13 Mayıs 2011 Cuma

fıtrat ın insanlar üzerinde bir hüccet - ibn kayyım

İbn Kayyım bu yazısında fıtrat ın insanlar üzerinde bir hüccet olduğunu,Resullerin daveti olmadan da bu fıtrat ile Rabbin birlenebileceğini,fıtrat hüccetin bir şekli iken ikinci bir hüccet olan Resullerin davetine rağmen küfründen dönmeyenlerin durumunu anlatmaktadır.
yazıda tezatlık var gibi gözükse de dikkatli okununca gerçek anlaşılmış olacaktır inşaAllah

''Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahid tuttu ve dedi ki:Ben sizin Rabbiniz değil miyim?(onlar da) evet(rabbimiz olduğuna)şahit olduk dediler.''

''Yahut(ne yapalım) daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de ınlardan sonra gelen bir nesildik(onun için biz de onların izinden gittik.Ahdi) iptal edenlerin yüzünden bizi helak mı edeceksin?

''işte böylece(kafirlikten) dönmeleri için ayetleri açıklıyoruz.''(Araf 172-174)


bu ayetlerle ilgili İbn Kayyım el Cevziyye(Allahu Teala kendisinden razı olsun)şu güzel açıklamaları yapıyor;

Allah Subhanehu burada mazeretlerini yok eden iki delil serdetmektedir.


1_Şüphesiz biz bundan gafildik dememeleri için; burada bu ilmin fıtri ve zaruri olduğunu ve her insanın onu tanıması gerektiğini beyan ediyor.bu da başıboşluğun geçersizliğine ait Allah'ın bir hüccetini, dahası yaratıcının isbatına yönelik ifadelerin zaten fıtri ve zaruri bir bilgi olduğunu kapsıyor.bu ise başıboşluğu geçersiz olduğuna dair bir hüccettir.


2_Daha önce atalarımız şirk koşmuştu biz ise onlardan sonra gelme bir zürriyetiz.yoksa şimdi bizi o batıla dalanların yaptıklarıyla helak mı edeceksin?

Ki onlar da müşrik olan babalarımızdır.yani yoksa bizim dışımızdakilerin suçuyla mı bizi cezalandıracaksın?

Şimdi şüphesiz ki şayet onların, Allah'ın rableri olduğunu bilmemeleri takdir edilmiş ve kendileri de olardan sonra gelme bir nesil olarak atalarını müşrik olarak görmüşlerse,-ki esasında kişinin sanat, imar, giyim ve yiyeceğe kadar babasının peşinden gidip ona uyması da normal tabiatın bir gereğidir.çünkü onu yetiştiren odur.bu sebepten dolayı ebeveyni onu ya Yahudi ya Hristiyan yahu Mecusi yapmış idiyse ve bu da gene adet ve tabiatın doğal gereği olup fıtrat ve akıllarında da bunu nakzedecek bir şey yoksa-tabi ki şöyle diyeceklerdir:Biz mazuruz.şirk koşanlar atalarımızdır.biz ise onların sonradan gelme nesilleriyiz.kaldı ki yanımızda onların hatalarını beyan edecek bir şey de yoktu.oysa fıtratlarında Allah'ın, evet sadece O'nun kendilerinin rabbi olduğuna dair şehadet ettikleri bu bilgi mevcut olduğuna göre şu halde kendilerine şirkin geçersizliğini beyan edecek bir şey-ki bu da kendi aleyhlerinde şehadet ettikleri tevhittir-var imiş demektir.böyle iken gene de doğal olarak atalara tabi olma adetine sarılacak(bunları ihticac edecek) olurlarsa işte bu iddia ve çirkin adete karşı geçmiş olan fiill ve tabii fıtrat, aleyhlerinde kesin bir hüccet olur.Kaldı ki İslam demeye gelen bu fıtrat sarılmaya çalıştıkları o terbiye(adetler)den çok daha öncedir.


bu da şu demektir:


kendisiyle tevhidin anlaşıldığı aklın bizatihi kendisi şirkin batıllığına apaçık bir delildir.hem de herhangi bir resule ihtiyaç duymadan.bu nedenle aleyhlerine delil olarak Resul yerine söz konusu misak esas alınmıştır.bu dahi Allah'ın şu sözüyle çelişmez.


''Biz resul göndermedikçe kimseye azap edici değiliz''(İsra 15)


Resul, tevhide davet eder lakin fıtrat,akli bir delildir.nitekim yaratıcının varlığı(isbatı) da bununla bilinir.çünkü şayet nebevi risalet onlar hakkında bir hüccet olamamışsa bile bu şehadet(misak), Allah'ın rableri olduğuna takın onal nefisleri üzerinde yeterli bir delilidir.bununla beraber buna dair bilgileri de bütün beni adem için gerekli bir durumdur.zaten Allah'ın resullerini tasdik noktasında da hücceti,bununla sabit olmaktadır.


Binaenaleyh, kıyamet günü hiç kimse şöyle diyemez:


bu durumdan haberdar(gafil) değildim.bu yüzden bu günah bana değil müşrik olan babama aittir.çünkü o, Allah'ın rabbi olduğuna keza hiçbir ortağının bulunmadığını biliyordu.böyle iken bu kişi,gene de başıboşluk(tatil) ve şirkinden dolayı mazur sayılmamaktadır.bütün bunların yanında şüphesiz Allah c.c. ,rahmet ve ihsanının kemalinden dolayı hiç kimseye kendisine elçi göndermedikçe azap etmemektedir.Her ne kadar kınama ve cezayı gerektiren bir işin fiili olsa bile.


Esasen Allah'ın kulları üzerinde iki ayrı hücceti vardır.Şüphesiz Allah onlar hakkında bunları muhkem kılmıştır.ve bu hüccetleri ortaya koymadan(ikame etmeden) bu kullara azap da etmez.


Birincisi; Allah'ın kendisini, rabbi, meliki ve yaratıcısı olduğunu, O'nun kendisi üzerinde hakkının bulunduğunu ikrar etmeyi içeren yapı ve yatkınlıkta yaratmış olması.


İkincisi; ona elçiler göndermesidir.bu elçiler bunu(misakı) açıklamakta, takrir edip tamamlamaktadırlar.böylece bu kişi üzerinde hem fıtrat ve hem de şeriat şehadetleri kaim olmaktadır.bu durumda o da kabul etmeyince şu ayette geçtiği gibi kafir olduğunu bizzat ikrar etmiş olmaktadır.


''Ve kendilerinin kafir olduklarına yine kendileri şahitlik ettiler''(en'am 130)


demektir ki müstehak olduğu hüküm,hakkında,ancak ikrar ve iki şahid(delil) den sonra tenfiz edilmektedir.
bu ise sırf adalettir.

(Ahkam'u Ehl'iz-Zimme, 2/527-570)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder