7 Haziran 2013 Cuma

rum 30 İhsan ELİAÇIK

Şu halde bütün benliğinle sağ duyudan şaşmadan döne yönel;
Allahın fıtratına....
İnsanlık o fıtrat üzerinedir.*(açıklama aşağıda)
Allahın fıtratında bir değişme göremezsin**(açıklama aşağıda)
İşte gerçek hayat dini budur.
Fakat insanların çoğu bunun bilincinde değildir.

*(Hani Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak. "Ben sizin rabbiniz değilmiyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk" demişlerdi. İşte bu, kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir. Araf 7/172)

AHZ-I MİSAK: Sözlükte "söz almak" demektir. İslam kültüründe ahdi misak ayeti olarak bilinen bu ayet, Allahın ezelde insanların ruhlarını yarattığında onlara "Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?) diye sorup, Dediler ki "Evet" cevabını aldığı toplantı, meclis, ruhlar alemindeki konuşma (bezmi elest) olarak meşhurdur.

Bu ayette ne denmek istendiğini iyi anlamak gerekmektedir. Çünkü bu ayete, Kuranın şifresi denilse yeridir. 
Ayet, "varlığın diliyle konuşan Kuran" dediğimiz uslübunun en çarpıcı örneklerinden birisidir.

Görüldüğü gibi, ayette ruhlar alemi diye bir tabir geçmiyor, öyle görünüyor ki Allah, burada insanoğlunun yaratılıştan (bellerinden zürriyetlerinden) gelen "fıtrat, vicdan ve sağduyu" dediğimiz melekelerini temsili olarak dile getirip konuşturmaktadır. Onlara soru sormakta ve cevaplarını - yaratan kendisi olduğu için- onlar adına yine kendisi vermektedir. Bununla insanoğlundaki fıtrat, vicdan ve sağduyunun neler yapabileceğini, potansiyel imkanlarının neler olduğunu göstermek istemektedir. Ki insan yarın kıyamet gününde, "Bundan haberim yoktu, bilmiyordum" demesin. Demek ki, her insanda yaratılıştan varolan fıtrat, vicdan ve sağduyu, Allahı bulabilecek güçtedir. Yeter ki dondurulmasın; üzeri heva ve hevesle, batıl bağımlılıklarla örtülmesin. Vahyin esas amacı insanoğlundaki bu melekeleri harekete geçirmek, açmak, vurulduğu zincirlerinden ve bağlarından kurtarmaktır. İnsan bu sayede, içindeki bu fıtri sesi dinleyecek ve Allahını bulacaktır. Türkçede "vicdanın sesini dinlemek", "sağduyudan şaşmamak" dediğimiz şey, temsili diyalogda (kinaye); işte bu "Evet, sen bizim Rabbimizsin, şahit olduk" şeklinde dile gelen fıtratın/vicdanın/sağduyunun sesini dinlemek, bundan şaşmamak demektir. İnsanoğlu işte bundan şaşmamalı, bu sese sık sık dönmelidir. Bu ses, onu eğer vahim bir yanmlışlık yapmazsa Allahına götürecektir.
Yine halk Türkçesindeki "zürriyeti bozuk, cibilliyetsiz" vs deyimleri de, bu sese kulak vermemiş, bundan şaşmış, bu konuşmaya şahitlik etmemiş, bunu çiğnemiş anlamındadır.
Şu halde yaratılış, karakter, yapı, tabiat anlamına gelen "fıtrat", iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırmayı sağlayan iç duyu, ahlak şuuru, his, duyu manasına gelen "vicdan"  ile doğru düşünme melekesi, doğruyu yanylıştan ayırma özelliği, aklıselim, diri duyu manasına gelen "sağduyu", burada "Allahın birbirinin belinden/sırtından doğup gelen Ademoğullarının özüne yerleştirerek bizzat kendilerini şahit tutması" (Ahdi misak) şeklinde ifade edilmektedir. Keza. "Allahın birleştirmesini istediği şey" ifadesi ile de buna atıfta bulunulmaktadır. 
Demek ki varsa eğer, Kuranın asıl "şifresi" işte budur.

 Bunu çözen, bütün Kuran söyleminin ne üzerine kurulduğunu da çözer
Şöyle de denilebilir:Allahın insanoğlunun özüne yerleştirdiği ve genellikle iç dünyamızda düşünme, anlama, akletme, tefuekkür, korkma, titreme, ürperme, duygulanma vb. anlarında veya bir dış uyarıcının sarsıcı telkini ile ortaya çıkan, üzeri açılan, harekete geçen, inkişaf eden, vecde gelen işte bu fıtrat, vicdan ve sağduyunun sesine kulak vermeliyiz.
Onu dinlemeli, kestirip atmamalı, onunla irademizi birleştirmeli, bir araya getirmeliyiz.
Şu halde, olası bir "Allah var mı?" sorusuna, "Evet var, Şahitlik ederim" diye karşılıkı vermek, Türkçede "vicdanının sesini dinlemek" dediğimiz şeyin ta kendisidir. Gündelik hayatta, insanoğlu her yanlış yaptığında, defalarca içinde bir iyilik sesi duyar. işte o ses "galu bela" sesidiri. Demek ki, "Ne zamandan beri müslümansın?" sorusuna verilen "galu beladan beri" cevabı "İçimdeki vicdanımın sesine kulak verdiğimden beri, ruhumun derinliklerinden gelen o "Evet" sesine her kulak verişimde..." demek olmaktadır(Allahu alem)
**Yani: Allahın insanoğlunun yaratılıştan özüne yerleştirdiği temel insanlık melekelerinde (fıtrat) bir değişme göremezsin, Nereye gidersen git, hangi insanı araştırırsan araştır; siyah, beyaz, sarı, kızılderili, doğulu, batılı, Asyalı, Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı, Antartikalı:; eskiçağlarda yeniçağlarnda fark etmez. İnsanoğlu bu fıtrat üzerine yaratılmıştır. Her doğan çocuk bu fıtrat üzere doğar sonra onu çevresi fıtratından uzaklaştırır. Tekrar bu fıtratın yoluna dönene kadar böyle yaşar gider. Unutma ki, insanları ayrı ayrı tanrılar değil tek bir Allah yaratmıştır. Allahın yaratışı bölünmez bir bütündür. Fakat insanların çoğu bunun böyle olduğunu bilmezler. Sanırlar ki ayrı ayrı dünyaların insanları olarak varlar. Halbuki neredeyse hepsi tek bir insan gibidir. Aralarındaki gen farkı sadece yüzde 2 dir. yüzde 98 birbirlerinin aynısıdırlar. Aranızdaki kavgalar bu %2 farklılıktan dolayıdır. Ancak tartıştıkları her konuda son noktayı kıyamet günü Alhlah koyacaktır....
Sen işte bu vicdanın ve fıtratın yolundan yürü; sağduyudan, insanlığın diri kalmış, ölmemiş, her akıl ve vicdan sahibinin kendine döndüğünde duyacağı o vicdanın sesine kulak ver. Uyuyanları derin uykulardan uyandır. Unutma ki her insanda bir gün bu fıtrat uyanabilir, bu vicdan harekete geçebilir....

1 yorum:

  1. Müslümanlar arasında cehennem azabının ebedîliğinin Allah’ın adalet ve sonsuz rahmetiyle, O’nun Rahman ve Rahîm sıfatlarıyla bağdaşmadığını düşünerek cehennem ehlinin cehennemde ebedî olarak kalmayacağını ya da ebedî olarak acı çekmeyeceklerini savunanlar da olmuştur. Kendi akıllarına göre Allah’a din öğretmeye çalışan bu kişilerin başında Muhyiddin-i Arabî gelmektedir.
    i.eliaçık gibi
    https://www.facebook.com/100013242319421/videos/413285182456222/

    YanıtlaSil