Tema Balcı
İnsan kendi üzerine düşünebilen tek canlıdır. Kendilik duygusu
varolduğumuzun bilincinde olduğumuzu gösterir. Bilinç (şuur) hayatın en
üst düzey tezahürüdür. Adeta bütün bir yaratılış süreci bilinci ortaya
çıkarmak için tasarlanmış gibidir. Yüce Yaratıcı kendini, eserleriyle
tanıyacak, sanatının bütün inceliklerini kavrayacak, merhametini
sevgisini hissedip algılayacak bir varlık murad edince ona bilinci
vermiştir. Bu bilinç nimetinin insan varlığında doğru bir şekilde
çalışmasını sağlamak maksadıyla “fıtrat-ı zişuur” denilen vicdan
mekanizmasını yaratmıştır.
Batı düşuncesinde vicdanla ilgili değişik tahlil ve yorumlar
mevcuttur. Ben burada Erich Fromm’un değerlendirmelerinden yararlanarak
İslam düşüncesindeki vicdan anlayışına intikal edeceğim.
Tanımsal olarak vicdan; ‘yapılan veya düşünülen eylemlerin, doğru
veya yanlış olduğuna karar veren içselliştirilmiş ahlaki ilkeler
toplamı’ olarak tarif edilmekte ve Freud’un süperego
kavramsallaştımasından farklılık arzetmektedir. Süperego çocukuk
döneminde inşa edilen bilinçsiz bir yapıdır. Temelde toplumu temsil eden
ebeveynler vasıtasıyla, “özdeşim” sürecinde kurulur. Çocuğun ceza ve
ödül mekanizmasıyla toplumsal değer yargılarının ve ahlak kurallarının
içselleştirilmesini sağlar. Süperego insanın hayatı boyunca hesap
vereceği kurgulanmış, sanal içsel bir otoritedir.
Bunun karşılığında vicdan tamamen bilinçlidir. Kendi ahlaki
değerlerini dolaysız bir biçimde kendiliğinden yargılar. Her insanda
fıtraten varolan ahlaki bilinçlilik halidir. Kişinin bilinçli ve iradi
olarak yaptığı davranışlarında adeta yargıç statüsündedir. Erich Fromm
vicdanı ikiye ayırmaktadır:
1- Otoriter vicdan
2- İnsancıl vicdan
Otoriter vicdan, insanın harici alemindeki güç merkezlerince inşa
edilir. Otoriter vicdan mekanizmasını besleyen, dişlilerini yağlayan,
cezalandırılma korkusu ile ödüllendirilme ümididir. Devlet, anne-baba,
öğretmen, polis, komutan hasılı toplumda gücü, yaptırımı, otoriteyi
temsil eden aktörler, hakimiyetlerini bu sanal vicdan üzerine kurarlar.
Korku, yalnızlık, kınama, suçluluk duyguları gibi süreçler devrededir.
Toplum aygıtının devasa ceza ve ödül çarkları bilinçaltının karanlık
dehlizlerinde dönüp durmaktadır. Buna rağmen kişi kendi bütünlüğünü
harcama pahasına da olsa, güven içindedir. Büyük bir çarkın küçük bir
dişlisi olmak onu yalnızlığın acılarından kurtarmaktadır. Vicdanının
sesine kulak verdiğini zannettiği için de suçluluk duygusu
yaşamamaktadır.
İnsancıl vicdan, her insanda doğuştan varolan insan olmasının gereği
ceza ve ödül kaygılarından bağımsız içsel bir sestir. Fromm’a göre
insancıl vicdan, insani bütünlüğümüzün gözcüsüdür. İnsanın kendisi için
duyduğu sevgi dolu ihtimamın sesidir. Kendi kendimize karşı yine
kendimizden gelen bir tepkidir. İnsanın kendini dinlemesidir. Otoriter
vicdan başkaları için toplumsal ödevleri için varolurken, insancıl
vicdan kendi bütünlüğü için yani “kendisi” için varolmaktadır. Devasa
toplum çarkının sağlıklı işlemesi itaatkar, uyumlu bireylerin varlığına
bağlıdır. Otoriter vicdan sayesinde toplum kendi yapılanmasını
oluşturmakta, yapının devamı içinde adeta insan ruhuna otoriter vicdan
çipini yerleştirmektedir. Freud insanın sırf insan oluşundan kaynaklanan
fıtri bir ahlaka sahip olabileceğine inanmamıştır. Çünkü ona göre
insanın kişiliğini toplumsal süreçler inşa etmektedir. Toplumsal
güçlerden bağımsız, saf, yalın bir insan gerçeği (fıtratı) olabileceğine
inanmadığı için, bütün kavramsallaştırmalarını insanın başkalarıyla
ilişkiler bağlamında yapmıştır. Fromm bu noktada Freud’a katılmayarak
insanın doğuştan ahlaki bir varlık oluduğuna inanmaktadır.Toplumun
etkilerinden bağımsız bir ruhsal gerçekliği olduğunu eserlerinde dile
getirmiştir.
İslam düşüncesinde vicdan doğrudan Yüce Yaratıcıyla bağlantılı
çalışan bir santraldır. Allah’ın “elest bezmi”ndeki muhaveresinin
kodlarını muhtevi, genişlemeye müsait ruhsal bir güçtür. Fıtrat-ı zişuur
olan vicdan tasdik,takdir,hayret gibi ontolojik duyguların merkezidir.
Fıtrat insanın yaradılışındaki saf halidir. Yaradanın rububiyetine şahid
olmaya söz verdikleri elest bezmindeki saf hallerinin şuur halinde
tezahürü vicdandır. Vicdanın bütünlüğe ve itminana ermesi iki ihtiyacın
fıtri ve doğru bir biçimde giderilmesiyle hasıl olacaktır. Bunlardan
birisi nokta-i istinad, diğeri nokta-i istimdaddır. Vicdan insanın
ruhuna sürekli baskı yaparak bu iki ihtiyacın doğru bir şekilde
düzenlenmesini ister. İstinad ve istimdad süreçleri en yalın ve kuvvetli
bir şekilde bebek ve çocukta tezahür eder. ‘Çocuğu anneye ve çevreye
bağlayan en önemli davranış kalıbı bir dayanak noktası aramak (nokta-i
istinad) ve ihtiyaçlarını giderecek, onu tehlikelerden koruyacak bir
medet noktası (nokta-i istimdad) bulmak ihtiyacıdır.’ Bebeğin bütün
fonksiyonları gelişmediği için aciz ve yoksuldur. Bebeği anneye
yaklaştıran sözkonusu ihtiyaçları gideren obje olmasıdır. Yetişkin
olduğumuzda insaniyetimizden kaynaklanan acz ve fakrımız değişik
formlara bürünerek devam eder. En amansız güçsüzlüğümüzü ölüm karşısında
hissederiz. Hasılı hayatımız boyunca istinad ve istimdad noktaları
aramaya devam ederiz. Vicdanımız sürekli bizi bu arayışa zorlayarak
kopukluğa ,yalnızlığa, hiçliğe, anlamsızlığa tepki göstererek anksiyete
yaşar. Vicdan sürekli Yaratıcıyı arar. Arzu ve ihtiyaçlarının nihayeti
olmayan insan için gerçek istinad ve istimdad noktası her şeye kadir
kudreti sonsuz bir Yaratıcıdır.
Vicdan, kozmik hakikati hiçbir delillendirmeye ihtiyaç hissetmeksizin
anlayıp kavrayabilen ‘bilinçüstü bir bilinç ve şuur’dur. Vicdan
fıtratın bir neticesi olduğu için ‘güdü’ lerimizi tetikler. İnsanın
devamlı güvenli ortamlara meyletmesi, mazluma acıması, haklının tarafını
tutması güdülenmenin sonucudur. Adeta kozmik insan hakikatinin şehadet
alemine yansımalarıdır. Fıtri ahlakiliğin tezahürleridir. Zaten günümüz
itibariyle küresel çapta insan haklarının kabulü insan nev’inde mündemiç
böyle evrensel bir ahlakın varolduğunu göstermektedir.
İslami düşüncede vicdan mekanizması dört unsurdan oluşmaktadır:
1- irade
2- zihin
3- his ve latifeler
4- duyular ötesi idrak
İrade, istemekten daha şumullü bir anlama
sahiptir. Acı, elem, zorluk cekeceğini bildiği halde doğruyu tercih
etmektedir. İnsanı ambivalenz (iki zıt şeyi beraber isteme) azabından
kurtarır. İrade icrayı da içinde taşır.
Zihin, iyi ve doğruyu kıyas yoluyla bilmemizi sağlar
ve iyiler arasında derecelendirme yaparak egodan farklı olarak da
sadece iyi ve doğruyu bildirir. Vicdani zihin mutlak hakikate
eğilimlidir. Huzur ve itminana o zaman kavuşur.
His ve latifeler, doğruyu ve güzeli sevmek vicdanın
hususiyetidir. İstinad ve istimdad noktalarının kaynağını bulan bütün
his ve latifelerini minnettarlık ve şükür duygularına yönlendirir.
Vicdanın dördüncü unsuru olan duyular üstü idrak, son
derece hassas algılarla donatılmış bir his çeşididir. Varlığımızdaki bu
terazi-misal his, içimizdeki sestir. ‘yapmamalıydın’, ‘yapman gerekir’
veya ‘niçin yaptın?’ gibi içsel seslerle bizi yargılıyan bu idrak
hissimiz, vicdan mekanizmasının en hassas enstrümanıdır.
Otoriter vicdan yapılanmasının sayısız zararlarından en hayati olanı,
insani vicdanı perdeleyerek adeta sesini kısmasıdır. Daha önce
söylediğimiz gibi otoriter vicdan sayesinde insan bilinçaltından idare
adilen robot-misal bir mahluka dönüşmektedir. Zira insanı yöneten en
güçlü duygular benliğine hakim olmuştur. Korku ve endişe bunların
başında gelmektedir. Vicdani unsurlar ya devredışı kalmıştır, veya
etkileri son derece zayıflamıştır. İnsani vicdan hakim olacağı zamana
kadar insanın arayışı sürecektir. ‘Necisin, nereden geliyorsun, nereye
gideceksin?’ sorularına anlamlı cevaplar bulununcaya kadar vicdan
sürekli bir şekilde uyarılarına devam edecektir. Bulunan cevaplar
vicdanda tasdik görürse ‘elest’ ahidleşmesinde verdiği sözün yerine
getirilmesinden doğan itminan hissi kişiyi huzura kavuşturacaktır.
Vicdan Genişliği
İnsanın engin bir himmetle bütün insanlığı kucaklaması, kalp
kapılarını herkese açması, hep affedici, bağışlayıcı, mürüvvetkar ve
özellikle de bütün insanların hidayetini dileyip herkesin ebedi
mutluluğunu istemesine vicdan genişliği denmektedir. Vicdan böyle bir
inkişaf ve genişliğe ulaşırsa, ahlaki olarak zirveye çıkmış, mahiyetinde
mekni bulunan bütün enerjisini açığa çıkarmış demektir. Bu mübarek
enerji bütün kin ve düşmanlıkları sinesinde eritebilecek ve ne kadar
iyilik varsa dışarıya boşaltabilecek kudrettedir. Bu aynı zamanda
vicdanın bütün unsurlarıyla sosyalleşmesi demektir.
Vicdan Kültürü
Bütün varlığa karşı alaka duyma demektir. Yüce yaratıcının bir sergi
gibi önümüze serdiği sanat harikalarını hayranlıkla tefekkür etmek, her
an onun huzurunda olduğumuz şuuruyla oturup kalkmak, bu dünyada işimizin
ne olduğunu devamlı düşünmek, tefekkür eksenli bir hayat yaşamak vicdan
kültürünün gereğidir.
Sonuç olarak, batı düşüncesindeki vicdan mefhumuna yüklenen
anlamlarda gerçek payı bulunmakla beraber, islam düşüncesindeki vicdan
telakkisi kadar fonksiyonel değildirler.
Vicdan bütün enerjisi ve potansiyeliyle, elest bezminin mübarek bir
şahidi olarak içimizdedir. Yanılsama zincirlerinden kurtuldukça o kutlu
sesi daha berrak ve gür bir şekilde duyacağımıza benim inancım tamdır.
Yararlanılan Kaynaklar:
1- Erich Fromm, Kendini Savunan İnsan, Say Yayınları
2- Ramazan Özcankaya, Ruh- İçimizdeki Biz, Hayat
Yayınları
3- B.S. Nursi, Nokta Risalesi
4- E. Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Yenda Yayınları
5- Fethullah Gülen, Diriliş Çağrısı, Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder