22 Eylül 2012 Cumartesi

kant ve vicdan tanrısı

18’inci yüzyıl sona ermeden, bu çağdaki felsefenin öncülerinden sayılacak olan İmmanuel Kant (1724-1804) felsefe üreten bir felsefe profesörü olarak insanlara özgüven telkin eder:
‘Gerçek aydınlanma, insanoğlunun kendi kendini altına soktuğu, olmayan bir dış otoritenin boyunduruğundan kurtarması sayesinde gerçekleşebilir. Dinsel dogmalardan, tuhaf tuhaf ayinlerden ve dini otoritelerin empoze ettiği bağlardan kurtulmadan, insan var olan kendi içsel gücüne güvenme duygusunu geliştiremez. Tanrı, kendi irademizin üzerindeki despot bir varlık değildir. Çünkü Tanrı kendini irade üstü değil, irade içi bir usulle ifşa etmektedir.
Tanrı evrendeki ve dünyadaki düzenin devamlılığı için mutlaka gereklidir. İnsanlar her zaman Tanrı’ya muhtaçtırlar; çünkü insan çok üstün özelliklere sahip olması yanında, son derece gaddar ve yıkıcı bir yapıya da sahiptir. Akıl tek başına bu negatif özelliklere gem vuracak güçte değildir. Aklın limitlerinden daha geniş olan bir Vali mutlaka gereklidir. Yıkıcılık, yapıcılıktan daha güçlü değildir; fakat yıkmak kolay, yapmak zordur. Bu yıkıcı özelliğinin engellenmesi, Tanrı inancının geliştirdiği vicdan sayesinde gerçekleşebilir.’

Düşünce ve dış dünyayı algılama üzerine de felsefe üreten Kant, bunların uzay ve zaman içinde değiştiğini ve izafî olduğunu savunur:
‘Pembe gözlük takan dünyayı pembe görür... Hiç limon görmemiş birinin limonu ilk gördüğünde ağzı sulanmaz...’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder