13 Mayıs 2011 Cuma

FITRAT DİNİ VE GÜNÜMÜZ HANİFLER!

FITRAT DİNİ VE GÜNÜMÜZ HANİFLER!

Yüce Allah Hanif olmanın aslında fıtrata en uygun olduğunu vurgular. Ve ardından: "İşte, değişmez/sarsılmaz/eğilmez =>QAYYUM olan din budur" der. Bakınız burası hayati önem taşır. Bunun daha iyi anlaşılması için, FITRATın ne olduğuna bakmamız lazım. Fıtrat hakkında çeşitli tanımlamalar var. Bunlardan bazılarını sayacak olursak:

1- Yaratılışta, Allah tarafından verilen yetenekler, kabiliyetler...
2- İnsanların kendine has değişmeyen karakterleri....


Kur'ani manada Kur'an bir bütün olarak bakıldığına özünde şunu taşır: Allah insanları yaratırken, İnsanın Özüne/Fıtratına kendi VARLIĞI ve TEKLİĞİ inancını, iyiliği kötülükten ayırt etme yeteneğini vermiştir. Bir insanı küçük yaşta ıssız bir adada yaşam koşuları vererek bıraksanız ve bu çocuk ne din/iman nede diğer bilgileri almadan, hiç kimse ile görüşmeden ve ona iyi davranış nedir-kötü davranış nedir hiç kimse tarafından öğretilmeden yetişkin hale geldiğini varsayalım. İşte böyle bir insan dahi, birinin haksız yere öldürülmesinin, başkasına ait bir malın çalınmasının, başkalarına zulmetmenin kötü bir şey olduğunu kalben bilir. Çünkü bu Allah tarafından verilmiştir. Kötü fiili yapanları Allah bile bile yapılmakla sorumlu tutar. Bu yüzden ölüm ötesi hayatta, işlenmiş kötü fiiller için "Rabb'im bilmiyordum" gibi bir mazeret Allah indinde geçerli değildir!

Allah: Hanif olma duygusunu ve salih ameller işleme yetilerini insana yaratılışta verdiği için eğer dileseydi insanlara hiç bir elçi göndermeyebilir ve yine de sorumlu tutabilirdi. Lakin Rahman bunu, engin rahmetiyle dilememiş ve insanlara belirli periyotlarla sürekli elçi göndermiştir. İşte ben Allah'ın, elçi (peygamber) göndermesini EXTRA/Fazladan bir rahmet olarak adlandırdım. Yıllar önce de bunu bir makalede yazdım. Fakat sözmüz meclisten dışarı herkesin "alim" olduğu enteresan bir devirde yaşıyoruz. İNSANLAR KUR'ANIN KENDİSİNE SUNDUĞU HAKİKATİ GÖRMÜYOR. İNSANLAR KUR'ANDA KENDİ GÖRÜŞÜNE AİT HAKİKATİ BULMANIN PEŞİNDE! ve kelime avcılığı yapıyor. İşte sizlere, TEK olan MESAJ (Kur'an) da neden herkes AYNI ÖZÜ/TEK DOĞRUYU göremiyorum yanıtı. Şeytan, İnsanlık (yaratılış) tarihinden bugüne değin, hep insanların FITRATını hedef almıştır. Çünkü fıtrat bozulursa tüm dengeler alt üst olur ve insanın hem imani hem de buna bağlı ameli hayatında kaos oluşur. Bir Kur'an adamının bunu çok iyi görüyor olması gerekir!

Bu yüzden, bir insan hür iradesini bir insana-bir görüşe teslim etmemelidir. Bunun yolu da sorgulamaktan geçer. Sorgulama ise akletmekten. Burada yine hem gelenekçi İslam'a tabi olanların ve hem de maalesef hanif Müslümanların bariz hataları mevcuttur. Gelenekçiler, Türlü söylemler ve kendi akıllarının ürüne olmayan TEZler ile Allah'ın Kitap'ına direk muhatap olmayı red ederken, hanif Müslümanların çoğunluğu ise madalyonun sadece bir yüzüne bakıp diğer yüzünün olduğunu hatırlamamaktadır. Neden hatırlamamaktadır?

Bakınız; şimdiye kadar hep akla atıfta bulunduk. Aklını işletmenin ve sorgulamanın insanı daha doğruya götüreceğinden... Doğrudur fakat bu asıl imana giden yolun yarısıdır. Yani madalyonun bir yüzüdür. Sorgulama ve hanifce iman etmeye örneği Allah'ın önerisi ile İbrahim (AS) dan aldık öyle değil mi? evet öyle. Fakat günümüz haniflerinin yaptığı ile İbrahim (AS) ın yaptığı arasında maalesef bir fark var. O fark nedir? O farkı şöyle izaha etmeye çalışalım. İbrahim putperest bir kabilede, putperest bir anne ve babanın çocuğu olarak gözlerini dünyaya açtı. Aşağı yukarı iyi kötüden ayıracak yaşa gelince aklını (fıtrat gereği) ortaya koydu ve: Babası Azer'e dedi ki: (6/74) "Sen putları bir sürü tanrılar ediniyorsun öyle mi? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum" Bu kısım bir başkaldırıdır körü körüne atalar dinine tabi olmaya karşı AKLINI kullanmaktır. Ardından gerçeğe, FITRATTA var olanı aklederek bulmaya (hatırlamaya) yönelik bir eylem => SORGULAMA başlar.

6/76- Üzerini gece kaplayınca bir yıldız gördü: Rabbim budur! dedi. Batıverince de: Batanlara muhabbetim yoktur. dedi.

6/77- Ay'ı doğarken görünce: Rabb'im budur! dedi. Batınca da: Ahd olsun ki, Rabb'im bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, sapkın topluluktan biri olacakmışım. dedi.

6/78- Güneşi doğmak üzere görünce: Rabb'im budur! bu en büyük! dedi. O da batınca: Ey kavmim, haberiniz olsun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden beriyim! dedi.

6/79-Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve ben müşriklerden değilim.


Ve İşte son nokta işte bahsettiğim madalyonun ikinci yüzü => 2/131-Rabbi ona: «Teslim ol» buyurduğunda, «Alemlerin Rabbine teslim oldum» demişti. Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi İbrahim (AS) "Batanlar"ı sevmiyor. O batmayacak sonu olmayacak bir kudretin peşindeydi. Aklı ona batanlar ilah olamaz diyordu.

İbrahim (AS) ın yaptıklarına şimdi özet olarak bakalım:

1- Hurafeye-teslimiyete-sorgulanmamış geleneğe başkaldırı, AKLIN gereği ve ardından SORGULAMA
2- Sonra Alemlerin Rabb'ine teslimiyet.


Buraya kadar sanırım hala hanif kardeşler eksilik nerede anlayamamış olabilirler. Eksiklik 2. şıkta yani teslimiyette. Bakınız özellikle 1990 lı yılların sonundan bu zaman kadar Kur'ana dönüş-Kur'andaki İslam-Kur'andaki Din-Hanif İslam ana başlıklarıyla sevindirici bir FITRATA yöneliş hareketi hızlandı. Buraya kadar çok güzel lakin yazdığım satırlar boyunca altını çizmeye çalıştığım asıl hususa geleyim. "İbrahim (AS) sorguladı haydi bizler sorgulayalım" mantığı ile başlayan akletme ve sorgulamanın bir türlü sonu gelmek bilmedi. Çoğu dostları tanıyorum Kur'an adamı olmaya, hanifliğe soyunmuş lakin bu sorgulama 5 yıldır devam ediyor ve edeceğe benziyor. Oysa (bu kısma DİKKAT) => İbrahim (AS) BİR kez sorgulayıp aklettikten sonra Alemlerin Rabb'ine teslim olmuştur. Teslim olmuştur çünkü bu dinin omurgasını teslimiyet oluşturur (ki zaten ismini de bundan almıştır) oysa hanif kardeşlerimiz yıllardır sorgulama yapıyor teslim olunması gereken yerlerde bilmediklerini peşine düşmeye devam ederek Kur'anda kelime manacılığı, kelime avcılığının peşine düşüyor. Bitip tükenmek bilmeyen arayışlar, gereksiz ince sorgularla, İbrahimi sorgulama adı altında işin cılkı çıkarılıyor. Bunun sonucunda birden fazla tanıdığım hanif arkadaşım maalesef yoldan çıktı. Kur'anda tutarsızlıklar fark ettiğini söylemeye başladı. Oysa dediğimiz gibi İbrahim (AS) BİR KEZ akledip sorguladı sonra TESLİM OLDU. Fıtrat dininin iki yönü var:

1- Akletmek ve gerçeği yakalamak için sorgulamak (ilk %50)
2- Sonra geriye dönmemecesine teslim ve mutmain olmak (son %50) ve.. =%100 Fıtrat iman


Sonu gelmez sorgulama ve akılcılık bir türlü tatmin olamama hali, kişiyi VESVESEYE vehme ŞÜPHEYE götürür. Vesvesenin ustası ise kimdir biliyoruz. Hani başta demiştik ya. Şeytan insanın/inananın FITRATINI hedef alır diye. İşte burası hiç umulmadık, hiç akla gelmeyen tuzaktır.

7/17 "Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.

....önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım...Yani => Asla tahmin etmedikleri/akıllarına gelmeyecek yönlerle/yöntemlerle!

7/27-Ey Adem oğulları, şeytan nasıl ki, anne-babanızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için cennetten çıkardıysa sakın sizi de belaya uğratmasın! Çünkü o ve yandaşları sizleri, sizin kendilerini göremeyeceğiniz/akledemeyeceğiniz yönden görürler. Biz, o şeytanları imana gelmeyenlerin dostları kılmışızdır.

2/34 Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu.

Peki şeytan sebepsiz mi secde etmedi. Acaba onu secde etmemeye sevk eden ne idi:

7/12 Allah: "Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?" dedi, "Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm" cevabını verdi.


Yani şeytan kendi aklının ve mantığının verilerine baktı. Mantığın önerisi aslı itibarıyla tutarsız da değil aslında "Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm" evet tutarsız bir mantık değil FAKAT burada her ölümlünün sınandığı ve mutlak sınanacağı gibi o da sınandı. Ne konuda sınandı => TESLİMİYET. İnsanoğlunun unuttuğu bir şey var. Elbette akıl hakikati bulmak için kullanılması kaçınılmaz bir nimettir. Fakat aklın sınırlarının olduğu ve DİNin sadece akıl değil AKIL+TESLİMİYET olduğu ASLA unutulmamalıdır. Tarihe baktığımızda "Akılcılık" ekolünün mimarlarının HAKİKATİ/İMANI algılayamadan, bunlardan bihaber olarak dünyayı terk ettiklerini görürüz. Buraya kadar yazdıklarımızdan sakın hiç kimse aklı hafife aldığımızı veya doğruyu bulmada aklın önemsizliğini vurguladığımızı sanmasın. Onlarca makalemizde hep aklın işletilmesine, işletilmemesi halinde pislikler yağacağına vurgu yapmıştık. Bu işin temellerinden biriydi. Nereye kadar hakikati bulana dek. Bundan sonrası teslimiyettir. Israrla bilmediklerimizin peşinden doludizgin gidersek azalarımızın bunlardan sorumlu tutulacağını unutmamalıyız. Tabi burada azalardan kasıt elbette gerçek manada el-ayak değildir.

Çoğu kez hanif adaylarının Musa (AS)'ın kavmine benzemesinden endişe duyuyorum. Kur'anda çok açık hükümler bile kelime sorgulaması adı altında bambaşka mecralara çekilebiliyor. Farz-ı Muhal: Allah bir Kur'an adamına "Sığır kes" dediğinde, Kur'an erinin yapacağı şey sığır sürüsüne dalmak tuutğu ilk sığırı incelemeden "Acaba şu mu olsa" "Yoksa bu mu olsa" demeden alıp boğazlaması gerekir. Ama maalesef 21, yüzyıl haniflerinin sığırın rengini yaşını şeklini şimalini sorgulayıp duruyor. Hal böyle olunca 4~5 farklı sığır döngüsü içinde bocalayıp duruyor. Bu satırlar bir nevi özeleştiri niteliğindedir. Amaç elbette kimseyi üzmek veya hafife almak değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder