tutum içinde değilim. 20 yıla varan yazı hayatım boyunca böyle bir tutum içine girdiğim görülmemiştir. Ancak hadis konusunda tıpkı Ebu Hanife gibi ince eleyip sık dokuyanlar meşrebinden olduğum söylenebilir. Yani öyle kolay kolay hadis kabul etmem. Bir sürü şartlardan geçmesi gerekir. Sırf Buhari’de, İhya’da, Risale-i Nur’da geçiyor diye bir hadisi öpüp başıma koyacak da değilim. Bunların da tenkit süzgecinden geçmesi gerekir.

Keza “Tek kaynak Kuran” diyenlerden de değilim. Hadisin Kuran gibi gelmemesi ve araya 14 asrın girmiş olmasından kaynaklanan sorunlar nedeniyle daha temkinliyim, hepsi bu. Bana göre değil hadis, milletler tarihi, dinler tarihi, sosyoloji, antropoloji, biyoloji, tabiat tarihi, coğrafya, eski mitolojiler vs. bile yeri geldiğinde kullanılmalıdır. Tabi hepsi süzgeçten geçirilerek.

Bu tutum, hadislerin kaynağı olan Hz. Peygambere karşı bir tavır değildir. Eğer onun sağlığında yaşasaydım, sabah kalktığımda gidip kapısını çalarak işin doğrusunu sorabilecek durumda olsaydım hiç sorun yoktu. Ne derse yapardım. Çünkü bana göre hadisler de ayetler gibi doğruluk ve dürüstlük abidesi (el-emin) olan yetim Muhammed’in (s.a.v) dilinden çıkmıştır. O söylemişse doğrudur.

Ancak mesele bu değil.

Mesele, onun ölümünden sonra yüksek karizmasından yararlanarak kendi fikirlerini onun adını kullanarak ümmete yutturmaya kalkışanların bulunmasıdır. Bunlara karşı önlem almak zorundayız. Dinimizi uydurma hadis bezirganlarının en küçük bir sarsıntıda yıkılıp gidecek hurafe çöplüğü üzerine kuramayız. Eleştirel akıl ve mantıktan koparsak ha babam uçarız.

Yukarıda adı geçen kitap müelliflerin bunu yaptığını söylemek istemiyorum. Fakat onlar da farkına varmadan, iyi niyetlerinin kurbanı olarak bu bezirganların oyununa gelmiş olabilirler. Aradan yol bularak kitaplarına girmiş olanlar bulunabilir. Eleştirel analize tabi tutulmaları onların da iyiliğinedir, hepimizin iyiliğinedir. Benim yazdığım kitaplar da aynı muameleye (eleştirel analiz) tabi tutulmalıdır. Aksi halde gelişme olmaz; müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğmaz.

Bu, eleştirel akıldır; ümmetin kolektif ruhunun yanlış olanı kim olursa olsun, nerede geçiyorsa geçsin durdurması, ayıklamasıdır. Şu anki yaşayan nesiller olarak bize düşenin bu olduğunu düşünmekteyim.

Bu yapılmadığı taktirde bin sene önce uydurulmuş bir hadis nesilden nesile aktarılıp gelir de kimsenin ruhu duymaz. Çünkü eleştirel akıl olmadan, özeleştiri olmadan, geçmişe körü körüne bağlılık sürüp gidiyorsa, her “Gâle Resullulah (s.a.v)…” sözüne içimizin yağı eriyip uyuyorsak evin yolunu bulamayız. Zira ortalık uydurma hadis kaynıyor. Önlem almak, süzgeçten geçirmek, “Dur bakalım” demek, ince eleyip sık dokumak zorundayız.

Bu anlamda “Hz. Peygamber” ile ona ait “hadis” iddiasını aynı şey olarak görmemek gerekir. Her “hadis” iddiasını duyduğumuzda peygambere olan büyük saygımız ve sevgimiz nedeniyle içimizin yağı eriyip kendimizden geçemeyiz. Aksi halde tam da uydurmacıların beklentisi doğrultusunda hareket etmiş oluruz. Onlar zaten bunu bildikleri için kendi fikirlerini “Gale Seyyid-i Kainat ve Nebiy-i Muhterem Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)…” karizmasının arkasına sığınarak zerketmektedirler…

Oysa Hz. Peygamber işte o bildiğimiz Allah’ın Resülüdür. Hadis ise, sonradan onun tarafından söylendiği iddia edilen sözdür. Zaten hadis kelimesi sözlükte “Sonradan ortaya çıkan, icat edilen” demektir. Dolayısıyla onun tarafından söylendiğinin inandırıcı delillerle ispat edilmesi, kanıtlanması gerekir. Az önce geçtiği gibi, bir hadisin sırf meşhur bir kitapta geçiyor olması yeterli değildir. Bir sürü şarttan daha geçmesi gerekir. Bu tür şartlar sütten dilimiz yandığı için yoğurdu üfleyerek yemek istememizden kaynaklanmaktadır. Şu halde bu şartların geçmişte konması doğruydu, haklıydı, kesinlikle gerekliydi. Şu an daha da geliştirilmeli ve hatta zorlaştırılmalıdır.

***
Şimdi…

Şu an İslam dünyasında dokuzu (Kütüb-ü Tis’a) Sünni dünyanın, dördü de (el-Kafi) Şii dünyanın elinde olmak üzere 13 büyük hadis kitabı var. Bu kitaplarda yarı yarıya olmak üzere yaklaşık 30 bin civarında Hz. Peygambere ( ve Hz. Ali ve imamlara çünkü Şiiler onlardan gelene de hadis diyor) ait olduğu iddia edilen rivayet bulunuyor.

Bunların hepsini Hz. Peygamber söylemiş midir?

Bunları Hz. Peygamber’in gerçekten söylediğine ikna olmamız lazım. Öyle yağma yok.
Hz. Peygamber Kuran dışında hiçbir şey söylemeden, başka hiçbir söz dahi ağzından çıkmadan gitmiş değildir herhalde. Mutlaka çeşitli vesilelerle bir şeyler söylemiştir. Bu söyledikleri etrafındaki sahabeler tarafından duyulmuştur ve değişik yollardan aktarılmıştır. Duyan duymayana söylemiştir. Fakat zaman içinde bunların içine uydurmaları da karışmıştır. Buna önlem olsun diye cerh ve tadil çalışmaları olmuş, ayıklama faaliyetlerine girişilerek değişik dönemlerde mevzuat (uydurma hadisler) kitapları yazılmıştır.

Tarihten günümüze bunların en önemlileri arasında, örneğin İbnu’l-Cevzi’nin Kitabü’l-Mevzuat mine’l-Ehadisi’l-Merfuat’ı, Mecdüddin el-Firuzabadi’nin Hatimetü Sifri’s-Saade’si, Celalüddin es-Suyuti’nin el-Leal-Masnua fi’l-Ehadisi’l-Mevzua’sı, İbnu Arrak el-Hicazi’nin Tenzihü’ş Şeriati’l-Merfüani’l-Ahbari’ş Şeriati’l-Mevzua’sı, Şemseddin-i Sehavi’nin Makasıd-ı Hasene’si, Ali b. Sultan el-Kari’nin el-Mevzuat’ı (Türkçe’ye çevrildi), Muhammed b. Ali eş-Şevkani’nin el-Fevaidü ‘l Mecmua fi ‘l-Ehadisi’l Mevzua’sı (Türkçe’ye çevrildi), Ebü’l-Hasenat Abdu’l-Hayy el-Leknevi’nin el-Asaru’l-Merfuda fi’l Abbari’l-Mevzua’sı ve Türkçe olan M. Yaşar Kandemir’in Mevzû Hadisler, Menşei, Tanıma Yolları ve Tenkidi ile M. Hayri Kırbaşoğlunu’nun Alternatif Hadis Metodolojisi’ni bir çırpıda sayabiliriz.

Bu kitaplarda binlerce hadisin tenkidi yapılır, uydurma olanları tanıma yolları gösterilerek ölçüler, kriterler konur ve her “Gale Resullulah (s.a.v)…” diye başlayan söze hadis denemeyeceği delilleriyle anlatılmaya çalışılır. Bunlar boşuna ortaya çıkmamıştır.

Bu tür kitaplarda çok önemli bazı kriterlerden bahsedilmiştir. Sadece bunlara bakmak bile bir ipucu verebilir. Liste uzayabilir ama bunlardan en önemlilerini birkaç madde halinde şöylece sıralayabiliriz;
1- Hadis, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in dilinden olmalıdır.
2- Hadis, Kuran’a aykırı olmamalıdır.
3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır.
4- Hadis, gelecekle ilgili yer, zaman, tarih, kişi, topluluk ismi vermemeli, bunları övgü veya yergi içermemelidir.
5- Hadis, itikatla ilgili olmamalıdır çünkü haber-i vahid itikatta delil olmaz. Bütün hadisler ilim ifade etmesi açısından haber-i vahittirler. Yani Kuran gibi geniş topluluklarca rivayet edilmezler. Her sahebe kendi duyduğunu tek kişi olarak Hz. Peygamberden aktarır. Bunun için ona haber-i vahit denir.
6- Hadis, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalı veya yaşayan sünnetle gelen bir ibadetin nasıl yapılacağını gösteriyor olmalıdır. Güvenilir hadislerin büyük çoğunluğu da zaten böyledir.

Sadece bu altı kriter bile yukarıda anılan 13 kitaptaki yaklaşık 30 bin rivayete vurulduğunda en az yarısından fazlasının elendiğini görülür. Geriye, büyük çoğunluğu evrensel ahlaki öğütler ve ondan daha az bir kısmı da, şu an yaşanılan ve Kuran’da zaten yer alan namaz, oruç, hac, zekat, abdest gibi ibadetlerin nasıl yapılacağına dair örneklikler anlamına gelen rivayetler kalır ki asıl uyulması gereken hadisler de bunlardır.
***
Evrensel ahlaki öğütlerden maksat iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, erdem, mertlik, söz, namus, vefa, ana babaya saygı, çocuk sevgisi, kadınlara iyi davranma, yoksula yardım, mahrumu, mazlumu ve mağduru koruma, komşu hakkı vb. zaten her toplumda atasözleri, güzel sözler ve deyişler şeklinde beliren temel insanlık hasletleridir.
Asıl sahih hadisler bunlardır. Bu sözlerin bir benzerini bir Çin atasözü, bir Kızılderili şiiri veya bir Rus deyişi olarak da duymuş olabilirsiniz. Konfüçyüs’e, Buda’ya veya bir bilge kişiye ait söz olarak da işitmiş olabilirsiniz. Hepsi aynı kandilden konuşurlar. Bu anlamda milletlerin anonim ruhu olan atasözleri, saf dinlerin ruhu gibi yalan söylemez. Birbirine benzerler, hemen tanırsınız onları.

Demek ki (Şiilerin hadis anlayışı da dahil) genel olarak hadis dediğimiz sözler, sahihiyle zayıfıyla, mevzusuyla meşhuruyla, aslında, örneğin Çin anonim ruhunun Konfüçyüs’de billurlaşarak iyi, güzel ve doğru namına ne varsa ona atfetmesi gibi, İslam milletlerinin anonim ruhunun Hz. Muhammed’te billurlaşmış halidir.

İçinde o anonim ruhun arayışlarını, acılarını, özlemlerini, umutlarını ve aynı zamanda da acizlik ve zayıflıklarını bulursunuz. Sünni kitaplarda bir çok hadis tenkit edilirken “Aslında bu söz Hasan-ı Basri’ye aittir, Arapların şu şiirinden alınmadır, Sırrı Sakati’nin sözüdür…” vs. denilerek eleştirilmesi, Şii kitaplarda da Cefer-i Sadık’ın veya Muhammed Bakır’ın sözleri olarak da aktarılması bunu gösterir.

Yani, İslam milletlerinin, yeryüzünün tozuna toprağına bulanarak, olaylar içinde yoğurularak akıp gelen bilinçaltı, peygamberden gelen rivayet kandiline katılarak kendini onunla ifade etmiştir. Bu nedenle bir taraftan umudu, hasreti, arayışı, diğer taraftan da zaafiyeti, acizliği ve eksikliği bir arada barındırır. İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, adalet vs. ile ilgili sözler birincisine, İsa, deccal, mehdi, kadını aşağılama, erkek egemen söylemler vs. ikincisine örnektir.

Bu anlamıyla hadis külliyatı, şu an yıkılmış bir uygarlığın, bir zamanlar parlak başarılar elde etmiş bir yaşanmışlığın kayıtlara yansımış söz deposudur. Şu an üzerine sünger çekilmesi değil, süzgeçten geçirilmesi, yeniden ele alınması, yukarıdaki gibi kriterler oluşturularak ayıklanması, buradan diğer milletlerin anonim ruhuyla mukayese edilmesi, böylece de insanlık terazisinde tartılması gerekir. Toptan bir kenara atılamayacağı gibi toptan kabul de edilemezler.
***
Uygulamalı bir örnekle ne demek istediğimi açayım;
Önce yukarıdaki onüç meşhur kitaptan oluşan hadis “deposuna” bakıyoruz. İçlerinden az önceki altı kritere uyanlardan bir demet seçip çıkarıyoruz, örneğin;
“Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.” (Tırmizi, Muslim)
“İyilik güzel huydur. Günah vicdanını rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir.” (Muslim, Tırmizi).
“Ya Ebu Zer! Ne tedbir gibi akıl, ne haramdan kaçınmak gibi vera, ne de güzel ahlak gibi müruvvet bulunur.” (Nesei)
“Allahım! ayrılık ve bozgunculuktan, ikiyüzlülük ve kötü ahlaktan sana sığınırım.” (Ebu Davud, Nesei)
“Üç kimse var ki cennete giremeyecektir: zina eden ihtiyar, yalancı hükümdar ve kibirli fakir.” (Muslim, Nesei).
“Kibirli ve kendinde olmayan şeylerle öğünen kimse cennete giremez.” (Ebu Davud)
“Bir adam “Ya Resulallah, insanların en erdemlisi (hayırlısı) kimdir?” diye sordu. “Çok yaşayıp ameli güzel olandır” buyurdu. “Peki, İnsanların en kötüsü kimdir?” diye sordu, “Çok yaşayıp ameli kötü olandır” buyurdu. (Tırmizi).
“Bir adam “Ya Resulallah, ben Allah yolunda savaşmak istiyorum” dedi. “Annen sağ mıdır?” diye sordu. Evet deyince “Ayağına sarıl, cennet oradadır” buyurdu. (Tabarani)
“Asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi).
“Hz. Peygamber bir gün “Pehlivan kimdir, bilir misiniz?” diye sordu. “Güreşte yenilmeyendir” dedik. “Hayır dedi, asıl pehlivan öfkesini yenendir.” (Müslim, Ebu Davud).
“Müslümanların en faziletlisi kimdir? diye sorulunca “Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir” buyurdular.” (Tirmizi)
“Kendin için istediğini mümin kardeşin için de istemedikçe kamil mümin olamazsın.” (Buhari)
“Birbinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” (Buhari, Müslim).
“Resulullah bir yere seriyye gönderdi. Seriyye geri döndüğünde onlara şöyle buyurdu. “Afferin küçük cihadı yerine getirip de büyük cihadı baki kalanlara.” Denildi ki, “Ya Resulullah! Büyük cihad da neyin nesi! Hazret “nefs ile cihad” buyurdu.” (el-Kafi).
***
Şimdi, “iç kriterlerden” geçen bu rivayetleri “dış kriterlere” yani diğer milletlerin anonim ruhu olan atasözleri ve deyişleriyle karşılaştırıyor, insanlık terazisinde tartıyoruz;
“Her şey bir güzelliğe sahiptir fakat bunu herkes görmez. (Konfüçyüs)
“Bir adamdan şüpheleniyorsan onu işe alma, işe alıyorsan ondan şüphelenme” (Çin atasözü)
“Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan şakıyan kuşlar gelir. (Çin atasözü)
“Eşek olursan semer vuran çok olur” (Türk atasözü)
“Yiğit harpte, dost dertte, olgun adam öfkelenince belli olur.” (Arap atasözü)
“Dünyada üç şey gizlenmez: Duman, aşk, parasızlık.” (Arap ötasözü)
“Kadehin içinde, denizde boğulanlardan çok daha fazla insan boğulmuştur. (Alman atasözü)
“Parlayan herşey altın değildir.” (Alman atasözü)
“Güzellik, bakan kimsenin gözündedir.” (Fransız atasözü)
“Kurt dumanlı havayı sever.” (Fransız atasözü)
“Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır.” (Hind atasözü)
“Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insan evine Sanco Panco olarak döndü.” (İspanyol atasözü)
“Eline, diline, beline sahip ol” (Mani)
“Doğru davranmak için şu beş şeyi yapma; yalan, zina, adam öldürmek, hırsızlık, içki içmek” (Konfüçyüs).
“Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır.” (Bolivya atasözü)
“Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun” (İskandinav atasözü)
***
Daha bunlar gibi onlarca, yüzlerce örnek zikredilebilir.
Burada yapılmak istenen şudur: Artık eski hadis alimlerinin kitaplarını yazarken kullandığı hasen, merfu, muttasıl, munkatı vs. kriterlerinin bizim için bir anlamı kalmamıştır. Onlar bir şekilde bunları oluşturarak kitaplarını yazmışlardır. Ve bu kitaplar şu an bizim elimizdedir. Bizim de şimdi bu kitaplarda geçen sözleri birer “depo” olarak görüp süzgeçten geçirmemiz gerekir. Sonra onları oluştuğu tarihsel coğrafya ve iklimden çıkarıp insanlık alemi ile test etmemiz lazım. Onlarınkini bizimki ile bizimkini onlarınki ile karşılaştırmamız lazım. Bu bize çok şey öğretecektir. İnsanlığın ortak bir aklının, akıp gelen ortak bir vicdanının olduğunu göreceğiz. Kuran’ın “ma’ruf” (tanınıp bilinen) dediği tam da bu değilse nedir?

Artık bizim için sahih hadis demek, insanlığa söyleyebilecek hale gelmiş sözümüz demektir. Çünkü çok badirelerden geçmiş, iç savaşlardan çıkmış, cerh ve tadillere uğramış, tenkit edilip süzgeçten geçirilmiş ve bu günlere gelmişlerdir. Şimdi biz artık o tür cerh ve tadillerle uğraşamayız, biz o nesil değiliz. Bizim artık bunlar içinden insanlığa sunmalar yapmamız lazım. Eğer rivayet ettiğiniz söz bir Çinli için, Bir Meksikalı için, bir Rus için bir anlam ifade etmiyorsa, sizin kendi tarihsel coğrafyanızda, oranın şartlarında kalmış demektir. Oradan dışarı çıkınca da bir anlamı yok demektir. Artık onu rivayet edip durmanın ne anlamı var? Elimizdeki “hadis deposundan” öyle sözler seçmeliyiz ki bir Çinli veya Meksikalı bunu duyduğunda “Ne güzel söylenmiş, buna benzer bir söz de bizim atasözlerinde var” diyebilmeli. Yukarıdaki hadis örnekleri bir fikir vermiş olmalıdır.
İşte günümüzün sahih hadisleri bunlardır.

Sahih hadis bu anlamda insanlığın aklına, vicdanına, fıtratına, sağduyusuna hitap eden sözdür. İnsanlığın ortak akıl ve vicdanının, Mekkeli bir öksüzün aklında ve vicdanında dile gelişidir. İnsanlığın anonim ruhunun evrensel bir peygamber olması sebebiyle Hz. Muhammed lisanından ifade edilişidir. Bunu herkes kendi lisanına rahatlıkla tercüme edebilir çünkü onlarda da buna benzer sözler vardır. Edemiyorsa, diğer milletlerin fıtrat ve vicdanında bir karşılığı yoksa bilin ki onu Hz. Muhammed söylememiştir.

Örneğin “Hz. Peygamber mübarek idrarını maşrapayla yatağının altın koymuştu. Ümmü Habibe’nin hizmetçisi Bürke adındaki kadın onu içti. Hz. Peygamber “Bu senin sağlığına iyi gelecektir” dedi ve o kadın bir daha hastalanmadı” (Darakutni ve Tabarani’den naklen Suyuti’nin el-Hasaisu’l-Kübra’sında geçer. c. 1, shf. 193) rivayetini duyan insanlık fıtrat ve vicdanı derhal onu dışına atar, kabul etmez çünkü uydurmadır, böyle bir şey asla olmamıştır.

Öte yandan peygamberin akla ve vicdana hitabeden apaçık sözlerine karşı çıkanlar da tabiki olmuştur. Bunlara yakından bakın, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında onu tasdik etmekten geri duramadıklarını görüsünüz. Ama toplumda üslendikleri rol, menfaat ve çıkarları inkar etmelerini gerektirdiği için körü körüne güneşi balçıkla sıvamaya kalkarlar. Ebu Cehil’in bir gün yalnız kaldığında “Bak Muhammed, söylediklerin güzel şeyler ama biz bu putları terk edersek Kureyş aç kalır” sözü buna en çarpıcı örnektir.
***
Benim kanaatim odur ki herhangi bir peygamber -örnek olsun diye söylüyorum- “Annelerinizle evlenebilirsiniz” deseydi, peygamber olduğuna bakılmaz derhal reddedilirdi. Çünkü insanlık vicdan ve fıtratı öyle sağlam bir dayanaktır ki peygamberleri bile test eder. Peygamberler onun dile gelen soylu sesi (lisan-ı sıdk) oldukları için söyledikleri sonra çağlarda bile olsa özgür vicdanlarda makes bulmuştur…

Paylaş:

« PEYGAMBER'İN RÜYASI

SADAKATSİZ SEÇMEN »

11 Yorum ;

  1. SEDAT 21. Eki, 2009 at 19:33 #

SELAMÜN ALEYKÜM MÜMİN VE MUVAHHİD ÜSTADIM, ALLAH IN RAHMETİ ÜZERİNE OLSUN, RABBİM BİZİ KURANI, HADİSLERİ VE SÜNNETİ EN GÜZEL, DOĞRU ŞEKİLDE ANLAYAN KULLARINDAN EYLESİN Kİ, O' NUN YOLUNDA MÜCAHİDLER OLALIM.

ÜSTADIM BENİM SORUM BAŞLIKTANDA ANLAŞILACAĞI GİBİ HADİSLER ÜZERİNE OLACAK, KISA VE NET SORMAK İSTİYORUM, ÇÜNKÜ SENİN CEVABININ UZUN OLMASINI BEKLİYORUM, BİLİNDİĞİ ÜZERE HADİSLER KONUSUNDA ÇOK ÇEŞİTLİ YORUMLAR VE DÜŞÜNCELER VAR, BEN HADİSLER KONUSUNDA KÖKTEN REDDİYEYE KARŞIYIM, ÇÜNKÜ İSLAMI, HAYATI VE SÖZLERİYLE TEFSİR EDEN PEYGAMBER EFENDİMİZDEN GELEN RİVAYETLERİ BALTALAMAK OLUR, BUDA BİZİ BÜYÜK YANLIŞLARA SEVK EDER. TAMAMEN HİÇ SORGUSUZ SUALSİZ KABULLENMEYEDE KARŞIYIM, BUNUNDA ÇOK BÜYÜK İÇİNDEN ÇIKILMAZ, HATTA İNSANOĞLUNU ŞİRKE GÖTÜRECEK KADAR BÜYÜK YANLIŞLARA YOL AÇAĞINI DÜŞÜNÜYORUM, MALUM GÜNÜMÜZDA ÇOK BİR ÇOK ÖRNEKLERİ MEVCUTTUR. ÖNCELİKLE BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ ALMAK İSTİYORUM, TABİ SADECE ALMAK YETMİYOR, YOLDA GÖSTERMENİZİ BEKLİYORUM, İKİNCİ SORUM İSE BUHARİ-MÜSLİM-TİRMİZİ GİBİ KENDİ BU İLİME ADAMIŞ ALİMLERİN YAZDIĞI HADİS KİTAPLARINI TAMAMEN KABUL
EDEBİLİRMİYİZ, YOKSA O KİTAPLARIDAKİ BAZI HADİSLERİ SORGULAYABİLİRMİYİZ, EĞER SORGULAYABİLİRSEK, YOL VE YÖNTEM NASIL OLMALIDIR. ÜSTADIM BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BEKLİYORUM, SİZİ SELAMLARIN EN GÜZELİ İLE SELAMLIYORUM, ES-SELAMUN ALEYKÜM.

Cevapla

  1. hkn 10. Şub, 2010 at 22:17 #


SEDAT :
SELAMÜN ALEYKÜM MÜMİN VE MUVAHHİD ÜSTADIM, ALLAH IN RAHMETİ ÜZERİNE OLSUN, RABBİM BİZİ KURANI, HADİSLERİ VE SÜNNETİ EN GÜZEL, DOĞRU ŞEKİLDE ANLAYAN KULLARINDAN EYLESİN Kİ, O’ NUN YOLUNDA MÜCAHİDLER OLALIM.
ÜSTADIM BENİM SORUM BAŞLIKTANDA ANLAŞILACAĞI GİBİ HADİSLER ÜZERİNE OLACAK, KISA VE NET SORMAK İSTİYORUM, ÇÜNKÜ SENİN CEVABININ UZUN OLMASINI BEKLİYORUM, BİLİNDİĞİ ÜZERE HADİSLER KONUSUNDA ÇOK ÇEŞİTLİ YORUMLAR VE DÜŞÜNCELER VAR, BEN HADİSLER KONUSUNDA KÖKTEN REDDİYEYE KARŞIYIM, ÇÜNKÜ İSLAMI, HAYATI VE SÖZLERİYLE TEFSİR EDEN PEYGAMBER EFENDİMİZDEN GELEN RİVAYETLERİ BALTALAMAK OLUR, BUDA BİZİ BÜYÜK YANLIŞLARA SEVK EDER. TAMAMEN HİÇ SORGUSUZ SUALSİZ KABULLENMEYEDE KARŞIYIM, BUNUNDA ÇOK BÜYÜK İÇİNDEN ÇIKILMAZ, HATTA İNSANOĞLUNU ŞİRKE GÖTÜRECEK KADAR BÜYÜK YANLIŞLARA YOL AÇAĞINI DÜŞÜNÜYORUM, MALUM GÜNÜMÜZDA ÇOK BİR ÇOK ÖRNEKLERİ MEVCUTTUR. ÖNCELİKLE BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ ALMAK İSTİYORUM, TABİ SADECE ALMAK YETMİYOR, YOLDA GÖSTERMENİZİ BEKLİYORUM, İKİNCİ SORUM İSE BUHARİ-MÜSLİM-TİRMİZİ GİBİ KENDİ BU İLİME ADAMIŞ ALİMLERİN YAZDIĞI HADİS KİTAPLARINI TAMAMEN KABUL
EDEBİLİRMİYİZ, YOKSA O KİTAPLARIDAKİ BAZI HADİSLERİ SORGULAYABİLİRMİYİZ, EĞER SORGULAYABİLİRSEK, YOL VE YÖNTEM NASIL OLMALIDIR. ÜSTADIM BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BEKLİYORUM, SİZİ SELAMLARIN EN GÜZELİ İLE SELAMLIYORUM, ES-SELAMUN ALEYKÜM.

Zaten yukarıdaki makale sizin sorularınızı tamamiyle cevaplıyor.

Cevapla

  1. Ekinci 12. Şub, 2010 at 12:23 #

Sevgili Eliaçık,
Hadislerin elenmesine ilişkin görüşlerini 6 maddede özetlemişsiniz.
Bir müslüman dinadamı olarak hadisler üzerine bu yaklaşımınız da hadis anlamına gelir. Dolayısıyla biçimsel açıdan, başkalarının hadisini kabul etmeyip kendi hadisinizi doğru kabul etmek gibi bir çelişki var.
Ancak benim üzerinde durmak istediğim şey şu. Hadis için yaklaşımınızı Kuran için niçin yapmıyorsunuz.
Özellikle
3- Kuran, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır.
4- Kuran, gelecekle ilgili yer, zaman, tarih, kişi, topluluk ismi vermemeli, bunları övgü veya yergi içermemelidir.
5- Kuran, itikatla ilgili olmamalıdır
6- Kuran, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalıdır.
Diyebilmenize engel nedir?

Sevgiler.

Cevapla

    • ali 18. Oca, 2011 at 18:39 #

ayetlerden süphen mi var ? adam sana supheli hadisleri ayiklamak icin kriterler anlatiyor sen kalkmis niye ayetler icin aynisini yapmiyorsunuz diyorsun ?

iyimisin hocam siz?

Cevapla

  1. Ziyaretçi 29. May, 2010 at 09:55 #

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla;

Kur'an da, "Kitap ve Hikmet" verildiğinden bahsedilir.(Ör:Al-i İmran Suresi 164.Ayet) İmam Şafii'nin er-Risale'de "Hikmet" için ne yazdığını okudunuz mu?

…3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır. …

Subjektif bir değerlendirme,aklın ve duyuların verilerine aykırılığının ölçüleri nedir?

…5- Hadis, itikatla ilgili olmamalıdır çünkü haber-i vahid itikatta delil olmaz. Bütün hadisler ilim ifade etmesi açısından haber-i vahittirler. …

Cümleniz kendi içinde sorunlu.Peki Mütevatir veya Meşhur olursa ne olacak? :)Başta "hadis" diyorsunuz sonra haber-i vahid olarak sınırlandırıyorsunuz.

…6- Hadis, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalı …

Subjektif bir değerlendirme,siz hadisleri kendi hayal dünyanıza göre şekillendirmeye çalışıyorsunuz sanırım.Bu işler -meli,-malı ekleriyle olmaz,kesin ve net kanıtlar gerekir.Bu işin "bam teli" ise seneddir.

Saydığınız 6 şart,sanırım İbnu’l-Cevzi’nin Kitabü’l-Mevzuat'ını baz almışsınız anlayabildiğim kadarıyla.O kaynaklardaki uydurma olarak aldıkları rivayetlerin kaynaklarına bakın,(ki buna bağlı olarak da senedine) ne olduğu ortaya kendiliğinden çıkar.Uydurulmuş bir rivayetin,emin olun senedi sırıtır.Ayrıca şunu da belirtmek isterim: O kaynaklardaki rivayetleri inceleyin(incelediğinizi varsayıyorum),mesela Buhari ve Müslim den bir rivayeti "uydurma" belirtmişler mi?

Yüce Allah ilminizi arttırsın…
Not:“E-posta” kısmına “İLETİŞİM” kısmındaki mail adresini yazdım

Cevapla

  1. Ziyaretçi 29. May, 2010 at 08:04 #

Ek:
*
…Saydığınız 6 şart,sanırım İbnu’l-Cevzi’nin Kitabü’l-Mevzuat’ını baz almışsınız anlayabildiğim kadarıyla. …
*

Sanırım 5 ve 6. kriterleriniz sizin kendi düşünceniz,umarım yanılmıyorumdur.

Cevapla

  1. seçkin 23. Şub, 2011 at 10:09 #

EN GÜZEL HADİSİN
KURAN AYETLERİ OLDUĞUNU ALLAH SÖYLEMİYOR MU?

RASULUN VAHYE TABİİ OLDUĞUNU AYETLER SÖYLEMİYORMU.

RASULUN HÜKÜM KOYMA HAKKI VARMI YOK.

SORULARA CEVAP VERME HAKKI VARMI??

YOK ZİRA BİR ÇOK AYET “”"”DE Kİ”"”"”"”"”"” İLE BAŞLAR.

Cevapla

  1. Sait Ali Ekinci 06. Mar, 2011 at 08:40 #

Es.Aleykum Hocam. Çok önemli bir konuya temas etmişsiniz. Yüreğinize sağlık. Hocam Tespitlerinize genel olarak katılıyorum. Ancak şu noktalara katılmadım. İzaha muhtaç gibi duruyor.
1.Hz.Peygamberin tüm hadislerini “haberi vahid” olarak aldınız. Veda hutbesi, Cuma ve Bayram hutbeleri ile topluluğa karşı yaptığı konuşmalar da Haberi vahid midir?
2.Hz.Peygamberin konuşma alanına rezerv koydunuz. İtikadla ilgili konuşmasın der gibi branş çizdiniz. İtikatla ilgili Ayetlerin “Peygamberimiz tarafından nasıl anlaşıldığı ve anlatıldığı” bizi bağlamaz mı?
3.Hz.Peygamberin sözlerini Konfüçyüsün, Almanların ve başkalarının atasözleri seviyesine indirdiniz. Atasözlerini söyleyenler de “Vahiy alan, vahiyle terbiye edilen, Vahiyle yönlendirilen, Vahye tabi olan” kişiler midir?
4. “2- Hadis, Kuran’a aykırı olmamalıdır.” Dediniz. Çok doğru bir tespit. Hatta ilk madde olmalıydı kanaatimce. Peki “hadisi ayete ters yorumlayıp” ya da “Ayeti istediği gibi yorumlayıp” “Bak bu hadis şu ayete aykırıymış.” Yaklaşımına kapı açılmıyor mu?
5.” 3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır” diyorsunuz. Bu da Şarttır. Ancak bahsettiğiniz akıl: “Seküler sularla yıkanmış bir akıl” ise “Vahyin mesajını vahiy dışı kaynaklarla almaya çabalayan bir konumda ise” Hadisi ve ayeti bu zihinlerin idrakine nasıl kabul ettireceğiz. “Kitaba uyan değil, kitabına uyduran” olma tehlikesini içinde barındır mıyor mu?
Bu noktaların dışında genel olarak katıldığımı ve sizi cesaretinizden dolayı tebrik ettiğimi saygılarımla belirtirim. Sait Ali Ekinci -Adıyaman

Cevapla

  1. muhammed 30. Mar, 2011 at 14:16 #

Bismillah

Değerli kardeşlerim,

Hocamızın yaptığı çok şaşılacak tuhaf bir sorgulama değil bizzat Resulullah’ın ümmete gösterdiği yolu tatbik etmesidir.

Hadisleri Kuran vicdan ve akıl tartısına vurmak Resulullah’a ümmet olmanın temel ilkelerindendir.

Allah insan fıtratını doğruları sevmek ve yanlışlardan nefret etmek üzere yaratmıştır. Uydurma bir hadis görüldüğünde biz dıştan reddetmesek de içimizde yer bulamaz zaten.

Allah Teala da mükâfatı içte olana göre verir. Allah Teala bizi mahşer meydanında içindekiyle dışındakinin muhalefetini ifşa olanlardan eylemesin.

Bizim için;

Allahın korumasında olan tek kitap Kuran’dır.

Peygamberin müfessirliğini hangi bahane ile olursa olsun bırakmak, Peygamberin ipini boynundan çıkarmaktır.

Bizim için Peygamber’dendir denen her sözü Kuran’a götürmeden kabul etmek de Allahın ipini boynundan çıkarmaktır.

Allah bizi Resulullah’ın ve pak Ehlibeyti ile sadık Sahabelerinin yolundan ayırmasın.

Selam ve dua ile.

Cevapla

  1. hüseyin 30. Mar, 2011 at 21:06 #

Araf 185 :…O halde kurandan sonra hangi hadise(söze ) inanacaklar? ayet böyle … yorum sizin…

Cevapla

  1. Uğurcan 01. Nis, 2011 at 22:24 #

Benim kanaatim odur ki herhangi bir peygamber -örnek olsun diye söylüyorum- “Annelerinizle evlenebilirsiniz” deseydi, peygamber olduğuna bakılmaz derhal reddedilirdi. Çünkü insanlık vicdan ve fıtratı öyle sağlam bir dayanaktır ki peygamberleri bile test eder.
DEMİŞSİNİZ
Kanaatinizin doğru olmasını isterdim.Zira benim görüşümde daha doğrusu isteyim de böyle olması olurdu fakat 14 yaşındaki kızını önce evlendirmeye gönlü razı olmayıp,hadisi gördükten sonra peygamberimiz evlenmiş,o zaman ikna oldum diyen adama ne demeli?Cehennem korkusundan kendi fikir,vicdan ve diğer tüm akli melekelerini reddedip körükörüne bir korku ile bu insanlar fıtratlarını,vicdanlarını ve fikirlerini çok rahat çiğneyebiliyor.O zaman diyebiliriz ki korku, tüm fıtratların anası ve korkutarak her türlü rezaletide,nezaketide yaptırabilirsiniz.O zaman doğru ne ki ondan korkalım.Kuran mealleri bile bizi gayet iyi yanıltabiliyor.Eğer birçok hocanın meallerini ve tefsirlerini okuduğum anda kabul etseydim doğrulara ulaşamazdım.Bir ayetin meali veriliyor ve bir anda beynim bir alarm veriyor bir şey var! bir şey var! diye.Sonra bakıyorum ki tefsir cidden hatalı.Birçok meali inceliyorum ve anlıyorum ki çoğunun manası saptırılmış değiştirilmiş sizin tabirinizle amuda kaldırılmış.Fakat bu tip sorgulayan körü körüne her mealde,ilmihalde yazılana inanmayanlara da kafir,zındık diyorlar.Hepimiz bir toplum içinde yaşıyoruz.Görüşlerimiz genel kanının dışında olunca otomatikman toplum dışı oluyoruz.Eee bu kitabı okuyup sevap kazanmak,hatim indirmek,hafız olmak için mi okuyalım?Doğru meal nerde?Fıtratım bas bas bağırıyor.Sizin meal ve tefsirinizin bazı kısımlarını okuyabildim fıtratım biraz sustu.Ama bu seferde korku başladı.Öncekilerle ALAKASI YOK!!Hangisi doğru?İnşaallah doğruya ulaşırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder