13 Mayıs 2011 Cuma

Fıtrat Yalan Söylemez, Hakikat Değişmez!

Fıtrat Yalan Söylemez, Hakikat Değişmez!

Metin Said SERDENGEÇTİ

ms.serdengecti@irfanmektebi.com

Kendi hayatlarımıza bakalım. Üzerimizde, evlerimizde, etrafımızda ve kafalarımızda ihtiyacımız olanın dışında ne kadar çok şey olduğunu hayretle göreceğiz. Hatta hayatımıza öyle şeyler girmiştir ki, onların bizden ayrılmasıyla yaşayamayacağımızı, o şeylerin kaybolmasıyla hayatımızın kararacağı gibi çok vesveselerin kulağımızda çınladığını duyacağız. Neden? (Ya da aynı sıkıntı ve üzüntüyü bir sabah namazını kaçırdığımızda da hissedebiliyor muyuz, ne dersiniz?)

Mesela bakınız, ozon tabakası delinmiş. Sebep: Kozmetik ürünler. Satışlar durmuş mu, hayır! Ormanlar memleketin akciğer depolarıdır ve cayır cayır yanmaktadır. Sebep: İhmal, kasıt. Çözüm: Bilinçlendirme kampanyası, ciddi okul eğitimi, Allah korkusu. Netice: Vahim.

Sevgili dostlar! Problem olabildiğince çok gözükmektedir. Fakat alınacak tedbirler maalesef hadiseleri şova dönüştüren televizyonlara tuhaf haber olmaktan öteye geçememektedir. Neden? Çünkü problemin temeline inilmemektedir. Yani insanın gerçek eğitimi olan iman, takvâ ve amel-i salih konusu ihmal edilmektedir.

Yaratılışıyla melekleri taaccübe sevk eden insan, çok önemli bir keyfiyete sahiptir. Meleklerin taaccübünü giderecek ve onları acz ile Rabbin huzurunda secdeye getirecek ise, insana verilen bilgi olmuştur.

İnsan, kâinatta çok ehemmiyetli bir keyfiyete sahip olmakla beraber, maddi anlamda diğer hiçbir mahlûka benzememektedir. Zira diğer mahlûkattan hangisi -İlahi tedbirin haricinde, dışarıdan müdahale babında- kâinattan çıkarılsa, dengenin bozulmasına sebep olmaktadır. Bir solucan dünyadaki hayatın yaşanılmaz hale gelmesine sebep olabilmektedir. Fakat insanı dünyadan çekip alsanız, düzen ve denge anlamında pek bir şeyin değişmediği görülecektir. Hatta etrafımızdaki çok şeyin güzelliği ve keyfiyeti, insansız anılmakla övülmektedir: Balta girmemiş ormanlar, el değmemiş sular vs. vs.

Mesela, suyun ehemmiyet kazandığı, ekonomik krizlerin yaşandığı şu son seneler, insanlara bazı tedbirler aldırmaya devam ediyor. Bir şeyin yokluğu, varlığının ne kadar lüzumlu olduğunu haber verir. Hem onu bize verenin varlığını daha kuvvetli ihsas ettirmektedir. Hem insanın kendi su-i ihtiyarından kaynaklanan yanlışlara dikkati çekmekte ve etrafa düzen vermeye çalışan insanın, kendisinden başlaması gereğini şiddetle ihtar etmektedir.

Çevre ve Kültür Kuruluşları Dayanışma Derneği (ÇEKÜD)’nin 14.07.2008 tarihli basın bildirisinde bu hususlara dikkat çekilmiş ve özetle şunlar söylenmişti: “Aşırı tüketim alışkanlıklarının birçok çevre sorununun temelini teşkil ettiği günümüzde; kaybedilen insan sağlığının parayla geri kazanılamadığı gibi, kaybedilen çevre sağlığının da parayla satın alınamayacağı herkesçe bilinmesi gereken bir gerçektir. Tasarrufu ön plana almadan yapılacak bütün çözümler ile ancak günü kurtarmak mümkün olabilir. Unutulmamalı ki koruyucu hekimlik, tedaviden önce gelir.”

AŞIRI TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI

“Bir mes’ele daha var. O da çok ehemmiyetlidir. Hükm-ü Kur’ân’a göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin (yani deniyetin, alçaklığın) îcâbatından (gereğinden) olarak hâcât-ı zaruriye (gerekli olan ihtiyaçlar) dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla hâcât-ı gayr-ı zaruriye (zaruri ihtiyaçların haricinde olan şeyler), hâcât-ı zaruriye hükmüne geçmiş.”1 der Bedîüzzaman Hazretleri. Dikkatimizi zamana ve zamanı şekillendiren efkâra çeker. Hatta tehlikenin büyüklüğünü şu cümlelerle pekiştirir. “Âhirete iman ettiği halde, zaruret var diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.”

Kendi hayatlarımıza bakalım. Üzerimizde, evlerimizde, etrafımızda ve kafalarımızda ihtiyacımız olanın dışında ne kadar çok şey olduğunu hayretle göreceğiz. Hatta hayatımıza öyle şeyler girmiştir ki, onların bizden ayrılmasıyla yaşayamayacağımızı, o şeylerin kaybolmasıyla hayatımızın kararacağı gibi çok vesveselerin kulağımızda çınladığını duyacağız. Neden? (Ya da aynı sıkıntı ve üzüntüyü bir sabah namazını kaçırdığımızda da hissedebiliyor muyuz, ne dersiniz?)

Moda, kozmetik ürünler, her gün yenilenen modeller, tamam bir hakikatin göstergesi olmakla beraber, niye hayatta ısrarla yer ediyor acaba? Bunun temelinde gerçekten insanların ihtiyaçlarının karşılanması mı var, yoksa insanlara suni ihtiyaçlar gösterilip tiryaki edilmek, neticesinde sırtlarından para kazanmak mı?

TASARRUF VE İSLAMİYET’İN ÖĞRETTİKLERİ

Nüfusun artışı ve -bugün insanının kullanımıyla- doğal kaynakların -güya- azalması, tasarruf söylemlerini de beraberinde getirmektedir. Tasarruf, iktisat fıtri bir ihtiyaçtır. Hiçbir şey yoktur ki, kararında olmasın da zarar vermesin. Ne var ki insanlık, unuttuğu bir gerçeği, musibetle öğrenmeyi tercih etmiştir. Kendisini üstün kılan bilgiyi unuttuğundan beri de musibetler başından eksik olmamaktadır. Hem alışkanlık denilen hastalığın kendisini terbiye olmaya mecbur kıldığı insan, kendini insaniyet-i kübra denilen İslamiyet ile terbiye etmek yerine, kendisine, çevreye ve sair insanlara zarar verecek eylemler geliştirmenin peşine düşmüştür. Hastalık, hastalığı getirir. Aldığı zararlı tedbirler, dalâlet kokan ümitsiz anlayışları da beraberinde getirmiştir: Dünyanın nimetleri bu insan nüfusuna az(!)

Hâlbuki “Rızık ikidir: Biri hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. O rızık, taahhüd-ü Rabbanî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı her halde bulabilir. İkincisi: Rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimalât ile (kötüye kullanmakla) hâcât-ı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belasıyla tiryaki olup, terk edemiyor.”2

Diğer taraftan dünya nüfusunun beşte birini teşkil eden Müslüman nüfus, İslamiyet’in emri olan, mesela oruç gibi ibadetle aldığı ders itibariyle, insan tekinin psikolojisini ve sosyal yapının bütün derecelerini anlayabilecek bir organizasyon ferdi olarak, bütün dünya insanlığına bir ders vermektedir.

Dünya spor olimpiyatlarında kucaklaşan insanların ülkeleri, birbirini topa tutmaktan geri durmadılar malum. Anlaşılan o ki, sevgi ve kardeşlik, olimpiyat sahalarından öte, insan tekinin nefsî terbiyesinden geçmektedir. Harcanan milyonlarca dolarlar, ancak sahte bir perestiş kazandırmaktan ileri gidemez. Tasarruf mu, iktisat mı, çare mi istiyorsunuz? Buyurun mâide-i İslam’a. Buyurun anlayışın, her nefsi tırtıklayaraktan anlattığı manaya. Söyleme değil, eyleme buyurun ey dünya!

ÖNEMLİ NOT:

Hiçbir spor dalı şampiyonu, sahasında uzman bir hayvandan daha iyi derece yapamaz. Hiçbir hayvan da, insana yüklenen vazifenin ve ona verilen emanetin altından kalkamaz. Unutmayalım ki, asıl kurtuluş ve kardeşlik, yaratılış gayemize uygun hareket etmekle mümkündür.

KORUYUCU HEKİMLİK: TAKVÂ

Okul yıllarında aşı olmayanınız yoktur herhalde. Hala da sol kolunuzun üst tarafında izlerini taşırsınız. Bir kısım hastalığa geçit vermemenin imzasıdır adeta o izler. Ne var ki aynı hassasiyetleri hayatın her cephesinde aynı kalitede yaşayamamaktayız. Okul bitti, iş bitti. Geriye ne kaldı? Küçük bir iz.

Hayır, hayır. Geriye çok izler kaldı. Çok uhdeler kaldı çocukluğumuzun hayal dünyalarında. Umutlar beklemiştik gelecek zamana dair, temiz bir dünya, sağlıklı bir hayat, gökyüzünde uçurtmalar istemiştik büyüklerimizden. İşte şimdi büyüdük. Dilimizde aynı türkü: Koruyucu hekimlik. Hasta olmak için adeta yarış ettiğimiz dünyamızda söylediğimiz şu nakarat ne kadar da acîp değil mi?

Mesela bakınız, ozon tabakası delinmiş. Sebep: Kozmetik ürünler. Satışlar durmuş mu, hayır! Ormanlar memleketin akciğer depolarıdır ve cayır cayır yanmaktadır. Sebep: İhmal, kasıt. Çözüm: Bilinçlendirme kampanyası, ciddi okul eğitimi, Allah korkusu. Netice: Vahim.

Sevgili dostlar! Problem olabildiğince çok gözükmektedir. Fakat alınacak tedbirler maalesef hadiseleri şova dönüştüren televizyonlara tuhaf haber olmaktan öteye geçememektedir. Neden? Çünkü problemin temeline inilmemektedir. Yani insanın gerçek eğitimi olan iman, takvâ ve amel-i salih konusu ihmal edilmektedir.

Bilim, dünyanın var olalı beri muazzam bir uyum içerisinde devam ede gelmekte olduğunu haber veriyor. Sıkıntı nerede? Elbette insanın terbiyesindedir. İnsanın terbiyesi de, İslamiyet’tedir. Çağdaşlarımız ne der? Yandaşlarımız ne söyler? Bu laflar artık çok demode olmuştur. Biz, insanın fıtratı ne der, ona bakmalıyız. Gözümüzün önünde bir dünya, bir gençlik kaybediyoruz, sonrada kalkıp beylik sözler irad ediyoruz. İlerleyen zamanlarda ÇEKÜD’ün bildirisinden daha çok işiteceğiz. Bilimin her sahası bize İslamiyet’in hükümlerini kendi dilleriyle açıklamaya hızla devam edecektir. Zira fıtrat yalan söylemez. Hakikat değişmez.

Said Nursi, Emirdağ Lahikası II, 242

Said Nursi, Lemalar Risalesi, 149

1-“Âhirete iman ettiği halde, zaruret var diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.”

2-Hiçbir spor dalı şampiyonu, sahasında uzman bir hayvandan daha iyi derece yapamaz. Hiçbir hayvan da, insana yüklenen vazifenin ve ona verilen emanetin altından kalkamaz. Unutmayalım ki, asıl kurtuluş ve kardeşlik, yaratılış gayemize uygun hareket etmekle mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder