13 Mayıs 2011 Cuma

İslam'a Göre İnsanın Bazı Temel Nitelikleri Yrd. Doç. Mustafa Akçay

İslam'a Göre İnsanın Bazı Temel Nitelikleri

Yrd. Doç. Mustafa Akçay


Antropologların ve genetik bilimcilerin gerçekleştirdikleri araştırmalar, bütün insanların tek bir biyolojik ailenin, yani insan türünün üyesi olduklarım ortaya koymuştur.1 Bu bilimsel veriye göre biyolojik açıdan insan türüne özgü evrensel nitelikler mevcuttur ve bunlar her bir fertte kişisel vasıfları belirleyecek Ölçüde bazı küçük farklılıkları içerse de organik açıdan inşam insan yapan temel özelliklerdir. Bununla birlikte yine insan türüne has evrensel, külli psikolojik özellikler mevcut mudur?.. Bazı sosyologlar, sosyal psikolog ve son yıllarda gelişen kültürel psikoloji, klâsik psikolojinin aksine psikolojik nitelikler açısından evrensel insan psikolojisi bulunmadığını, duygu, düşünce, inanç, tutum ve davranışların sosyo-kültürel çevre tarafından belirlendiğini, dolayısıyla insanın psişik niteliklerinin kültürel çevrelere göre değişen izafî bir karakterde olduğunu ileri sürmüştür.2 Ne var ki burada yapılacak olan İslâm'a göre insanın bazı temel özelliklerinin tesbit edilmesi olacaktır.

İNSANIN UNSURLARI
Kâinatı oluşturan varlıklardan sadece biri olan insan, topraktan (6,En'am:2; 20,Tâhâ:55 vd.) yaratılmış olup kendisine İlâhî "ruh" (15,Hicr:28-29; 38,Sad:71-72)tan üflenmiştir. Konuyla ilgili âyetlerden anlaşılacağı üzere insan mahiyet itibarıyla birbirinden farklı iki şeyden, "toprak" la ifade edilen madde ile "ruh" diye isimlendirilen (İbn Haldun'un deyimiyle "Rab-banî Latife"3 madde ötesi, lâhutî unsurdan oluşan mürekkep bir varlık olup, onun bu düalist niteliği varlık yapısının temel özelliğini teşkil etmektedir.4 Ancak bu düalist yapı birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil etmiştir ve insanî varoluş ancak bu şekilde gerçekleşebilir.

İNSANIN MAHİYETİ
Diğer bir husus da insanın yaratılış itibarıyla iyilik ve kötülüğe, hayır ve şerre nisbetlerinin ne olduğudur. Felsefe, psikoloji ve ahlâk ilmine konu teşkil eden bu husus öteden beri bilginleri meşgul etmiş, üzerinde çeşitli görüşler serdedilmiştir. Ancak kısaca söylemek gerekirse bazı İslâm âlimlerine göre insan yaratılışı tam hayır ve sırf kemâl üzere olduğu halde bilâhare beşerî hislere kapılmak, dünyanın çirkin sayılan işlerine karışmak, kötü çevrelerde yetişmek gibi faktörlerle yaratılışa aykırı bir hâl kazanır. Bu âlimler "Her çocuk fıtrat üzere doğar, sonra ana-babası onu Yahudi veya Hıristiyan yapar."5 mealindeki hadisi görüşlerine delil olarak göstermişlerdir.6 Fransız filozofu ve eğitimci JJ. Rousseau da " Çocuk tabiaten iyiliğe mütemayildir"' demekle bu görüşe katılmış olmaktadır. Diğer bazıları ise bunun tam aksi görüşü ileri sürmüşler ve insan yaratılışının sırf hayır üzere bulunmadığını kabul etmişlerdir. Buna göre her ne kadar ruh asıl itibarıyla Rabbanî ise de kötülükle karıştığı için şerre meyyaldir. Ancak bazıları hidâyet yollarına sevk eden bir rehberin yardımıyla yaratılışını değiştirerek hayır işlemeye doğru yol alır.8 Görüldüğü üzere bu görüşü benimseyenler insanın hayırdan çok şerre doğru yöneleceğini, fıtrî durumunun bunu gerektirdiğini bu sebeple de mutlaka eğitilmek suretiyle iyi huyların meleke haline getirilmesinin gerektiğini belirtmişlerdir.5 Nitekim Hz. Ömer'in "İnsanda on ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyi biri de kötüdür. Buna rağmen kötü olan huyu diğerlerini bozabilir."10 dediği rivayet olunmuştur. Ancak M. Hamdi Yazır insana her iki yolun da gösterildiğini bildiren âyetin (90,Beled:10) tefsirinde, "Ey insanlar, yollar ikidir, biri hayır biri de şer yolu. Şunu bilin ki, şer yolu size hayır yolundan daha sevimli kılınmış değildir."11 mealindeki hadisi delil göstererek, "Bu hadis bazılarının zannettiği gibi, insan tabiatının hayırdan ziyade şerri sevdiği, onda şerre meylin asıl olduğu iddialarına reddir"1* diyerek bu düşünce tarzının hatalı olduğunu göstermiştir.

İNSANIN HAYIR YA DA ŞERRE KABİLİYETİ
İslâm âlimlerinin çoğunlukla benimsediği telakkiye göre insan yaratılış itibarıyla ne sırf hayra ne de sırf şerre programlanmıştır. Bilakis o, hayır ve şerre yöneliş açısından nötr durumunda olup, yaratılışının yapısı her ikisine de eşit olarak yöneliktir.13 Nitekim Gazzâlî, dünyaya geldiğinde çocuk kalbinin"1 her türlü nakış ve suretten boş, berrak bir cevher halinde bulunduğunu, nakşedilecek her şeyi almaya hazır olduğunu, nereye meylettirilirse oraya yöneleceğini belirtmiş, ebeveynin hayır ve şer alternatifinden birine çocuğu kanalize ettiğini söyleyerek fıtrat hadisini delil olarak göstermiştir.1' İbn Miskeveyh de "Çocuğun nefsi kendisine herhangi bir suretin işlenmediği bir sadelik arz eder. Onun belli bir görüşü, belli bir tercihi ve kararı yoktur. Ona bir suret nakşedilir de o bunu kabul ederse ona göre yetişir ve alışkanlık kazanır."16 diyerek aynı hakikati vurgulamıştır. İbni Sina ise, çocuğun bir çok kabiliyetlerle dünyaya geldiğini, fakat bunların geliştirilmeye ihtiyacı bulunduğunu, ruhî güçleri kendisine sunulanları kabule hazır ve algılamaya elverişli olduğunu belirtmiştir.'7 M. Hamdi Yazır da aynı gerçeği dile getirmiştir.18 Nitekim Kur'ân-ı Kerim'in bazı âyetlerinde19 insanın hayır ve şerre yönelebilen esnek, düalist bir yapıya sahip bulunduğuna işaret edilmiştir.

KUR'ÂN'A GÖRE:
Kur'ân-ı Kerim'in işaret ettiği ve İslâm düşünürlerinin de vurguladığı insana özgü bu çift kutuplu yapı günümüz bilimsel araştırmalarının verilerine de uygun düşmektedir. Gerçekten de psikoloji ve antropoloji gibi insanı konu edinen bilimler, insanın genel olarak yönleri belirlenmiş kabiliyetlerle doğmadığını göstermiştir. Kabiliyetler esnektir, iyiye de kötüye de meyledebilir. Eğitim imkânları ile kabiliyetlerin insanın ve insanlığın yararına ve zararına kullanılabilir hale getirilmesi mümkündür.20 Nitekim XX. yüzyılda felsefenin bir kolu olarak gelişen felsefî antropoloji de insanı iyi ve kötü bütün yetenekleriyle bir bütün olarak ele almış ve onu önceden belirlenmemiş, açık bir varlık olarak, bir imkânlar varlığı olarak kabul etmiş ve buna "insanın plastitesi" demiştir21 Doğuştan gelen kabiliyetler eğitilmeye muhtaçtır ve eğitilmedikleri takdirde en ilkel seviyede kalabilmekte, hatta körelebilmektedirler." Esasen insanın hayır ve şerre yönelebilen bir imkânlar varlığı olması, bir yönüyle onun hürriyeti ve iradesi ile alâkalı olduğu kadar diğer yönüyle de Allah'ın insanı imtihan için yaratmış olması ve onu eylemlerinden sorumlu tutması ile ilgilidir. Üstelik Ailah Teâlâ'nın insanları, iradeleri dışında önceden tesbit edilmiş bir yöne zorunlu olarak sevk etmesi O'nun ilâhî imtihanına uygun düşmemektedir.

İNSAN EĞİTİMİ
İnsanın varlık yapısının genel özelliklerinden birisi de onun hiçbir şey bilmeyen fakat bilmeye kabiliyetli, öğrenmeye ve eğitilmeye elverişli bir şekilde dünyaya gelmesidir. Bu gerçek Kur'ân'da "Siz, hiç bir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnından çıkardı, şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." (16,Nahl:78) âyetiyle dile getirilmiştir, Zemahşerî mezkur âyeti, insanın tanrı şuuru gibi apriori her türlü bilgiden yoksun olarak yaratıldığı anlamında "insanın, kendisini ana karnında yaratan Mün'im hakkında hiçbir şey bilmez olarak yaratıldı"23 şeklinde yorumlarken, Fahreddin er-Râzî ise âyetin "İnsanın nesnelerin bilgisinden yoksun bir halde yaratıldığı"24 anlamında olduğunu belirterek âyetin fıtrî ve müktesap bütün bilgileri değil sadece müktesap bilgileri içerdiğini ifade etmiştir. Gazzâlî, insan ununun Rabbanî bir emir olduğu için yaratılışı gereği hakikatleri bilmeye elverişli olduğunu belirtmiş,25 Rousseau da 'öğrenmeye elverişli fakat hiçbir şey bilmeyerek doğuyoruz. Yarı teşekkül etmiş insan ruhunda henüz kendi varlığının hissi bile yoktur"26 diyerek insanın bu özelliğini yukarıdaki âyetin ruhuna uygun tesbit edebilmiştir. Günümüz eğitimcileri de insanın yaratılıştan eğitilmeye müsait olduğunu benimsemişler, eğitilmeye müsait oluşun "şekil almaya hazır olmak"27 mânâsına geldiğini belirtmişlerdir.

İNSANIN GÖREVİ:
İnsanın yaratılıştan sahip olduğu hususiyetlerden biri de onun yeryüzünde Allah'ın halifesi göreviyle bulunması ve bu bağlamda imtihana tâbi tutulmasıdır.28 Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli âyetlerinde de bildirildiği üzere29 Allah Teâlâ'nın, meleklere Âdem'e secde etmelerini emretmiş olması, Âdem'in şahsında insanoğluna halîfelik yetkisi verildiğine işaret etmektedir. Bir hadiste ise insanın halîfe kılınmasına dikkat çekilerek şöyle denilmektedir: "...Allah Teâlâ ne yapacağınızı görmek ve denemek için sizi halîfe olarak dünyaya göndermiştir.'30 İnsanın halîfe kılınışının gereği ve neticesi olarak onun imtihan edilecek oluşu gerçeği, Kur'ân'da muhtelif âyetlerde, Allah'ın insana verdiği çeşitli nimetler hakkında31 ve kimlerin daha iyi fiillerde bulunacağının ortaya çıkması hususunda32 inanacağı tarzında bildirilmiştir. Allah teâlâ konuyla ilgili âyetlerde halifelik ile insanın imtihan edilmesi arasındaki ilişkiyi adetâ sebep-müsebbep münasebeti içinde ortaya koymuş ve imtihanın insanın eylemleri ve kendisine verilenler üzerinde olacağını açıklamıştır, "...onu imtihan edelim diye, işitici ve görücü yaptık." (76,İnsan:2) mealindeki âyette ise söz konusu imtihan için insana gerekli olan yeteneklerin verildiği bildirilmiştir. Burada İnsanın görücü {basîr} olduğunun bildirilmesi, bizzat gözüyle birlikte basiretin kaynağı olan kalbi ve aklının da bulunduğunu ifade etmektedir." Zira basar ve basîret, hem görme organı olan gözü hem de idrak merkezi olan kalp ve akıl anlamını içermektedir." Desukî, Allah'ın insanları ve cinleri imtihan için yarattığını, imtihanın gerçekleşmesi için insanın hür iradeye sahip bulunması gerektiğini, "Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir ümmet yapardı." (11,Hûd: 118) mealindeki âyetin de buna delalet ettiğini kaydettikten sonra, Allah dileseydi insanları hayır ve şerden sadece birine kabiliyetli olarak ve onları tek bir cihete yöneltmek suretiyle tek bir topluluk halinde yaratabileceğini fakat böyle değil de hidâyet ve dalâlet arasında hür iradeli varlıklar olmalarını dilediğini ifade etmiş ve sorumluluğun temel şartlarından olan hür iradenin, insanda zarurî olarak mevcut bulunduğunu vurgulamıştır."

İNSANIN MÜKEMMEL YARATILMIŞ OLUŞU
İnsanın fıtrî özelliklerinden bir diğeri de onun yaratılışının mükemmel oluşu ve her türlü bozucu tesirlerin etkisinden uzak olarak selîm bir tabiata sahip bulunuşudur. Genel olarak İslâm, insanın sadece ahlâkî-dinî anlamda iyi değil, insan varlığını oluşturan bütün bio-psişik unsurlarla birlikte bir bütün olarak yaratılışının mükemmelliği noktasından da iyi olduğunu kabul eder. Nitekim Kur'ân-ı Kerim insanın söz konusu genel yapısını "Andolsun ki Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık" (95,Tin:4) ve "Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı." (64,Teğâbün:3) âyetleriyle açıklamaktadır. Buna göre insanın genel yapısı tamamen temizdir. En yüksek kabiliyetler ve istidatlarla donatılıp, en güzel suret, biçim ve bio-psişik kıvamda yaratılmıştır. Pedagoji ve eğitim felsefesinin de ortaya koyduğuna göre insanda yaratılıştan ve kalıtım yoluyla gelen bir sağlamlık, selîm oluşluk mevcuttur ve selîm bir halde bulunan kabiliyetler gelişmeye müsaittirler.36 Buna rağmen insanın selîm oluşu sürekli böyle kalmamakta onu etkileyen iç ve dış şartlara, duygulara, heyecanlara, zihin faaliyetlerine, eğitim ve öğretim etkinliklerine, aile ve toplum şartlarına bağlı olarak değişebilmekte, yaratılışındaki bu selîm oluşluk hayır ve serden birinin lehine bozulabilmektedir. Allah'ın "...sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." (95,Tin:5) beyanı da insanın bu dengesinin ve selîm oluşunun çeşitli etkenlerle bozulup İstenilmeyen hallere çevrilebileceğini ifade etmektedir.

İnsanın en güzel biçim ve kıvam (ahsen-i takvîm) üzere yaratılmış olduğu Kur'ân'da açıklanmasının yanında yine orada insanın zayıf, aceleci, zulme meyyal ve cahil, hırsına düşkün ve sabrı kıt37 olarak yaratıldığı da bildirilmekte ve yaratılıştan sahip olduğu zaaflara dikkat çekilmektedir. Bu, insanın yaratılışının mükemmelliği ve selîm oluşuyla çelişir gibi görünse de hakikatte böyle değildir. Zira onun ontolojik olarak ahsen-i takvim üzere yaratılışından, insanın organik (uzvî)'ve ruhî bütün yeteneklerinin mümkün olabilecek en son kemâl noktası (meselâ en güzel suret, daha çok kuvvet, daha fazla akıl ve irade, kötülüğe sevk eden his ve kuvvetlerin hiç bulunmaması gibi) anlaşılacak olursa hataya düşülmüş olur. Çünkü bu durum insanın imtihana tâbi tutulacağı gerçeğine ters düşeceği gibi onu insan olma niteliğinden de çıkarır. Sonuç olarak insanın kötülüğe meyyal, arzularına düşkün, aceleci, sabırsız oluşu gibi hususlar bu "en güzel biçim ve kıvam"ın birer unsuru durumundadır. İmtihan için birbirine zıt kabiliyetler ve güçlerin bulunması gereklidir.

SONUÇ OLARAK:
Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, insanoğlunun bazı genel karakterleri şunlardır: O yeryüzüne Allah'ın halifesi olma yetki ve sorumluluğuyla gönderilmiş, bunun için gerekli bütün bio-psişik yeteneklerle teçhiz edilmiş, ruh ve madde gibi iki farklı, fakat insan olmak için birbirine muhtaç unsurdan yaratılmış, dünyaya gelirken müktesap bilgi namına hiçbir şey bilmeyen ama öğrenmeye ve eğitilmeye müsait bir tabiatla imtihan dünyasına gönderilmiş, geliştirilmeye ve şekillendirilmeye hazır zıt kabiliyetler bünyesinde cem edilmiştir. Bu kabiliyetlerle donatılan insana hayır ve şer yolun encamı da Peygamber Efendimiz ve İlâhî dinler vasıtasıyla gösterilmiştir.

"SA.Ü. İlahiyat Fakültesi Kelâm Bilim Dalı Arş. Gör.

Dipnotlar:

1 Beyza Bilgi, İslâm ve Çocuk. s. 18.

2 bk. Çiğdem Kâğıtçıbaşı. İnsan, Aile. Kültür, s. 28-33. 39-40. 70-72.

3 İbn Haldun, Şifau's-Sâil, s. 18.

i bk. Ali Ahmed Medkur, Minhâcü't-Terbiye. s. 123.131-132.

5 Ebû Davûd, Sünne, 17; Tirmizî, Kader. 5.

6 Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâî, s. 37.

7 J.J. Rousseau, Emil, s. 208. S Kınalızâde, a.g.e.. s. 37-38.

S İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 49.

10 Hâkim. Müstedrek. I, 310. (Hâkim, bu mevkuf haberin Şeyhayn'e göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de kendisine muvafakat etmiştir, bk. a.y.).

11 ibni Kesir, Tefsir, IV, 512; Kurîubî, el-Câmi'u li Ahkâmi'l-Kur'ân. XX, 65.

12 M. Hamdi Yazır. Hak Dînî Kur'ân Dili, VII. 5838-5839.

13 Medkûr. Minhâcü't-Terbiye. s. 143: Kınalızâde. a.g.e.. s. 38; İbrahim Canan, a.g.e., s. 49.

14 Burada Gazzali'nin "kalb'ten maksadı ruhtur. Zira İbn Haldun'un da belirttiği gibi İslâm literatüründe ruh, zaman zaman ruh, kalp, nefis ve akıl kelimeleriyle ifade edilmiştir, bk. ibn Haldun. Şifau's-Sâil, S. 19.

15 Gazzali, İhya, II, 1468,1471-1472.

16 M. Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, s. 102.

17 Kerim Yavuz Çocuk., Dinî Duy. ve Düşünce Geliş. s. 112. 18Yazır.a.g.e., VII, 5839-5840.

19 bk. el-İnsan 76/1-3: ei-Beled 90/8-10: eş-Şems 91/78-

20 Beyza Bilgin, islâm ve Çocuk, s. 121.

21 Takiyettin Mengüşoğlu, insan Felsefesi, s. 7, 239, 271,273.

22 Beyza Bilgin, Mu alla Selçuk, Din Öğretimi, s. 36.

23 Zemahşeri, Keşşaf. 11,339.

24 Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhü'l-Gayb. XX, 89. 25Gazzali, ihya, II, 1363,

26 Rousseau, Emil, s. 34.

27 Bayraktar Bayraklı, İslâm'da Eğitim, s. 107.

28 bk. El-Bakara 2/30.

29 bk. el-Bakara 2/34; el-A'raf 7/11; el-Hicr 15/28-30.

30 Tirmizî, Zühd, 41; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III. 19: VI. 68.

31 bk. el-En'âm 6/165. 32bk.Hûd11/7;el-Mülk67/2.

33 Lütfullah Cebeci. Kur'ân'da Şer Problemi, s. 131.

34 Ragıb el-İsfahânî, el-Müfredât. s.49: Tehânevî. Keşşail. 120.

35 F. Ahmed Desuki, Muhâderâtu'l-Akîdeti'l-İslâmiyye. S-13-14.

36 Beyza Bilgin, İslâm ve Çocuk. s. 25.

37 bk. en-Nisâ 4/28; el-Enbiyâ 21/37; el-Ahzab 33;72: el-Me'ârci 70/19.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder